Siyaset Dink kararı Arınç'ı da rahatsız etti

Dink kararı Arınç'ı da rahatsız etti

18.01.2012 - 11:12 | Son Güncellenme:

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hrant Dink cinayetiyle ilgili mahkeme kararını değerlendirirken, "Bu kararın, vicdanları tatmin etmediği görülüyor. Ben de işin o tarafındayım. Ama bunun yolu sokaklara çıkıp bağırmak çağırmak, hükümeti suçlamak, devleti ağır kelimelerle itham etmek değil; yargıdan bu işin sonucunu beklemekle mümkün olabilir" dedi.

Dink kararı Arınçı da rahatsız etti


Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TV8 kanalında katıldığı canlı yayında gündemdeki konuları değerlendirdi. Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada 5 yıl sonra çıkan karara ilişkin görüşlerini dile getiren Arınç, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından TBMM Başkanı olarak Dink’in Bakırköy’deki evlerine taziye ziyaretinde bulunduğunu anımsattı.

-Hükümet olarak failleri 30 saat içinde adalete teslim ettik-

Haberin Devamı

Dink’in evine yaptığı ziyaret için "Evlerinde bir Anadolu evi, bir Türk evinden farklı hiçbir şey görmedim. Annesi, eşi, oğlu, gelini, akrabaları vardı.

Mütevazi bir Anadolu insanının evinde ne varsa ne olması gerekiyorsa onu gördüm; o kokuyu hissettim" diyen Bülent Arınç, Dink cinayetine karışanların kısa sürede yakalandığını belirterek şöyle konuştu: "Hükümetimize düşen tek bir şey vardı; bu işin faillerini ortaya çıkarmak. Sanıyorum 30 saat içinde adalete teslim ettik. Hükümet olarak bizim işimiz bitti. Eleştiri yapanlar lütfen vicdanlı olsunlar.

Bizim dönemimizde faili meçhul olarak şu ana kadar, hükümetimiz kurulduktan kısa bir süre sonra, hatta seçimlerden kısa bir süre sonra Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesidir. Buna hala yanarız. Bunun failleri ortaya çıkarılamamıştır. Ya çok komplike bir olay olduğu için veyahut da henüz iz tespiti yapılamadığı için. Bizim dönemimizde siyasi suikast anlamında, cinayet anlamında örgütlü suç anlamında ne işlenmişse son 10 yılda en geç 36 saat içinde ortaya çıkarılmıştır. Ondan sonrası yargıya ait. Hükümetin yapması gereken ne varsa birileri bize söylesin. Hükümet olarak elimizdeki kolluk güçleriyle suçla ilgili bütün delilleri toplar, şüphelileri bulur, yargının önüne getiririz." -Mahkeme kararları eleştirilebilir- Mahkemenin 5 yıl süren duruşmalar sonunda dün açıkladığı kararı değerlendiren Başbakan Yardımcısı Arınç, "Şimdi bu karar vicdanları tatmin etmemiş; o görülüyor. Mahkeme kararları da herkes tarafından rahatlıkla eleştirilebilir. Ancak bu eleştirilerin iki yönü var. Bir, davada taraf olanların beğenmedikleri kararı temyiz etmesi. Burada müdahil taraf diyecek ki ’bunu Yargıtay bozsun’. Bunun dışında kalan insanlar da ’bu ceza azdır; haksızlıktır’ deme hakları var şüphesiz. Ama mahkeme kararını değiştirebilecek olan sadece Yargıtaydır" diye konuştu.

-Bu daha ilk adım-

Haberin Devamı

Davanın henüz sonuçlanmadığına dikkati çeken Arınç, dün açıklanan kararın "ilk adım" olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti: "Dava daha bitmedi, bu daha ilk adım. Yıllarca ceza avukatlığı yapmış birisi olarak söylüyorum. Mahkeme ilk kararını verdi, savcı bu kararı temyiz edebilir. Suçtan zarar görenler müdahil olmuş; müdahillerin temyiz etme hakkı var. Sanıkların herhangi biri de kendi lehine de temyiz etme hakkına sahiptir.

