Siyaset Filistin’e sahip çıkıyor görünen ARAP LİDERİ oluyor

Filistin’e sahip çıkıyor görünen ARAP LİDERİ oluyor

09.02.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Arap ülkeleri arasında ciddi bir liderlik kavgası olduğunu söyleyen El Şerif, “Ortadoğu’nun en büyük davası Filistin. Dolayısıyla Filistin’e kim daha fazla sahip çıkıyormuş gibi görünürse, o Arap lideri oluyor” diyor

Filistin’e sahip çıkıyor görünen ARAP LİDERİ oluyor

- Önce sizin Filistinli asıllı olmanızdan başlayalım mı; özellikle de babanızdan…

Haberin Devamı

Biz soy olarak Endülüs’ten Fas’a, oradan da El Halil’e gelmişiz. Babam El Halil doğumlu. Tam üniversiteyi Lübnan’da okurken 67 Savaşı çıkıyor. Savaşta ailesi Ürdün’e sürgüne gönderilince o da mecburen okulu bırakıp Ürdün’e gidiyor.


- El Fetih’e orada mı katılıyor?

Orada katılıyor, ama orada kalmıyor; El Fetih için Suriye’ye gidiyor, Moskova’ya gidiyor, sürekli geziyor.


- Nesi olarak Fetih’in?

Büyük bir lider değil. Görevi mücadeleye katılacak yeni gençler bulmak, onları ikna etmek, ideolojiyi anlatmak. Hatta bunun için iki yıl Moskova’da eğitim dahi görüyor.


- Solcu?

Solcuydu, hatta neredeyse komünist olmuştu, az kalmıştı yani…


- Siz hangi noktasındayken giriyorsunuz hayatına?

Annem de İsrail yüzünden Suriye’ye sürgün edilmiş bir Filistinli. Babamla orada tanışıp evleniyorlar. Ben 1973’te Suriye’de doğuyorum. Fakat sürgün hayatımız orada bitmiyor; bu kez de Suriye’nin emirlerine uymayan Filistin grupları düşman ilan edilerek Suriye’den kovuluyor. Tabii biz de…

Haberin Devamı


- Arap dünyasıyla ilk “tanışmanız” yani?

Aynen öyle; Arap dünyasının Filistin davasını nasıl maniple ettiğini ben daha beş yaşındayken görmüş oldum. Düşünebiliyor musunuz, hiçbir Arap ülkesi Filistinlilere vatandaşlık hakkı vermiyor. Ne Lübnan ne Mısır ne de diğerleri; hepsi Filistinlileri mülteci olarak kabul ediyor. Hâlâ da oraya gidenler bu statüdedirler.


- Siz ne yaptınız Suriye’den çıkınca?

Filistinlilere pasaport veren tek ülke Ürdün’dü. Bizim de pasaportlarımız zaten oradandı, ama babam Ürdün yerine Dubai’ye gitmeye karar verdi.


- Niye Dubai?

Çünkü bunca acıyı yaşadıktan sonra babam “Ben Arap dünyasının içinde siyaset yapamam” dedi ve davayı bıraktı! Ondan sonra da bir daha Filistin’e hiç gitmedi, bir daha siyasete hiç girmedi ve zaten 1994’te de Dubai’de öldü. Bana da vasiyeti “Sakın siyasete girme” demek oldu. Çünkü babam sadece Arap dünyası değil, Fetih’teki bölünmüşlüğü, işlerin orada da düzgün gitmediğini ta ilk baştan görmüştü.


- Fetih’te düzgün gitmeyen neydi?

Filistin davasının en önemli handikabı Filistinlilerin birlik olamamasıdır. Toprak işgal altında, ama onu kurtaracak ortak bir güç yok; Fetih’le birlikte en az beş ayrı grup var ve hepsi birbirine karşı.

Haberin Devamı


- Filistinlileri bu kadar bölen ne peki?

İki neden var: 1- Filistin halkı çok eğitimli bir halk. Bu bir avantaj olduğu kadar dezavantaj da… Çünkü hemen fikirsel-felsefi bir tartışmaya girip hemen bölünüyorlar. Bizde herkes lider. Hele 1960’larda Filistin davasını kurtarmak isteyen o kadar fazla lider vardı ki, kimse davayı kurtaramıyordu bile. 2- Arapların Filistin davasını sürekli maniple etmesi. Yani mesela hepimiz Abdülnasır’ı seviyoruz, değil mi? Ama aslında Nasır bile Filistin davasını Arap milliyetçiliğini yaymak için bir malzeme olarak kullanmıştır. O kullandı, Suriye kullandı, Irak kullandı, herkes kullandı ve her ülke kendine bağlı ayrı bir “Filistin Örgütü” kurmayı istedi. Üstelik bunu da Filistin’i kurtarmak için falan değil, kendi ülkelerindeki örgütlere kafa tutmak için yaptılar.


- O zaman “Aslında Araplar Filistinlilerin başına neredeyse İsrail kadar büyük bir dert oldu”, denebilir mi?

