Gündem Savunma değil taarruz

Savunma değil taarruz

08.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

›› Savunmasını soran gazetecilere “Savunma değil taarruz diyelim” cevabını veren Başbuğ; ‘ılımlı İslam projesi’ni hayata geçirmek isteyenlerin bunun karşısında engel gördükleri TSK’yı kumpaslarla hedef aldığını söyledi... ›› TSK’ya karşı oynanan oyunun arkasında “Bush yönetimi, cemaat ve siyasi iktidar”ın olduğunu öne süren Başbuğ, “Laik devlet yapısını ve TSK’nın ‘milli ordu’ niteliğini korumaya ve savunmaya çalıştım” dedi...

Savunma değil taarruz

Cumhuriyet tarihinde, “terör örgütü lideri” olduğu iddiasıyla tutuklanan ilk Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ, müebbet hapse mahkûm edildiği Ergenekon davasının temyiz duruşmasında savunma yaptı. Salona girerken gazetecilere, “savunma değil taarruz diyelim” diyen Başbuğ, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne asıl komplo ‘Ergenekon Davası’ ile kuruldu” ifadesini kullandı.

Haberin Devamı

Başbuğ, Ergenekon davalarının savcısı Zekeriya Öz için “Düşman ülkenin savcısı kadar bile adil olamadı” dedi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde görülen temyiz duruşmasından önce savunmasını soran gazetecilere Başbuğ, “savunma değil taarruz diyelim” dedi. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumu özetleyerek, Suruç saldırısının ardından PKK’nın Güneydoğu’da eylemlerine başladığını, Suriye sınırında Türk uçaklarıyla Rus uçaklarının burun buruna geldiğini belirten Başbuğ, “Türkiye bu halde iken, bugün ben neden Yargıtay’dayım? Türkiye ve bizler acaba enerjimizi yanlış yerleri mi harcıyoruz?” diye sordu.

Kimi tutuklu, kimi yurtdışına kaçan savcıların bu davaların iddianamelerini hazırladığını söyleyen Başbuğ, “Üzülerek söylüyorum ki, bir düşman ülkenin savcısı kadar bile adil olamadılar” dedi. “Bu acıyı kimse unutturamaz, hafızalarımızdan silemez” diyen Başbuğ, Yargıtay’dan komplolara ilişkin ortaya konulan hususları suç duyurusuna dönüştürerek, yönlendirici bir rol oynamasını istedi.

Haberin Devamı

“16. Ceza Dairesi olarak, bir ilkle ve aynı zamanda tarihi sorumluluklarla karşı karşıyasınız. Sizlerin bu tarihi sorumluluktan başarıyla çıkacağınıza ilişkin ininacımı korumak istiyorum. Bu sürecin olağanüstü olduğuna dair diğer bir soruya da değinmeden edemeyeceğim” diyen Başbuğ, 2011’de hazırlanan iddianame ile hakkında müebbet hapis istenidiğini ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de bu cezayı verdiğini anımsattı. Başbuğ şöyle devam etti:


‘Pensilvanya kalemi kırdı’

“Dün burada verilen cezalar tekrar okundu neredeyse daha 4 yıl geçmeden bu kez aynı adliyedeki bir cumhuriyet savcısı aynı konuya 25 Aralık iddianamesinde yer verdi. Bu bölümü burada okumak istiyorum; 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan elbombalarından yola çıkılarak hazırlanan Ergenekon terör örgütü dosyası o kadar genişletilmişti ki cemaat muhalifi olan herkes bu örgütün üyesi olmakla karşı karşıya kalıyordu. 14 Nisan 2009 tarihinde 26. Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ kamuoyuna bir açıklama yapmıştır. Bu açıklamada bazı cemaatler kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmektedirler hedeflerine ulaşmada kendilerine büyük engel olarak TSK’yı görmektedirler. Bu yapılanlara karşı hukuk devleti kapsamında TSK’nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük bir yanılgıdır. Başbuğ bu açıklamayı yapmakla cemaatin hedefine girmiştir. Artık kurtuluşu yoktur. Kum saati dönmeye başlamıştır. Pensilvanya’da kalemi kırılmıştır.”

