Kültür Sanat solist olmak zor, solist yaşamak kolay!

solist olmak zor, solist yaşamak kolay!

07.05.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dünyanın hiçbir yerinde yan yana gelmeyen memur ve solist kavramlarını birleştirip, solistlerimizin dertlerine derman olacağız derken, hem orkestraları hem solistleri hem de seyirciyi hasta etttik!

solist olmak zor, solist yaşamak kolay






BAŞLIĞI okuyan genç solist adayları, sakın heyecanlanıp, umutlanmayın!.. Hemen belirteyim bu sadece ülkemize ait bir olgu ve artık kontenjan doldu.
Dünyanın en meşakkatli yollarından solistliği seçmek, 'oluncaya' kadar değil, 'yaşam boyu süren' tatlı bir çile... Ama biz bunu, 'sürekli yoğun bakımda' tuttuğumuz klasik müzik dünyamızda, yanlış ilaçlarla kronik bir 'sanal hastalığın' içine itmişiz: 'Memur solistlik'... Dünyanın hiçbir yerinde yan yana gelmeyen memur ve solist kavramlarını birleştirip, solistlerimizin dertlerine derman olacağız derken, hem orkestraları, hem solistleri hem de seyirciyi hasta etmişiz...

Konser vermeyen virtüoz
İyi niyetli bir tedavi amacıyla yapılan ve kötü bir uygulamayla ortaya çıkan hastalığın ilerlemiş hallerinde 'memuriyet' kavramı 'bankamatik memurluğa', 'Solistlik' kavramı da 'konser vermeyen virtüoz'a dönüşüyor!... Oysa ne kadar temiz bir heves ve müziğin özünde olması gereken 'içtenlikle' başlamıştık bu işe...
Daha 17 yaşındaki Paganini'nin 1801'de Lucca'daki bir konserde, seyircilerin şaşkın bakışları arasında sahnede 28 dakika tek başına keman çalması ile iyice 'parlayan' konser solistliği kavramı ve onu piyanoda taklit eden List'in öncülüğünde gelişen 'resital' kavramı, 1800'lerin ortalarında alıp başını giderken, Osmanlı'nın İstanbul'u, Avrupa'nın ünlü solistlerinin de uğrak yeri olmuştu; ama Türk solist yoktu bunların içinde... Saray, yalı ve köşklerin büyük salonlarına 'hapsolmuş' kısa resitaller ise hep 'aile arasında' yankılanan hoş sedalar olarak kaldı; iki küçük Türk çocuğunun keman ve piyanoda ustalaşmasına kadar...

"Bu çocuklar Türk olamaz!"
Necdet Remzi Atak kemanda, ablası Ferhunde Atak piyanoda yeteneklerini geliştirdiğinde, İstanbul'un kibar dinleyicilerini, sıklıkla o zamanın konser salonlarına çekmeye başlamışlardı. Halka açık salonlarda konser veren bu küçük 'solistlerimizin' ilk konseri, İstanbul'daki İngiliz İşgal Komutanı'nın da ağzını açık bırakmıştı. 15 - 16 Mart 1920'de İtilaf Devletleri'nin işgal ordusundaki bazı subaylar ve komutanlarının önünde Galatasaray Lisesi Salonu'nda konser veren Necdet Remzi 9, Ferhunde Remzi ise henüz 10 yaşındaydı. Necdet Remzi konserden sonra çok mutlu ve heyecanlıydı:
"Bunlar her nedense, daha doğrusu bilinen nedenlerle, çaldığımız eserleri yorumlayan çocukların Türk olamayacağını ileri sürmüşler. Soruşturma sonucunda Türk olduğumuzu öğrenince hayrete kapılmışlardı: Bu çocuklar Türk olamaz! Zafer sarhoşluğu içindeki kendini beğenmiş subaylar, gerçeği öğrenmek zorunda kalınca öfkelerini gizleyememişlerdi. Bizi ve çevremizi en çok duygulandıran konserden bir gün sonra gazetede yer alan şu cümleydi: ...9 yaşındaki bu melek yüzlü Türk çocuğu, en karanlık en umutsuz günlerimizde cihana karşı başımızı dik, göğsümüzü kabarık tutmamızı mümkün kılıyor".