Haberin Devamı

Hayır, bir kere şunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor: Bu sorunun esası işgaldir, İsrail’in insanlık dışı uygulamalarıdır ve barışa yanaşmamasıdır. Ama 200 milyon Arap, 6 milyonluk İsrail’le neden başa çıkamadı derseniz, işte onun yanıtı da Arapların kendi içindeki bölünmüşlüğü ve sürekli Filistin’i maniple etmeleridir.


- Sizce Araplar göz göre göre böyle bir hataya niçin düşüyorlar?

Çünkü Arap ülkeleri maalesef demokratik değiller, feodal yapı çok güçlü. Aralarında ciddi bir liderlik kavgası var. Ve Ortadoğu’nun en büyük davası ise Filistin. Dolayısıyla Filistin’e kim daha fazla sahip çıkıyormuş gibi görünürse, o Arap lideri oluyor. Belki Nasır bunu yapanların en samimi olanıydı, ama o bile yaptı.


- Acaba Filistin hiç Araplardan “yardım” almadan, kendi kendine kalsaydı meselesini çoktan halletmiş olur muydu?

Bir keresinde bazı Filistin liderleriyle aramızda konuşurken bana bu soruyu şöyle sordular: “Acaba Yusuf, Filistinliler ve Araplar 50 yıldır Filistin’i kurtarmaya çalışmasaydılar; İsrail karşısında sanki bir tehlike varmış gibi bir tablo içinde olmasaydılar; İsrail bugün yaşıyor olabilir miydi?” Hatta aynen şunu diyen Filistin lideri dahi oldu; “Bizim tek başardığımız şey bir korku tablosu yaratıp İsrail’i birleştirmek oldu, bunun dışında hiçbir şey yapamadık.”

Haberin Devamı

İSRAİL’İN KENDİ ERGENEKONU BARIŞI ENGELLİYOR

- Size göre İslami Direniş Hareketi (HAMAS) terörist bir örgüt mü, değil mi?

Kesinlikle değil. Elbette HAMAS’ın sivillere karşı intihar eylemleri gibi kimi eylemleri kabul edilemez, ama unutmayalım işgal altındaki bir halkın bu işgalden kurtulmak için silah kullanma hakkı vardır. Bu BM yasalarında da böyledir, tarihte de böyledir.


- Altı yıl boyunca yerleşim alanlarına füze atma hakkı var mıdır?

İşgal devam ettiği sürece füzeleri atmak zorunda, yapacak başka bir şeyi yok. Düşünün, bütün sınır kapılarını İsrail kontrol ediyor; karayı kontrol ediyor, havayı kontrol ediyor, denizi kontrol ediyor, kendi ülkenizde balık dahi tutamıyorsunuz. Her şeyinizi bloke ediyor; ne yapacaksınız?


- Bir ihtimal dünyanın insafa gelip, ambargoyu kaldırtmasını bekleyeceksiniz?

Ama dünya insaf etmiyor! “Ateşkes yapalım. Ben füze atmayayım, sen de şu ambargoyu kaldır” diyorsun, onu da İsrail kabul etmiyor. Başka ne çare var?


- HAMAS’ın değişmesi?..

Size çok net bir şey söyleyeceğim: Eğer Türkiye’ye bir fırsat verilseydi 2006 yılında HAMAS hakikaten değiştirilebilirdi. Türkiye bunu yapmaya gerçekten çok yakındı, ama kimse bunu istemedi. Kimse bir şans tanımadı.


- Sizce niye?

Avrupa’nın meseleye daha yeni ikna olması, baştan Türkiye’ye destek çıkmaması bir engeldi, ama bence en büyük engel İsrail’in kendi Ergenekonu. Bu ifadeyi kestirmeden anlatmama yardım ettiği için kullanıyorum, ama gerçekten de İsrail’in içinde, kendine özgü büyük bir Ergenekon var. Son 20 yılı incelemeye alın, ne zaman barışa yaklaşılsa bir şey çıkıyor ve hemen arkasından İsrail itiraz ediyor ve barış fırsatı kaçırılıyor. Bu kaç kez oldu.


- Niye yapsın peki?

Çünkü korkuyla büyüyen bir ülke İsrail. İsrail’i birleştiren, ayakta tutan tek şey “Aman bütün Araplar bizi yok etmeye çalışıyor” korkusu. Bundan besleniyorlar, güçleniyorlar, paralar topluyor, silahlanıyor, ABD’yi arkalarına alıyorlar; hep bu korku sayesinde.


- Peki sizce Oslo barış süreci sırasında HAMAS’ın yaptığı intihar saldırıları da “Ergenekon”a giriyor mu?

Giriyor, ama şunu da sormamız gerekiyor; acaba bütün intihar saldırılarını Filistinliler mi yapıyordu? Yani bunu belki Mahmut Abbas da anlatabilir, Filistinli yetkililer de anlatabilir. Filistin içinde maalesef İsrail’in tuzağına düşen birkaç tane casus var. Ayrıca karşılıklı olarak çözüm istemeyen taraflar direkt olmasa, bilerek olmasa bile bazen sanki işbirliği varmış gibi hareket de edebiliyorlar.