Haberin Devamı


‘Gülen’i kullandılar’

2002’de ABD’de iktidara gelen yeni muhafazakârların (neo-con’lar) “ılımlı İslam” düşüncesini ortaya attıklarını kaydeden Başbuğ, Genelkurmay 2. Başkanı’yken bu düşünceye karşı çıkan ilk Türk yetkilisi olduğunu da kaydetti. Obama yönetiminin bu düşünceyi terk ettiğini vurgulayan Başbuğ, Fethullah Gülen’in de neo-con’lar tarafından konseptin uygulanmasında kullanılabilecek bir kişi olarak değerlendirilmiş olabileceğini söyledi.


‘Tezkere bardağı taşırdı’

2003’teki Irak Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemesinin bardağı taşıran son damla olduğunu belirten Başbuğ, 50 yıllık devlet hizmetinde, “Ergenekon” adlı gizli bir yapı duymadığını ifade etti. Başbuğ, “Neticede, ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısından rahatsızlık duyanlar; ılımlı İslam projesini hayata geçirmek isteyenler; 2003’deki 1 Mart Tezkeresi’nin bedelini TSK’lerine ödetmek isteyenler, TSK’nın ‘Milli Ordu’ oluşundan rahatsız olanlar ve PKK terör sorununa, ‘siyasi çözüm’ arayanlar için engel TSK idi. O halde, TSK halkının gözünde itibarsızlaştırılmalı ve sesi kesilmeliydi, karşıt kadrolar tasfiye edilmeliydi” dedi.

Haberin Devamı

TSK’ya karşı oynanan oyunun arkasında, “Bush yönetimi, cemaat ve siyasi iktidar” olduğunu öne süren Başbuğ, “Konuşmalarım ve yaptıklarım ile cemaati rahatsız ettiğim, hedefe alındığım bir gerçektir. Daha sonra yaşadıklarım; yaptıklarımdan hiçbir zaman pişmanlık duymama neden olmadı. Çünkü yaptığım hukuk içerisinde kalarak görevimi yerine getirmeye çalışmamdan başka bir şey değildi. Sadece, laik devlet yapısını ve TSK’nın ‘milli ordu’ niteliğini korumaya ve savunmaya çalıştım” diye konuştu.

Haberin Devamı

‘En büyük darbe Balyoz’

