Kültür Sanat Suskun dudaklar artık aralanıyor

Suskun dudaklar artık aralanıyor

03.11.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Torunlar”, sadece ‘Ermeni meselesi’nin insani boyutunu dile getirmekle kalmıyor, son yıllarda gittikçe ağırlık kazanan kimlik araştırmalarına da önemli bir kaynak sunuyor.

Suskun dudaklar artık aralanıyor

1915 olayları sırasında, Anadolu Ermenilerinden gidenlerin yaşadığı trajedi daha çok yer alır tarih kitaplarında. Peki ya geride kalanlar? Evlenip din değiştirenlerin, adını dahi gizlemek zorunda kalarak yaşayanların hikâyeleri?..
Gidenlere göre kalanların yaşadıklarını öğrenmek çok daha zor. Çünkü bir sır gibi yaşamak zorunda kalmışlar hayatlarını. Şimdi bu sır dolu hayatlar, yavaş yavaş kendini açıyor. Ama yine geride kalanlar tarafından değil, bu sırdan sonradan haberdar olan torunlarının anlatımıyla...
Ayşe Gül Altınay ve Fethiye Çetin’in hazırladığı “Torunlar” kitabı, işte bu hikâyelerin buluştuğu bir kitap olarak yayımlandı. Kitap, sadece ‘Ermeni meselesi’nin insani boyutunu dile getirmekle kalmıyor, son yıllarda gittikçe ağırlık kazanan kimlik araştırmalarına da önemli bir kaynak sunuyor.

Üç nesildir süren gizlilik
Bu çalışmanın ortaya çıkışı da bir kitap vesilesiyle olmuş: Fethiye Çetin’in 2004 yılında yayımlanan ve Heranuş’tan Seher’e dönüştürülen anneannesini anlattığı “Anneannem” adlı kitabı.“Anneannem” yayımlandıktan sonra, benzer hikâyelere sahip pek çok kişinin yazara ulaşmasıyla, “Torunlar” adlı bu kitabın da serüveni başlamış.
“Torunlar”da birbirinden ilginç ve çarpıcı tam yirmi beş hikâye bulunuyor. Yüz yüze görüşülerek hikâyeleri dinlenen torunların büyük bir kısmı, tıpkı dedeleri, babaanneleri, anneanneleri gibi kitapta kimliklerini gizli tutmayı tercih etmiş. Üç nesil sonra bile insanların bu konu hakkında konuşurken kendilerini gizlemeye ihtiyaç duyması, tarihimizle yüzleşmek konusunda nerede olduğumuzun bir kanıtı değil mi?
1915 olayları sırasında bir sevkiyat memuru olan dedesinin, sevk ettiği Ermenilerden bir kızla evlendiğini ve babaannesinin o kız olduğunu öğrenen Deniz’in hikâyesini ya da Gülçin’in tehcirden tesadüfen kurtulan babaannesinin, çocuğuyla birlikte verdiği hayatta kalma mücadelesini okumak, bizleri hem o yıllara götürüyor hem de o yılların günümüzdeki tesirlerine dair düşünmeye sevk ediyor.
Gururlu Munişe, çocuklarını çarşıya hava kararınca gönderirmiş. “Munişe’nin oğlu yırtık pantolon giyiyor” demesinler diye... Ve aynı kadın, tehcirden birlikte kaçıp kurtulduğu oğlu askerden dönünce, “Seni evlendirelim, ama bir Ermeni ile evlenme, bir Kürt ile evlen, benim çektiklerimi sen çekme” diyebiliyor. Munişe’nin torunu Gülçin, kendisini hem Ermeni hem Kürt hem de Türk olarak hissediyor.
Naz’ın hikâyesine ise, köydeki erkeklerin tümünün öldürüldüğü korkunç bir manzara eşlik ediyor. Dedesinin ailesi Süryaniyken, Müslümanlığa geçerek kurtulabilmiş. Müslüman bir Kürt olarak büyüyen Naz, şimdi hayatını Ermeni bir Hıristiyan olarak sürdürüyor.

Birlikte yaşama kültürüHikâyeler, böyle peşisıra akıp gidiyor kitapta. Sadece geçmişe yönelik değil anlatılanlar. Torunların hayata ve kendilerine bakışları, bu hikâyelerin önemli bir parçası... Çünkü eğer bu topraklarda, tüm farklılıklarıyla insanların birlikte yaşama kültürü güçlendirilecekse, bunu torunlar başaracak nihayetinde...
Antropolog Ayşe Gül Altınay’ın kitabın sonunda yer alan yazısı da, kitabın teorik çerçevesini ve metodunu açıklayarak kitapta yer alan hikayelerin düşündürdüğü meseleleri tartışıyor. Özellikle toplumdaki suskunluk katmanları ve bu suskunlukların farklı hayatlardaki ifade ediliş tarzlarını... Yazarın ifadesiyle, “ataerkil bakış açısı, etnisite ve ırk temelli özcü millet anlayışı ve ‘soykırım’ odaklı hâkim siyaset” bu suskunluk katmanlarının aralanmasındaki en büyük engel... “Torunlar”ın, tıpkı “Anneannem” kitabı gibi, başka başlangıçlara vesile olması dileğiyle...

Suskun dudaklar artık aralanıyor


“Torunlar”
Ayşe Gül Altınay,
Fethiye Çetin
Metis Kitap
Fiyatı: 16 TL