- Aslında HAMAS’ı yaratanın da İsrail olduğu söylenir, değil mi?

Evet, öyle bilgiler var. Filistinlilerin çoğu da HAMAS’ın, asıl olarak Fetih’in bölünmesi için ortaya çıkartıldığına inanıyor. Tabii bunu yaparken din faktörünü kullandılar vs. Ama sonra kontrolünden çıktı ve HAMAS artık o HAMAS değil.


- Sonuç olarak siz, Filistin’in de bir Ergenekon’u var diyor musunuz?

Filistin’in bir Ergenekon’u yok, Filistin’in dağınık bir kafası var. Zaten işgal altındaki bir ülkede ne Ergenekonu olacak. Ama İsrail öyle değil. Yerleşik bir devlet yapısı var ve nedense bütün siyasi liderleri ya istihbarat ya asker kökenli. Şunu iyi görmemiz lazım: İsrail içinde barış istemeyen büyük bir lobi var. Bu grup elde ettiği rantı bırakmak istemiyor ve sürekli HAMAS’ı bahane ediyor. “Peki HAMAS olmasın, oturun Abbas’la çözün” diyorsunuz, 15 yıl masada otur kalk, otur kalk yapıyor, ama yine hiçbir şey çözmüyor. Bilakis zaman içersinde daha fazla toprak işgal ediyor.

ÖLÜMLER VARKEN HAMAS’I ELEŞTİRMEK KOLAY DEĞİL

- HAMAS’la El Fetih arasındaki en önemli farklar nedir?

1- HAMAS İslamcı, Fetih solcu.

2- Fetih ortaya çıktığı ilk günden itibaren Filistinlilerin liderliğine oynadı, HAMAS ise uzun bir süre siyasete bulaşmadı. Tek yaptığı bir yardım ve direniş örgütü olarak halka yardım etmekti ve tabii bu da HAMAS’a büyük sempati topladı.

3- HAMAS’ın liderleri hep Gazze’den, Batı Şeria’dan, yani intifadan çıktı; Fetih’in liderleri ise hep sürgünden, yani dışarıdan… Dolayısıyla Arafat Ramallah’a dönene kadar halkla baş başa olan bir tek HAMAS vardı.

4- Oslo Barışı süreci. Bu süreçte Fetih “Tamam ben artık bütün dünyaya karşı çıkamam, İsrail’i tanıyorum, eski topraklarımdan vazgeçiyorum” dedi. HAMAS ise bunu kabul etmedi. HAMAS’a göre Akdeniz’den Ürdün devletine kadar Filistin’dir. Yani İsrail diye bir şey yoktur.


- Peki, HAMAS tamamen bu duruşu sayesinde mi Filistinlilerden yüzde 44 oy aldı?

Hayır, asıl olarak Fetih’in yakalandığı bir hastalık yüzünden aldı; o da “hayat standardı hastalığı”... Şöyle ki, Oslo Barış Antlaşması imzalanıp sürgünden dönen Filistin yönetimi hâlâ işgal altında olduğunu unuttu, bir devlet gibi davranmaya başladı. Yani beş yıldızlı otellerde kalıyor, first class uçuyor, ortaya birtakım diplomatlar, bürokratlar çıkıyor ve sonunda yolsuzluk iddiaları alıp başını gidiyor. Bu arada Filistin halkı çok yoksul. Ama asıl bunlardan da kötüsü kanunsuzluk başlıyor. Mesela birinin arabası çalınıyor. Kim çaldı? Fetih’te önemli bir lider. O zaman arabayı geri alamıyorsun, dava açamıyorsun.


- Bu sırada HAMAS ne yapıyor?

HAMAS, vatandaşlarla birlikte camiye gidip namaz kılıyor; lüksten uzak; “Ne bu yönetimi tanıyorum, ne Oslo Antlaşmasını; ben sadece halka yardım ediyorum” diyor. Yani halkın gözünde elleri temiz, namuslu, dindar insanlar.


- Ama herhalde sonra konjonktür de HAMAS’a dönüyor?

Tabii ikinci neden de bu zaten. Suriye, İran ve HAMAS Bush’un artık İsrail-Filistin sorunundan bıktığını, davayı çözmeden, tasfiye ederek dahi olsa bundan kurtulmak istediğini, hatta dedikodulara göre Suudi Arabistan’la Mısır’ın da bu plana OK verdiğini görüyor. Zaten bunun üzerine de HAMAS ilk kez 2006’da seçime girme kararı alıyor. Diyor ki, “Bu El Fetih yönetimi çok olmaya başladı. Bunlar İsrail’le ilelebet müzakere falan diyorlar ve hiçbir şey elde edemiyorlar. Bunu artık değiştirme zamanı geldi.” Tabii Filistinliler de artık bıkmış; Fetih 15 yıldır müzakere ediyor ve hiçbir sonuç alamamış durumda. Adeta Ehud Olmert’le oturup müzakere yaparken Abbas pencereden bakıyor, “Yeni yerleşim alanları açılıyor, ne yapıyorsunuz?” diyor, Olmert, “Sen merak etme, zaten o zaman bizim müzakeremizin anlamı ne? Sen devam et müzakereye” diyor ve Abbas da hiçbir rest çekmiyor.