Bütün bunlar yerine geldikten sonra dosya Yargıtaya gidecek. Belki de ilgili daire duruşmalı bir gün tayin edecek; orada ayrıca savunmalar yapılabilecek.

Orada karar verildikten sonra yine kanun yolları var. Ondan sonra verilecek karar, kesin karar haline gelebilir. Daha önümüzde uzun bir süreç var. Bu haliyle bundan tatmin olmayan tarafların bu kararı eleştirme hakları var. Yeter ki bu eleştiriler hukuk kapsamında olsun. Duygusallıktan öte bir hukukçu diliyle olsun." -Dink’in kardeşinin dünyaya meydan okuması çok önemlidir- Dink ailesinin sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı yaptığı açıklamalara da değinen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Bizim kanaatimiz odur ki ülkemizde bir soykırım yaşanmamıştır. Ermenilerle Osmanlı döneminden itibaren ’milleti sadıka’ ismini verdiğimiz bu gruplarla Türkiye’de huzur ve barış içinde yaşanmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında dış tahriklerle ülkemizdeki bir kısım çeteler, devlete karşı isyan haline gelince istenmeyen, arzu edilmeyen trajik olaylar yaşanmıştır. Bunu diaspora dediğimiz ülke dışında yaşayan Ermeniler bir soykırım olduğunu iddia ediyorlar ve neredeyse 100 yıldır bir kampanya yürütüyorlar. Şimdi o kampanyanın bir ayağı da Fransa’da yürütülüyor. Ama biliyorsunuz Fransa’da verilen karara karşı başta kardeşi Orhan Dink, buna isyan etmiştir. Bunun yanında Ermeni Patriği Aram Ateşyan bildiri yayınlamıştır. ’Biz huzur içindeyiz, Türkiye’yi suçlamayın, Türkiye’ye haksızlık yapmayın’ diye. Benim, senin söylemen çok önemli değil ama Hrant Dink’in kardeşinin bütün dünyaya meydan okuması ve Ermeni patriğinin bütün dünyaya mesaj yayımlaması çok önemlidir" ifadelerini kullandı.

-Karar vicdanları tatmin etmedi ama bunun yolu hükümeti, devleti suçlamak değil-

Haberin Devamı

Türkiye’de yaşayan Ermenilerin, Fransa Senatosu’nun gündemindeki sözde soykırımın reddini suç kabul eden düzenlemeye karşı yaptığı çıkışların önemine dikkati çeken Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ülkede yaşayan Ermeni kökene dayalı insanlar, (Fransa’nın) sizin bu yaptığınızın yanlış olduğunu söylüyorlar. ’Tarihte kalmış olayları bir devletin parlamentosundan çıkarma gayretine düşmeyin’ diyorlar. Biz de onlara destek oluyoruz. Dolayısıyla Hrant Dink olayı simge bir olaydır. Dolayısıyla bu olay üzerinde yargının da çok dikkatli durması ve Türkiye’de böylesine suç işleyebilecek örgütler, odaklar varsa tamamının ortaya çıkarılması için ayrıca bir çaba gösterilmesi gerekirdi; gerekti. Belki de ona uygun bir karar verdiler.

Ama bu karar, bırakınız hukukta yazılı olan şekliyle vicdanları tatmin etmediği görülüyor. Ben de işin o tarafındayım. Ama bunun yolu sokaklara çıkıp bağırmak çağırmak, hükümeti suçlamak, devleti ağır kelimelerle itham etmek değil; yargıdan bu işin sonucunu beklemekle mümkün olabilir."

Haberin Devamı

Arınç, TV8’de katıldığı canlı yayında "Siz olmamış darbelerden, teşebbüs halinde kalanlardan hesap sormaya çalışıyorsunuz da gerçek darbelerden hesap sormuyorsunuz diyorlar" sözleri üzerine, "Açar mısınız çok gizemli bir cümle oldu" karşılığını verdi.