“Balyoz” komplosunun Ekim 2009’da sahneye konulmaya başlandığını, dönemin Cumhurbaşkanı ile görüşüp yakalama kararlarının uygulanmamasını görüştüğünü belirten Başbuğ, “Bu karar uygulanamadı” dedi. Başbuğ, “Elbette, ‘Balyoz’ davası TSK’ya vurulan en büyük darbedir. Bu darbe ile pek çok değerli personelin, TSK’nden ilişiği kesilmiştir. Tarih, bu davayı bir ülkenin, kendi ordusuna yapabileceği en büyük ihanet olarak yazacaktır. Yeniden yargılanma neticesinde, yedi arkadaşım dışında herkes bu davadan beraat etti. O arkadaşlarımın da beraat edeceğine yürekten inanıyorum” dedi.
“30 Ağustos 2010’da emekli oldum. Herhalde, benimle hesaplaşmak için emekli olmamı beklediler. Suçlama içinde İnternet Andıcı’nı seçtiler” diyen Başbuğ, “Onlar, bu andıç vasıtasıyla, kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerinin icra ve organize edildiğini ileri sürerken, o anda ve ilerde Genelkurmay Başkanlığı’nda bu amaçla kullanılabilecek hiçbir internet sitesi olmadığını görmeyecek kadar vicdansız ve üzerlerine cüppe giydirilmiş zavallılardır” ifadesini kullandı.
‘Her şeyi anlattım’
Savunmasının ardından Yargıtay’dan çıkışında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan İlker Başbuğ, duruşmada 3 saate yakın konuştuğunu belirterek şunları söyledi:
“Gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ediyorum. Yargıtay’da yaptığım konuşmada her şeyi anlattım. Her şeyi söyledim. Şimdi orada söylediklerime, anlattıklarıma ilave edeceğim tek kelime yoktur. Hatta burada söyleyeceğim tek kelime, o konuşmalarıma zarar verir.”
‘TSK terör sorununu asla siyasi görmedi’
TSK’nın neden hedef alındığına ilişkin değerlendirme yapan Başbuğ, 26 Ağustos 2006’da Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini devraldığı törende yaptığı konuşmaya atıf yaparak ABD ve uluslararası güçlerin terör sorununa “siyasi çözüm” istediklerini, TSK’nın sorunu hiçbir zaman “siyasi” görmediğini vurguladı. Siyasi çözümle istenenler arasında Demokratik Konfederatif Sistem, Demokratik Özerklik, Yerel Yönetimler Şartı gibi tanımlar olduğunu belirten Başbuğ, “Egemenliğin, örneğin özerklik uygulanmasının bölgesel bir grupla paylaşılması kararını, o bölgesel grup kendi başına veremez. Çünkü, böyle bir karar ülkede yaşayan bütün vatandaşları etkileyecektir. Bu şekildeki kararları, ancak o ülkenin bütün vatandaşlarını temsil eden ve olağanüstü durumlarda, ancak ‘Kurucu Meclis’ler verebilir. Boş hayallere kapılmayın” dedi.
‘İçimizdeki hainler komploları başardı’
Gölcük aramaları, Amirallere Suikast soruşturması, Kafes Eylem Planı soruşturmalarının başlatıldığını anlatan Başbuğ, “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” belgesinin bulunmasından 3.5 ay sonra ihbarcı bir subay tarafından ıslak imzalı planın Savcı Zekeriya Öz’e gönderildiğini ve Albay Dursun Çiçek’in tutuklandığını kaydetti. Başbuğ, “Bizim içimizdeki hain komplocular olmasaydı, bunlar komplolarında bu kadar başarılı olamazdı” dedi. Trabzon’da yaptığı bir konuşmanın hemen ardından Ankara’da, “Kozmik Oda” aramalarının başlatıldığını ve polis-asker çatışmasına neden olunmaya çalışıldığını söyleyen Başbuğ, “Daha fazla yasadışı gelirlerse talimat verdim, ‘çatışın’ dedim” dedi. Başbuğ, “Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşu, sadece zaman meselesidir. Ortada yapılacak iki şey kalmıştır. Birincisi, bu süreçte zarar görenlerin ‘itibarlarının geri verilmesi, böylelikle TSK’nın kırılan onur ve gururunun tamir edilmesidir. İkincisi bu komploları planlayan, icra eden ve açıkça destekleyenlerin yargı önüne çıkartılarak, adil şekilde yargılanmasıdır” diye sözlerini tamamladı.
‘Dağlıca’yı PKK tek başına planlamadı’
Başbuğ, TSK’ya yargı yoluyla kurulan komplonun tarihsel gelişimini de açılan davalardan örnekler vererek anlattı. Komplo sürecinin 2005’te Şemdinli davası ile başladığını, Sauna ve Atabeyler davaları ile ilk uygulamaların gerçekleştiğini belirten Başbuğ, “TSK’ne asıl komplo ise ‘Ergenekon Davası’ ile kuruldu” dedi. Cumhuriyet gazetesine bomba atılması, Danıştay saldırısının yaşandığını söyleyen Başbuğ, “21 Ekim 2007’deki Dağlıca saldırısının amacı, PKK terörünün sonlandırılmasının sadece, ‘siyasi çözüm’ ile olabileceğini kamuoyuna benimsetmekti. Bu saldırı, PKK terör örgütünün tek başına planladığı ve icra ettiği bir saldırı değildir” diye konuştu. Başbuğ, 2009’da CHP’li İlhan Cihaner’in dahil edildiği Erzincan olayında 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’i ifadeye göndermediğini söyledi. Poyrazköy aramalarının ardından bulunan beş boş lav silahı ile ilgili yaptığı açıklamada, “boru” demediğini yineleyen Başbuğ’un, “Ben de inanmıştım ama aslında dememişim. Meğersem Deniz Baykal söylemiş” sözleri salonda gülüşmelere neden oldu. Poyrazköy davasının da beraatle sonuçlandığını anımsatan Başbuğ, “komplocular hesap vermeyecek mi?” diye sordu.
2008’de Ankara’da polisler tarafından, “İrtica İle Mücadele Eylem Planı”nın fotokopisinin bulunduğunu anımsatan Başbuğ, “Gözü dönmüş savcılar, ‘örgüt bağlantısı’ delili olarak dava dosyasına sunmaktan çekinmediler” dedi. Gülen’in, “Tahşiye örgütü” ile ilgili TV konuşmasında söyledikleriyle planda yazılanlar arasında benzerlikler bulunduğunu belirten Başbuğ, “Kollama” ve “Tek Türkiye” adlı dizi isimlerinin planda yer aldığını kaydederek, “Daha sonra anlaşıldı ki, bu televizyon dizileri Tahşiye grubuna karşı yapılan yayınlar arasında imiş. AKP ile neden Nakşibendi Tarikatı değil de, Fethullah Gülen Cemaati” diye konuştu.