- HAMAS ise sorun çözme iddiasında?

Hayır, aslında HAMAS hiçbir zaman “Ben bu sorunu çözeceğim” iddiasında bulunmadı; işin burası çok önemli. Çünkü HAMAS’ın bu sorunu çözecek vizyonu yoktu. Filistinliler de bunu az çok görüyordu.


- Ama gidip HAMAS’a oy verdiler?

Evet, sırf Fetih’e ve İsrail’e ders olsun diye. “Madem siz böyle yapıyorsunuz, o zaman ben de artık barıştan yana değilim” demek için. Tabii orada Mahmut Abbas’tan beklenen şuydu: HAMAS’ın kazandığı zaferi bir koz olarak cebine koyup İsrail’e “Bakın siz bana hiç toprak vermezseniz, sonu budur, ben artık karışmıyorum, evimde oturacağım, siz uğraşın HAMAS’la” diyebilirdi, ama yapmadı. Onun yerine ortada sadece bir iktidar-muhalefet rekabeti varmış gibi davrandı.


- Seçimler bir yıl sonra; sizce aynı oyu alır mı HAMAS?

Benim Filistin gazetelerinden aldığım ve bölgeden gelen yorumlara göre halk Gazze’de HAMAS’ı eleştiriyor, ama Batı Şeria’da destekliyor.


- Ateş Gazze’ye düştüğü için mi?

Tabii, bunu kabul etmek lazım, HAMAS’ın bir çözüm vizyonu yok. O zaman da halk kızıyor, “Madem vizyonunuz yoktu neden iktidara talip geldiniz” diyor. Haklılar… Yani şimdi siz çıkıp da “Ben bütün Filistin’i istiyorum, İsrail’i tanımıyorum” dediğiniz anda ofsaytta kalıyorsunuz. Kusura bakmasınlar, ama 2002’de Suriye, Lübnan dahil bütün Arap ülkeleri “İsrail Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze’den çekilirse İsrail’i tanımaya hazırız” demişken HAMAS “Ben İsrail’i tanımıyorum” derse o zaman gerçek dışı oluyorsunuz. Ne oluyor; ne AB tanıyor sizi, ne ABD…


- Burada yazık olan tamamen Fetih’le HAMAS arasına sıkışmış, tepesinde de İsrail durduğu Filistin halkı, değil mi?

Kesinlikle öyle.


- Peki yolsuzluklara gömülmüş bir El Fetih ve vizyonsuz bir HAMAS’tan başka seçeneği yok mu Filistin’in?

Sıkıntı oradan geliyor işte… Birkaç başarısız “Bağımsızlar Hareketi” denemesi yapıldı, ama tabii şunu da unutmamak gerekiyor: Filistin halkı işgal altında. Yeni bir siyasi hareket çıkması çok zor. Çıktığı zaman da zaten İsrail gelip sizi hapse atıyor. Mesela Marwan Elbarguti diye bir Fetih elemanı vardı, Filistin toprağına girip, adamı alıp, hapse attılar. Neymiş, “Sen direniş yapıyorsun.” Şimdi adam ömür boyu hapis.


- İsrail hapishanelerinde böyle kaç Filistinli vardır?

Binlerce… Milletvekili, aydın, sivil, militan… Çoğunun mahkemesi bile yapılmadı. Durumları nedir, her şey belirsiz…


- Peki, şu anda Filistin’de kaç İsrailli hapis?

Bir tane, o da esir Gilad Şalit.


- Acaba HAMAS Erdoğan’ın jestlerin karşılık Şalit’i bırakmayı düşünür mü?

HAMAS jestini yaptı, ateşkes ilan etti. Ama o askeri jest olsun diye bırakacağını sanmıyorum. Onu bırakması için önce yüzlerce Filistinlinin hapisten çıkmasını isteyecektir.

İSRAİL’İ DOSTLARI ŞOK ETMELİ

- Dünya Filistin sorununu yarın çözmek istese ne yapmalı?

Doğru adres Washington. Bu iş ancak Washington baskı yaparsa çözülür.


- Yani aslında bu Türkiyelik bir iş değil?

Elbette hiçbir ülke tek başına çözemez bu işi, ama Türkiye’nin de son dönemdeki İsrail’e karşı sert çıkışlarının bir faydası var. İsrailli vatandaş oturup düşünecek şimdi, “Ya Türkiye bize dost ülke, ama neden bizi eleştiriyor? Acaba bizim içimizde görmediğimiz bir hata mı var?”


- Emin misiniz böyle düşüneceklerine?

Var, yavaş yavaş hesap soranlar var İsrail’de. İsrail’in ihtiyacı olan da bu. Birilerinin çıkıp bu ülkeyi şok etmesi. 200 nükleer bombası var diye Filistin halkına güce dayalı bir çözüm dayatamayacağının İsrail’e söylenmesi. Bunu da yapacak olan İsrail’in dostlarıdır. Yani ABD, AB ve Türkiye.