Bülent Arınç, "27 Nisan bildirisinden niye hesap sormuyorsunuz, Yaşar Paşa’dan niye hesap sormuyorsunuz ki sizin bizatihi içinde bulunduğunuz kadrolara yönelik yapılmış 28 Şubat diye adlandırılan süreçten niye hesap sormuyorsunuz?" sorusuna da, "Türkiye’de bu kelimelerin sahibi büyük ölçüde CHP’dir. Yani çok acınacak şeyler bunlar, üzülüyorum. Ana muhalefet partisi lideri veya temsilcileri, 12 Eylül ile ilgili hesaplaşmayı gördükten sonra bu tür cümlelerle hala AK Parti’yi itham ederlerse gözleri çok fazla bir şey görmüyor demektir.

Acınacak bir durum, acıyorum. Bu tür yorumlar, ne hukuka, ne siyasete, ne de Türkiye gerçeklerine uygundur" yanıtını verdi.

12 Eylül 1980’de yapılan darbenin mağdurlarından olduklarını ve bunun Türkiye’ye çok büyük zararlar verdiğine inandıklarını ifade eden Arınç, "Darbeyi yapanlar kendilerini koruyacak hükümleri anayasanın içine koydular ve en azından 1980 ile 1987 arasındaki sorumsuzluk halini anayasanın geçici 15. maddesinin içine koydular. Bu madde, hem o darbeyi yapanlara yönelikti hem de bundan sonra darbe yapmak isteyenlere de ümit veren bir hadiseydi" diye konuştu. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz uzun yıllar sonra bunu sadece eleştirmekle kalmadık, parlamentodan geçici 15. maddenin tamamen kaldırılmasını, darbecilerle hesaplaşılmasını ve bundan sonra aklından darbeyi, cuntacılığı geçiren varsa artık bunlara koruma olmadığını 30 sene sonra göstermek istedik. Buna CHP karşı çıktı, MHP de karşı çıktı. İşin garibi BDP de karşı çıktı ve biz kendi oylarımızla, 336 oyla parlamentodan geçirdik 26 maddelik anayasa değişikliğini, milletimizin önüne getirdik. CHP, MHP ve BDP, kimi boykot ederek, kimi "hayır" oyu verin kampanyaları açarak referandumu etkilemeye çalıştı. Buna rağmen başını AK Parti’nin çektiği, milletimizin büyük bir ekseriyeti de yüzde 58 ile "evet" oyu verdi ve geçici 15. madde ile birlikte Türkiye’de yargıya, yürütmeye yönelik fevkalade önemli anayasa değişiklikleri yapıldı. Şimdi anayasa değişikliğini halk kabul etti, alay etmeye kalktılar. "Hadi bakalım nasıl yargılayacaksınız"... Bu söz iki yönden yanlış. Bize, hükümete dönerek bunu soruyorlar. Ben yargı değilim ki. Benim vazifem parlamentodan bu anayasa değişikliğini geçirmek, milletimizin önüne getirmek."

Haberin Devamı

-"Yargı görevini yaptı"-

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Bunu bilerek ve isteyerek yapıyorlar.

Yani siz yargıyı ele geçirdiniz, diktatörlüğe gidiyorsunuz imajı oluşsun diye de yapıyorlar" denilmesi üzerine de, "Ama çok haksız bir suçlama. Aynı amaçla yapıyor olabilirler. İş yargının işiydi. Yargı da görevini yaptı. Yargıya yapılan müracaatlarda şikayetçilerin dilekçeleri incelendi, ilgili kişilerin ifadeleri alındı. Yaşı 80’i, 90’ı bulanlardır bunlar. Bir kısmı da vefat etmiştir ve bunlarla ilgili bir iddianame tanzim edildi, o iddianame kabul edildi. Şimdi bu kişilerin yargılanmasının başlayacağı günü bekliyoruz, şubat mı mart mı bilemiyorum. Dolayısıyla yargı da bu konuda görevini yaptı. 12 Eylül darbesi çok önemli bir iddianame, onu el kitabı gibi birilerinin bastırıp okuması ve dağıtması lazım" dedi.

