Kültür Sanat Siyasetin kuklaları

Siyasetin kuklaları

17.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gazeteci yazar Erbil Tuşalp, yeni kitabı "Kuklaturka"da Türkiye'de İslam ve siyasete odaklanıyor. Roman, kendini islam'ın neferi sayan kahramanın hikayesi üzerinden okura görünenin ardındaki gerçekleri anlatıyor.

Siyasetin kuklaları

"YARIN KAVGASI YAPAN, DÜNDEN HABERİ YOKSA GÖLGESİNİ YUMRUKLAR" axkit011.jpg Türkiye'de İslam ve siyasete odaklanan kitap, 'ezberleri' bozuyor. Görünenin ardındakini sunuyor okura. Çoğu zamansa unuttuklarımızı hatırlatıyor. Her ne kadar 'roman' tanımlaması getirilse de "Kuklaturka" için, Tuşalp'in gazetecilik yeteneğini gözler önüne seren, anlattıklarını birçok dipnotla desteklediği, titiz bir araştırma sonucu olduğunu da eklemek gerek. "Kuklaturka"nın siyasal İslam'ın bir neferi olan, kafası çok karışık, pişmanlıklar içindeki kahramanı yazara anlatıyor sırayla olup biten her şeyi...Günaydın, Vatan, Yeni Ortam, Dünya, Cumhuriyet, Radikal, Posta ve Milliyet gazetelerinde muhabirlik, yazarlık, yöneticilik yapan, İnsan Hakları Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Erbil Tuşalp ile 25. kitabı "Kuklaturka"yı ve bu ilginç kahramanı konuştuk. Gazeteci - yazar Erbil Tuşalp bu kez bir romanla geçiyor okuyucusunun karşısına. Tuşalp'in ustalığını konuşturduğu "Kuklaturka", Türk siyaset sahnesindeki kuklaları anlatıyor. Kitapta Turgut Özal'dan Necmettin Erbakan'a, Bülent Ecevit'ten Recep Tayyip Erdoğan'a, Kenan Evren'den Abdullah Gül'e kadar birçok siyasetçinin söylemlerini, politikalarını okuyup çoğu yerde şaşkınlığa uğrayacaksınız. Diyemeyiz elbette. Olayları anlatmak için böyle bir üslup denedim. Buna ne diyeceğimi bilemedim. Neden bu kez bir romanda karar kıldınız? Aslında kitaba tam anlamıyla roman diyebilir miyiz? Anlatan ve dinleyen arasındaki ilişkiyi, insan psikolojisiyle irdelemek mümkün mü diye sorular sordum. Onu yapmaya çalıştım daha çok. Dönem romanları, dönem kitapları eğer belgeye dayanıyorsa o belgeyi ya tam vermek lâzım ya da bir anlatımla, üslupla yumuşatarak, ürkütmeden, tepki uyandırmadan, düşündürerek anlatmak. Yani o olayın içinden birini bulmak... Onun günlüğünü, anılarını okuyup "Kuklaturka"da olduğu gibi itiraflarını dinlemek daha yumuşatıyor işi. Ve romanda karar kıldınız. YARIN İÇİN DÜN Çocuklarımızın hafızası olmasını istiyorum. Çünkü yarın için dünün mutlaka olması lazım. Bu öyle ayrılmaz bir parça ki, eğer yarın kavgası yapanın dünden haberi yoksa gölgesini yumrukluyor demektir. Hele bu son 25 senede elimle tutacak kadar somut şeyler yakaladım. Toplum tarihi denilen şeyin çok çetrefilli bir şey olmadığına, küçük küçük olayları aktarmaktan ibaret olduğuna inanıyorum ben. Tabii bilimsel yanı var ama sokaktaki insan, sağda ya da solda, bunu konuşmazsa, kavgaya katılamıyor. Elinde malzemesi olmuyor. Bir de ben mesleğim gereği şuna inanıyorum: Bizde analiz yapmak çok beceri ve deneyim isteyen bir iş. İyi analizlerimiz var. Fakat bu