ABBAS MISIR VE SUUDİ ARABİSTAN’A FAZLA BAĞIMLI

- Abbas’ın acaba en büyük talihsizliği Arafat’tan sonra gelmesi mi?

Doğru, çünkü aralarında çok büyük bir fark var ve halk bunu her gün görüyor: Yaser Arafat, Arap hegemonyası altına girmemek için ölümüne savaştı. Sırf bunun için Lübnan’da Suriye ordusuyla çarpıştı. Bütün Arap ülkelerine gerektiğinde rest çekti. Çünkü hep Filistin iradesini cebinde tuttu. “Ben iradeyi temsil ediyorum, kararı ben veririm” dedi. Mahmut Abbas ise belki bir imaj sıkıntısından dolayı kendini daha fazla Mısır ve Suudi Arabistan’a bağlamış gibi gözüküyor.


- Bir örnek verin?

Mesela Gazze’de savaş devam ederken Katar’da bir alternatif zirve oldu, Mısır ve Suudi Arabistan karşı çıktı. Çünkü orada HAMAS da olacak ve Mısır HAMAS’ın davet edildiği bir Arap zirvesine gitmez. Mısır gitmiyor diye Abbas da gitmedi. Mısır gitmeyebilir, ama senin her yerde olman gerek, orada Gazze konuşulacak.


- Peki sizce Erdoğan’ın Brüksel’deyken aktardığı “İsrail'in en yetkili ağzı söyledi. Eğer biz HAMAS’lı vekilleri serbest bırakacak olursak Abbas bundan çok rahatsız olur” iddiası doğru mudur?

Hayır, kesinlikle bu İsrail’in bir manipülasyonu. Sayın Başbakan karşısındaki bir lider, herhalde yalan söylemez diye bunu gerçek olarak kabul etmiş olabilir. Oysa bilgi kirliliği İsrail’in en sık kullandığı metottur. Hep insanların kafalarını bulandırmaya çalışır ve bunu da başarır.


- Ama siz Abbas böyle bir şey yapmaz, diyorsunuz?

Bir kere HAMAS’ın seçime katılması gerektiğini ilk söyleyen Mahmut Abbas. Bütün danışmanları itiraz etmesine karşın “Bu demokrasinin bir gereğidir, katılacaklar” dedi. HAMAS kazandığında tebrik etti. Hükümet kurmasına iki-üç kere fırsat verdi, onayladı, destekledi ve savundu.


- O zaman Erdoğan’ın Abbas’ı haksız yere eleştirdiğini düşünüyor musunuz?

Sanırım Sayın Başbakanın elindeki bütün bilgiler doğru değildi, ama Sayın Abbas’ı da eleştirme hakkı vardı. Belki dozajından fazla oldu, ama o da bunca ölümün karşısında Mahmut Abbas’ın sesini çıkarmamasının bir feryadıydı zannediyorum.


- İyi, ama bu kadar eleştirdiğiniz birine sona arabuluculuk nasıl yapacaksınız?

Arabuluculuk yaparken bir taraf hatalıysa ona “hata yaptınız” demekten imtina etmenize gerek yok ki... Orada “Aman ben tarafsızlığımı mı kaçıracağım” diye düşünmek gereksiz, çünkü zaten arabuluculuğun en önemli özelliği taraflara açık olmak.


- Ama o zaman HAMAS’a da yaptığı hataları kapalı kapı ardında söylemeyeceksiniz, Abbas’a olduğu gibi ulu orta eleştireceksiniz…

Bakın, ne yazık ki şu anda tarafsız eleştiri yapacak bir konjonktür yok. Ortada bin 300 ölü, 4 bin 500 yaralı varken çıkıp da “İsrail hatalı, ama HAMAS da hatalı” demek tarafsızlığa değil, işi örtbas etmeye giriyor. Çünkü karşınızda HAMAS’ı eleştirdiğiniz anda bunu “İşte bakın, bütün ölümlerden HAMAS sorumlu” propagandasına çevirecek bir İsrail var. Bu da sizin resmen HAMAS’ı eleştirme hakkınızı elinizden alan bir şey. Yoksa Sayın Başbakan’la kaç kez röportaj yaptık, bir kez bile “Biz HAMAS’ı destekliyoruz” demedi. Ama “HAMAS’ın füzelerini bahane edip de bu kadar insanı öldürmeye hakkınız yok” dedi; Başbakan’ın bütün feryadı bu. Çünkü İsrail sözde HAMAS’la savaşıyor, aslında HAMAS’la değil, Filistin halkıyla savaştı. Ölen HAMAS’ın liderleri değillerdi, ölen sivillerdi. Yani HAMAS neredeyse oyunun dışında kaldı zaten.


- Cuma gecesi yapılan Erdoğan-Abbas görüşmesi bir işe yaradı mı sizce?