Arınç, "Ceza avukatı olarak da baktınız mı?" sorusu üzerine de, "Baktım. Önemli olan davanın açılmasıdır. Bu davanın sonucunu kim görür, kim görmez bilmiyorum. Ama Türkiye’de darbecilik artık tarihe karışmıştır. Bundan sonra, bu demokratikleşme adımlarının sonunda, bu sivil-asker ilişkilerinin batı ölçeğinde oturmaya başladığı günümüzde artık Türkiye’de darbe olmayacaktır diye milletimizde bir kanaat olmuşsa, bu 10 tane dava açılmaya bedeldir. Artık bu noktadayız. Şimdi bunu görüp bunu küçümsemeye başlayanlar, 28 Şubat, 27 Nisan’ı konuşmaya başladılar" diye konuştu. Arınç, şöyle devam etti: "28 Şubat, askeri bir darbeyle hükümetin bertaraf edilmesi, işe bizzat el koyması değildir. Evet, postmodern bir darbedir o zamanki tarifiyle...

Cumhurbaşkanı Demirel ile Silahlı Kuvvetlerin ve başta CHP olmak üzere pekçok siyasi kuruluşun işbirliğiyle ortaya çıkarılmış, Erbakan hükümetinin istifasına yönelik 28 Şubat kararlarını da bahane eden bir operasyondur. Neden başta CHP diyorum, o zamanın gazetelerini açınız, Deniz Baykal’ın beyanatı şudur; ’Türk Silahlı Kuvvetleri bir sivil toplum örgütü gibi görevini yerine getirmiş ve bu hükümetten Türkiye’nin kurtulmasını sağlamıştır. Şimdi bu anlayışa sahip bir CHP’nin değiştiğini düşünebilir misiniz? Ondan sonra kurulan hükümetler, Anasol-D, Anasol-M ne koyarsanız koyun ismini, başarılı olamamıştır ve sonunda 1999’daki üç partili koalisyon, onun iflas etmesi ve arkasından 2002 ile yeni bir dönemin başlaması mümkün olmuştur.

Şimdi 28 Şubat’ta alınan kararlar, o gün hükümete dikte edilen, talimat verilen hususların pekçoğu olduğu yerde kalmıştır. En azından şunu düşünün, ’bu 28 Şubatlar bin yıl devam eder diyen zihniyet nerededir şimdi? Ne düşünmektedir? Sokağa çıkabilmekte midir? Düşüncelerini ifade edebilmekte midir? Aynı düşünceyi, aynı güçte söyleyecek durumda mıdır? Hayır. 28 Şubat’ın bütün aktörleri millet tarafından reddedilmiş, partileri tarihin karanlıklarında kalmış, Mesut Yılmaz ve hükümetleri ile bilmem ne hükümetleri ile bir kara dönemin sorumlusu olarak görülmektedir. Şimdi o dönemle ilgili olarak hukuksuzluklar, yanlışlıklar vesaireler, elbette bunların da yargı önüne çıkarılması ve bunlarla ilgili varsa davaların geliştirilmesi gerekir. Zannediyorum ki, 28 Şubat sürecinden mağdur olanların da savcılıklara şikayet dilekçesi bulunmaktadır. Şimdi orada da yargının kararını bekleyeceğiz. 27 Nisan’da o gece yarısı bildirisine alkış tutanlar da yine CHP’nin Onur Öymen’leri ve bugünkü yönetim kademesinde olanlarıdır. O zaman onu alkışlayanlar, şimdi sanki 27 Nisan’dan şikayetçi durumuna düşüyorlar. Çok garip duruma düşüyorlar. Sussalar daha iyi olacak." Arınç, "Size soruyorlar ’siz hesap sorsanıza’ diye öyle mi?" sorusuna da, "Yargı, yargı... Bundan şikayetçi olanlar varsa şikayetlerini yargıya bildirsinler" karşılığını verdi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Ama o gece alkışlamışlardı dediniz" sözleri üzerine de, "O gece alkışlamışlardı. Ertesi gün de alkışladılar. 28 Şubat’ta da 27 Nisan’da da CHP’nin tüm yöneticileri ve partiyi temsil noktasında olanlar bütün bu iki olayda da alkışlamışlardır ve destek olmuşlardır. Biz hükümet olarak ertesi gün cevabımızı verdik ve o cevabımızdan dolayı millet bizim cesaretimizi, ilkeli duruşumuzu onayladı ve bize yüzde 47 oy verdi" dedi.