analizler tek başına kalıyor, senteze varamıyor insanlar. O senteze ben kendi yorumum diyorum. Onu ne kendimden esirgiyorum ne ulaştığım insanlardan. Tek tek analizler çok sağlıklı olur. Bu kitabı yazmaya iten neydi? Ben ve yol arkadaşlarım AKP'nin bugün vardığı noktayı tartışıyoruz. Peki nereden geldi bunlar? AKP bir sonuç, nedenlerini düşünmeye başladığımız zaman ise -ben onlara suç ortakları diyorum- o kadar fazla suç ortağı var ki... Peki oralardan bir senteze gitmek? O biraz zahmetli. Olayların sonuçlarıyla konuşmak, onları yorumlamak da çok kolay değil. Yani benim için sonucun önemi. O sonuca götüren nedenler önemli. Benim çok açgözlü bir yöntemim var. Masamın üstünde daima bitmiş bir kitap vardır. Ben biriktiririm; notlarla biriktiririm. Sonra oturup kafamda biriktirdiğim işleri, kendi kendime bir süre tartışırım. Bu süre 4 - 5 aydır. Orada gereklilikleri saptarım. Onları da belgelerle, kanıtlarla nasıl takip edeceğimi araştırır bulurum. Kitabı yazarken nasıl bir çalışma uyguladınız? ÇİFT KİŞİLİKLİ KAHRAMAN Kim o, değil mi? Biraz da kahramanınızdan bahsetmek istiyorum. Benim kahramanım hayatın içinde var olan bir adam. Çift kişilikli biri. Teatral yanı çok. Kimi zaman işte o peşinden koştuğu siyasal liderinin, başkanının, şeyhinin, şıhının kılığına girip onlardan rol kapabiliyor. Bakıyorsunuz bir yerde başbakan gibi bir yerde okyanusun ötesindeki Hoca Efendi gibi... Aynı dünya görüşü, aynı kaynaktan beslenme, -genelde böyledirler- onların bu oyunu oynamalarını kolaylaştırıyor. Çünkü olağanüstü dar kalıplar içinde dönüyorlar. Kolay rol kapabiliyorlar birbirlerinden. Mesela Başbakan Erdoğan'ın rolünü oynuyor bazen. Onun rolünü öyle kapmış ki, kendini zaman zaman öyle görüyor. Hatta eleştirel bir tutum izlediği, pişmanlık ezikliğini yaşadığı halde siyasal İslam'a hizmet edenlere takdir sunmaktan alıkoyamıyor kendini. Aslında birtakım ipuçları veriyorsunuz ama net değil. Kahramanınızın kafası çok karışık, utançlar yaşıyor, bir de itirafçı pişmanlığı söz konusu. Neden? O değişik bir dönek. Yani dönek ama bizim bildiğimiz piyasa döneklerinden değil. Savunduğu halde pişmanlık yaşıyor ama... Yeni yaşamlarında, kamplarında eski yaşamlarına, inançlarına küfretmeyi beceri sayıyorlar. Bu dönek bir kere bizim döneklerimizden daha kaliteli bir adam. Eski inançlarına acımasız davranmıyor. Yeni kapısına yaranmak için eski günlerini silip atmak yok onda. Piyasa dönekleri nasıl dönekler? TARİHİ GERÇEĞİ SAPTIRMANIN MESLEĞİ YOKTUR! Romanı doğurmak daha farklı gibi geliyor. Hele onu bir tarihi olay, siyasal ilişki üstüne kurarsanız çok keyifli olacak gibi görünüyor. Gazeteciliğin gereklerini orada görmezden gelebiliyorsunuz, öyle bir alan. Tabii o serbest alanı şöyle kullanmak da mümkün. Ben romancıyım, edebiyat adamıyım, tarihi gerçekleri saptırabilirim de diyebilirsiniz. O sizin sorununuz. Saptırın ve ödül alın, beni ilgilendirmez. Tarihi gerçeği saptırmanın mesleği yoktur! Gazeteci gözüyle bir roman yazmak nasıldı?