İçerikten çok aslında biraz gönül alma görüşmesi gibiydi ve bu açıdan işe çok yaradı. Filistin heyeti çok memnun çıktı Başbakan’ın yanından ve tabii bu arada Başbakan da “HAMAS’çı” izlenimini sildi.

TÜRKİYE’NİN AB’YE ŞOV YAPTIĞINI DÜŞÜNÜYORLAR

- Türkiye sizce Ortadoğu’da ne yapmaya çalışıyor?

Türkiye’nin amacı Ortadoğu’da lider olmak falan değil, büyük bir samimiyetle sadece işbirliği yapmak istiyor. Türkiye diyor ki, “Kardeşim bu kadar zengin bir bölge, insan kaynaklarımız var, su kaynaklarımız var, petrol sanayi var, biz de işbirliği yaparsak dünyanın en zengin bölgesi oluruz, niye işbirliği yapmayalım?”


- Peki Araplar Türkiye’yi doğru algılıyor mu?

Hayır, çoğunluk ne yazık ki Türkiye’nin bölgede ya liderliğe oynadığını ya da AB’ye şov yapmaya çalıştığını düşünüyor. Türkiye’nin gerçekten samimi olduğunu henüz algılayamadılar. Çünkü birincisi biz Araplar Türkiye gibi hem İslam, hem de Avrupa standartlarında bir ülke görmeye alışkın değiliz. Biz sadece liderlik kavgası gören bir milletiz ve bu da Türkiye’nin yaklaşımını isabetli bir şekilde analiz etmeye engel oluyor.


- İran?

İran da tıpkı Araplar gibi liderlik kavgası peşinde. Onun derdi bölgeyi menfaatlerine göre kontrol etmek, o kadar. O yüzden de Türkiye’yi bölgedeki rakibi olarak görüyor.


- Türkiye İran’ı sizce nasıl görüyor?

Bir kere Türkiye Araplardan farklı olduğu için İran’ı düşman olarak görmüyor. Rakibi olarak da görmüyor. Sadece İran’ın Irak işgalinden önceki gücüne dönmesini istiyor, o kadar. Çünkü gerçekten de Irak savaşı Ortadoğu’daki dengeleri haksız bir şekilde İran’ın lehine çevirdi.


- Ya şu Abu Dabi’deki Arap zirvesinden çıkan “Nahoş müdahaleler istemiyoruz” lafı sizce sadece İran’a mıydı, yoksa Türkiye’ye de bir iğne var mıydı?

Vardı maalesef ve bu da Mısır’ın inisiyatifiyle olan bir şeydi. Çünkü Mısır “Aman bu Filistin sorunu benim tekelimde kalsın, kimse karışmasın” anlayışı içinde. O yüzden de Türkiye’nin kahraman ilan edilmesinden çok rahatsız oluyor.


- Mesela kaç Arap devlet kanalı Davos’u verdi?

Suriye dışında ya veren olmadı ya da çok kısa geçildi.


- O zaman şöyle toparlayalım mı; Mısır engel, İran’la tam bir görüş birliği yok, Araplar sizi anlamamış, müttefiklerinizi tedirgin etmişsiniz; bir tek Arap halkı ve Türk halkı alkışlıyor; şimdi sizce bu dış politikadan Türkiye kazandı mı, kaybetti mi?

Bazı olaylar anında değerlendirilemez, belli bir zaman geçmesi gerekir. Bence bugün Türkiye’nin aldığı tavır da ancak bir iki sene sonra anlaşılacak. Fakat tabii bu arada Türkiye yerinde duramaz. Komşuları Irak, İran, Suriye olan bir ülkenin “Ben Ortadoğu’yla uğraşmam” deme şansı yok. Üstelik şu anda kolektif çıkar için çabalayan bir tek Türkiye var. Bazen bir şeylerin anlık getirisini bakmaz, bunu sadece doğru olduğu için yaparsınız. Türkiye de şimdi bunu yapıyor.

ERDOĞAN NASRULLAH VE AHMEDİNECAD’DAN ÇOK SEVİLDİ

- Adonis, Türkiye Ortadoğu’da kış uykusundan uyandı diye yazmış, sizce de öyle bir hava var mı?

Öyle bir hava var ve biz Arap dünyası olarak Türkiye’den hep bu çıkışı bekliyorduk aslında. Çünkü bize göre Türkiye aynaya bakıp kendini göremiyordu, daha küçük bir resim görüyordu. Oysa biz dışarıdan baktığımız zaman hep “Koskocaman Türkiye” görüyoruz. Hatırlayın, Öcalan krizi çıktığında Türkiye bir “Hoppala” dedi, Araplar oturduğu yerde kaldı. Ama Türkiye her zaman bunun farkında gibi davranmıyordu, bu da Arapları şaşırtıyordu.


- Gerçekten Arap dünyasında bir Nasır sevgisi kadar ilgi oldu mu Erdoğan’a?

Hem de çok. Mısır’ın içinde dahi var. Bütün Arap ülkelerinde. Çünkü halk kendi liderlerinde göremedikleri şeyi Erdoğan’da aramaya başladılar, “Tamam işte, o bizim adımıza konuşuyor” dediler.