'Devlet solistliği' kavramı
Koral Çalgan'ın "Duyuşlar" adlı kitabında yer alan birçok ilginç anıda, küçük solistlerimizin içine girdikleri 'konser maratonunun' Robert College ve Union Français'de, İzmir'de Palas Sineması'nda, Ankara'da çeşitli salonlarda sürdüğünü görüyoruz... İleriki yıllarda Necret Remzi Atak önemli bir keman virtüozu, Ulvi Cemal Erkin ile evlenen Ferhunde Erkin de en önemli piyano hocalarımızdan biri olarak birçok öğrenci yetiştiriyor. İzleyen yıllarda Cemal Reşit Rey'in İstanbul'da çok sükse yapan resital ve konserleri unutulmuyor. Geriye dönüp baktığımızda yıllar boyu Ferhunde Erkin ve Mithat Fenmen, Türk ve yabancı tüm virtüozlara eşlik edecek nitelikte iki büyük hoca olarak kalıyor belleklerde... Ya solistlerimiz? 1950'lerden bu yana İdil Biret, Ayşegül Sarıca, Verda Erman, Gülay Uğurata, Hülya Saydam, Arın Karamürsel piyanoda; Suna Kan, Ayla Erduran, Oktay Dalaysel, Saim Akçıl, Tunç Ünver gibi kemancılarımızın bir kısmı uluslararası alanda, bir kısmı daha çok yurt içindeki konser ve resitalleriyle sivriliyor; hem de sadece iki senfoni orkestrası ve daha az konser salonunun bulunduğu bir ortamda, sinema ve tiyatro binası gibi her türlü mekanda konserler vererek... 1955 - 1985 arasındaki 30 yılda nüfusu 30 milyondan 60 milyona yükselen Türkiye'de gerçek anlamda solistlik mücadelesi veren 11 - 12 müzisyenimiz vardı. Nefesli sazlardaki bir iki yeteneğimizi de katarak bu sayıyı 15'e çıkarabiliriz. 1990'lı yıllarda sayıca 'patlama' yaratan genç solistlerimizin bir çoğunu bu satırların klasik müziksever okurları zaten iyi tanıyor. "Peki onlar ne yapıyor?" derseniz, yazının başlığına dönmemiz gerekiyor! Bir kısmı zorlukları aşarak kendi girişimleriyle harıl harıl konser veriyor, bir kısmı ise memuriyetin mahmurluğu içinde 'solist sanatçı' kadrosunda 'dinleniyor'! 'Devlet solistliği' kavramı 1990'lı yıllarda Kültür Bakanlığı'nın bulduğu bir 'sanatçı destekleme formülü'. Dünyada bir eşi bulunmayan bu formüle göre, Devlet Senfoni Orkestraları'nın müzisyen kadrolarında gösterilerek maaş verilen, bu 'orkestra solistleri'nden yılda sadece 1 (bir) konser vermeleri isteniyor! Yılda bir kere konser verip, 'yasal görevini tamamlayan' orkestra solisti, maaş ve ikramiyelerle birlikte orkestra üyelerinin aldığı teşvik primlerinden de aynen yararlanıyor! Üstelik başlangıçta çok çalışanla az çalışanı ayırmak için konulan primleri!.. Bu garip uygulamaya bazı orkestra yönetimleri baş kaldırınca, daha ilginç bir düzenleme geliyor; Tüm orkestra solistleri İzmir DSO'nun kadrosunda toplanıyor. Bugün İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın kadrosunda gözüken 11 solist sanatçımız var. Yani geçmişte 30 yıl içinde yetiştirdiğimiz solist sayısına yakın bir sayıda... Çoğunluğu bu yıl kadrosunda gözüktükleri İZDSO ile birer konser verip 'görevlerini yapmış' durumdalar! Bazıları 'vicdani görevlerini' daha geniş tutup bir başka senfoni orkestrasında ikinci konserlerini de verdiler. Bazıları boş zamanlarında 'caz'a da takılıp bir iki mekanda özel konserler de veriyor!... Bu 11 solist içinde, uluslararası alanda Türkiye'nin gururu olan Hüseyin Sermet ile ABD'de ve Avrupa'da da konserler veren Meral Güneyman yurt dışında yaşıyor. Kültür Bakanlığı verdiği maaş karşılığında, solistlerin, kaç konser verdiklerini izlemiyor bile... Bütün dünyada bir yıllık sözleşme yapan 'orkestra solistleri', verdikleri konserler karşılığında kazandığı kaşelerle hayatını sürdürürken, Türkiye'de sanatın gelişmesinin itici gücü olan 'rekabet' yerini 'rehavet'e bırakmış... Memur solistlerimizin bu rehavetini yadırgamak yanlış olur.
Kendini ispatladıktan sonra Batı'daki menajerlik - emprezaryoluk sisteminin içine girebilen Fazıl Say yılda 120 konser, İdil Biret, Gülsin Onay, Muhittin Demiriz onlarca konser verirken, Türkiye'nin bir çok köşesinde de bir sezonda çok sayıda konser vermekten kaçınmıyorlar. Cılız konser ortamında gelişemeyen menajerlik - emprezaryoluk kurumunu arkasına alamayan genç solistler ise kendi çabaları ile var olan her salona ve orkestraya konser başvurusu yağdırmakla yetiniyor.

Vergi mükellefinin hakkı
Ülkemizin önemli keman virtüozü Cihat Aşkın, akademik çalışmalarının yanında Anadolu'da da konser vermediği il bırakmazken, bazı Anadolu konservatuvarlarında öğretmensiz enstrüman öğrenmeye çalışan gençlere bu 'orkestra solistlerimiz'in katkısı olamaz mı? 'Memur solistlerimiz'den her sezon Türkiye'deki 6 DSO'da da birer konser vermelerini ve bölge senfoni orkestralarının çevre konserleriyle, Anadolu turnelerinde görev almalarını istemek, vergi veren her bireyin hakkı değil mi? Toros Can, Emre Elivar, Emre Şen, Özgür Aydın gibi uluslararası alanda büyük başarılara imza atan genç piyanistlerimizle, Atilla Aldemir, Özcan Ulucan, Pelin Halkacı, Erkin Onay, Esen Kıvrak gibi yurt dışı ve içinde yolu açık olan genç kemancılarımıza yakında katılacak o kadar çok parlak solist adayımız var ki... Onları kendilerine olduğu kadar bu ülkeye de yararlı kılmanın ve desteklemenin yolu maaşa bağlayıp köreltmek değil; ülkedeki müziksel altyapıyı geliştirmek ve müzik eğitimini yeniden yapılandırarak, yeni dinleyici yaratmak olmalı...