Bülent Arınç, "Yani siz o gün ne dediniz mealen?" sorusu üzerine de, "Dedi ki Genelkurmay Başkanı, çünkü o sitede yayınlanıyor. Sen hükümetin emrinde bir memursun, bunları söylemezsin. Parlamento kimi cumhurbaşkanı seçeceğini kendisi karar verir. Sen bunu yayınlamakla büyük bir hata yaptın, seni tanımıyorum. Haddini bil, görevini bil. Açın, okuyun, meali budur. Bunu o güne kadar hiçbir hükümet yapmadı" dedi. Arınç, şöyle konuştu: "O güne kadar bütün bu bildirilere alkış tutanlar hükümetin cevabı karşısında sus pus oldular ve millet bunu takdir etti. Yüzde 47 bu cesaretin karşılığıdır. İki şey daha yaptık o gün, hemen anayasa değişikliği yaptık. Bir, cumhurbaşkanını bundan sonra halk seçecek, bu parlamentoyu siz bir kenara koydunuz, bu 367 rezaletine sahip çıktınız. 367’nin nasıl CHP tarafından sahip çıkıldığını, Anayasa Mahkemesine apar topar akşam saatlerinde koşulduğunu hatırlayınız. Ben o gün meclis başkanı idim. 27 Nisan günü topladım meclisi, içeride 361 kişi var, 6 kişi eksik kaldı diye hiç akla uygun gelmeyen, akla yatkın gelmeyen bir şekilde 367’yi sahiplendi CHP, içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun imzası da olmak üzere bütün grubu dahil akşam üzeri 18.25’te Anayasa Mahkemesine koştular, davayı açtılar. Anayasa Mahkemesi maşallah cumartesi, pazar çalıştı, pazartesi günü kararını verdi ve 367 olmadığı için ’bu geçersizdir’ dedi. Ben salı günü meclisi yeniden açtım, gözyaşları ile neredeyse Anayasa Mahkemesi kararını okudum ve seçimi yapamadım. Hemen anayasa değişikliği yaptık, bundan sonra cumhurbaşkanını halk seçecektir. Milletvekili seçimi 4 yılda bir olacaktır.

Artık 367 rezaleti diye bir şey yok, 183 olacaktır diye bunu çıkardık ve meclis seçimlerini kasımda yapacaktır, 5 yıl tam dolsun diye temmuza aldık, gümbür gümbür seçime gittik, gümbür gümbür seçimden çıktık. Nisanda bize cumhurbaşkanı seçtirmeyenler ağustosta cumhurbaşkanını karşılarında gördüler. Nur topu gibi, gül gibi bir cumhurbaşkanına 4 ay sonra kavuştuk." Arınç, "Öyle demiyor Faik Öztrak, ’cumhurbaşkanını da köşkten indirdiler. Bir daha seçilmemek üzere indirdiler’ dedi" denilmesi üzerine de, "Keşke Faik Öztrak sadece ekonomi ile ilgili konuşsa" karşılığını verdi.