- Ya Ahmedinecad; Nasrullah?

Araplar aslında ne İran gibi olmak istiyor ne de dini bir lider istiyor. Ama iki sene önce Lübnan savaşı sırasında her ikisine de sempati duymaya mecbur kaldılar, çünkü bir tek onlar halkın sesini yansıttılar. Oysa şimdi durum değişti. Artık Arap halkının bir Erdoğan’ı var. Türkiye’nin liderini daha gönülden sevdiler, çünkü Türkiye onlara demokrasiyi, Batıdan gelen güzel bir sesi temsil ediyor.


- Peki, sizce Arap halkının bu sevgisi tatlı bir hatıra olarak mı kalacak, yoksa bölge politikasını etkileyecek düzeye gelecek mi?

Şahsen ben Suudi Arabistan’da bir değişim seziyorum, ama tabii bunu anlamak için Mart sonunda Şam’da yapılacak Arap zirvesini beklememiz lazım. Ben orada Mısır’ın yalnızlaşacağını düşünüyorum.

İRAN, OBAMA İÇİN HAMAS’A YARDIM ETMEMİŞ OLABİLİR

- İki yıl önceki Lübnan-İsrail savaşıyla son Gazze-İsrail savaşını karşılaştırsanız hangisinin sonuçları daha ağır oldu sizce?

Gazze. Çünkü birincisi orada halk Kuzey Lübnan’a kaçabildi, ama Gazze’de kaçacak bir yer yok. İkincisi Gazze öyle sıkıştırılmış bir yer ki, bir yere füze attığınızda beş bina birden yıkılıyor.


- Sizce Hizbullah neden HAMAS’ın yardımına gelmedi?

Bu önemli bir soru… Şimdi bunun için birkaç tane söylenti var: 1- İran Obama’yla anlaşmak istiyor. O yüzden hemen ilk raundu iptal etmek istemedi. 2- Hizbullah tam Lübnan’ın içinde tam bir denge unsuru olmaya başlamışken, HAMAS’a yardım edip, risk almadı.


- Peki bu risk değerlendirmeleri sizce bir vefasızlık olarak kayıtlara geçti mi?

Onu bilemiyorum, ama tabii bu hakikaten sorulması gereken bir soru, vefasızlık mı, değil mi… Sanırım bazıları evet, bazıları hayır diyecektir. Ama belki de burada asıl şunun düşünülmesi gerekir: Acaba iki yıl önce Gazze ve Lübnan’da iki ayrı cephe açmak askeri anlamda kimin işine yaradı?

- Sizce şu anda HAMAS daha çok İran’a mı şükran duyuyordur, yoksa Türkiye’ye mi?

HAMAS adına konuşmak zor, ama bence ikisine de şükran duymakla birlikte aradaki farkı da çok net görüyordur. Şöyle ki, geçenlerde bir HAMAS’lı yetkili Mısır’dan 20-30 milyon dolar civarında nakit parayla Gazze’ye girmeye çalışırken yakalandı. Bu para nereden geldi? İran’dan geldi. Şimdi İran bu kadar para veren bir ülkeyken tabii ki HAMAS ona minnettar olacak. Ama HAMAS şunu da biliyor: İran günü geldiğinde ABD’yle müzakere yaparken kendisini bir koz olarak kullanabilir. Oysa Türkiye’nin samimiyetinden emin, güveni tam. Arada böyle bir fark var.

“ONE MINUTE’LAR BAŞLADIĞI ANDA ÇOK HEYECANLANDIM

Yusuf El Şerif’le yaklaşık üç saat süren sohbetimizin farklı bölümlerinden derlediğimiz bazı kısa soru-cevaplar da şöyle:

- İsrail, “Bize okulun altında bomba yağdırıyorlar, çocukları kalkan yapıyorlar” diyor?

1- Varsa ellerinde böyle bir uydu görüntüsü, kanıtlasınlar. 2- Gazze’nin içindeki uluslararası şahitler ve BM yetkilileri tam tersini söylüyor. 3- Gazze o kadar sıkışık bir yerleşim alanı ki mesela uydu 100 metre içersinde bir daire çizer, siz orayı vurursunuz ve orada bir okul da vardır, füze size o okuldan atılmamıştır, ama siz oradaki çocukları da öldürürsünüz.


- Gazze’deki katliam; peki Darfur’daki ne?

Soruyu bir de tersten soralım: Irak’ta insanları katleden ABD, ne oldu da “Darfur’da katliam oluyor” diyor acaba? Neden İsrail’in yaptığı hiçbir katliamın hesabı sorulmuyor da daha mahkemesi bile kurulmadan Sudan Lideri “soykırımcı” ilan ediliyor? Evet, Darfur’da bir iç savaş ve büyük bir zulüm yaşanıyor, ama orada bir Çin-ABD soğuk savaşı da yaşanıyor.


- Sizce Türkler HAMAS’a mı sempati duyuyor, Filistin’e mi?

Kesinlikle Filistin’e. Ve bu sempatinin ötesinde büyük bir sevgi. Hatta bir Filistinli yetkili “Türk halkının Filistin davasına bizden daha fazla sahip çıktığı anlar oldu” diye itiraf etti bunu. Kaldı ki Irak için de Bosna için de en büyük tepkiyi yine Türkler göstermişti. Bence iki nedeni var: Birincisi imparatorluk izleri. İkincisi de Anadolu’da yaşayan insanların her zaman çok canlı ve duygusal insanlar olması. Ortadoğu’da insanların kendiliğinden mitinge gittiği tek ülke Türkiye.


- Konya’da İsrail’e verilen eğitim uçuşları durdurulmalı mı?

Nasıl Türkiye Kıbrıs harekâtını yaptıktan sonra Amerika Türkiye’ye silah ambargosu uyguladıysa bence Sayın Başbakan da madem büyük düşüneceğiz, büyük hareket edeceğiz diyor, o zaman “Bu uçuşları düşüneceğim” diyebilir.


- Fransa’nın HAMAS’la kurduğu ilişkiyi sağlıklı buluyor musunuz?

Sağlıklı, çünkü direkt bir ilişki. Hatta size bir haber vereyim, Fransa HAMAS’a “Esir İsrail askerini geri verin, sizi Dışişleri Bakanı seviyesinde tanıyalım” dedi. Fransa ve İngiltere Avrupa’nın en gerçekçi ülkeleri, çünkü Ortadoğu’nun ne demek olduğunu biliyorlar.


- HAMAS’ın silahsızlandırılması mümkün mü?

İşgal sürdüğü müddetçe mümkün değil, ama istenirse uzun bir ateşkes sağlanabilir.


- Sizce İsrail’in mi Türkiye’ye daha çok ihtiyacı var, Türkiye’nin mi İsrail’e?

Tabii ki İsrail’in Türkiye’ye daha fazla ihtiyacı var. Zaten o yüzden alttan alıyorlar ya…


- İsrail- Suriye görüşmeleri devam eder mi?

Eder, iki taraf da hala istiyor, ama bu yıl beklemiyorum.


- Türkiye’nin arabuluculuk rolü devam eder mi?

Edebilir de etmeyebilir de, çünkü İsrail’in orada bir oyunu var. Türkiye’nin zaten arabuluculuğu direkt müzakerelerin başlamasına kadar devam edecekti ve sonra Fransa, ABD devreye girip hep birlikte arabuluculuk yapacaklardı. Bildiğiniz gibi müzakereler neredeyse o noktaya kadar da gelmişti, yani Türkiye arabuluculuk rolünü tamamlamak üzereydi. Ama bundan sonra devam etmezse de bu İsrail’in cezası değil, durumun bir sonucudur .


- Halihazırda Ortadoğu’nun lideri kim?

Barack Obama!


- Obama’nın Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell’ın Türkiye’ye gelmekten vazgeçmesi sizce gerçekten teknik sebepten mi yoksa ABD Türkiye’ye mesafe koyduğu için mi?

Amerikan Büyükelçisi’yle konuştuğum için biliyorum, Mitchel’ın gelişinin ertelenme kararı Davos’tan önceydi, o yüzden en azından Davos’la bir bağlantısı yok diyebilirim.


- ABD’nin Gazze meselesine duruşu ümit veriyor mu sizce?

Bence Amerika bu işi biraz sallayacak. Genel anlamda Obama’dan umutluyum, ama Clinton ve Mitchell fazla İsrail diliyle konuşuyorlar.

Obama’nın bu konuda uygulamaya geçmesi sanırım zaman alacak.


- Hangi Arap lideri Davos’ta benzer bir olayla karşılaşsa Erdoğan’ın tepkisini verirdi?

Birincisi, Davos bir Arap liderini adam görüp de davet etti mi, hatırlamıyorum. İkincisi galiba sadece Suriye ve Katar liderleri o tepkiyi gösterebilirdi.


- Davos’u seyrederken siz bir Filistinli olarak neler hissettiniz?

Önce Sayın Peres konuşmaya başlayınca çok korktum. Başbakan bu söylenenlere bir cevap vermezse çok kötü olacak dedim. Ama ne zaman ki “one minute”lar başladı çok çok heyecanlandım.

YUSUF EL ŞERİF KİM?

1973 Suriye doğumlu. Aslen Filistinli. Doğduğundan beri Ürdün vatandaşı. İlk gençlik yıllarını Dubai’de geçirdi. Ailesi hâlâ Dubai’de yaşıyor. Türkiye’ye 1991’de İÜ Tıp Fakültesi’nde okumak için geldi. Ancak 5. sınıftan ayrıldı ve Alhayat’ta gazeteciliğe başladı. Sırasıyla World Wide Television News, El Haliç ve El Cezire için çalıştı. El Cezire’nin Türkiye ofisi 2004’te açıldığında temsilcisi oldu. Türk vatandaşlığına da geçen Şerif, çok iyi Türkçe konuşuyor, bir Türk’le evli ve Selim’in (3) babası.