Siyaset SOHBET ODASI

SOHBET ODASI

15.10.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yıldırım Akbulut’a göre hükümet Afganistan harekatını Meclis’e anlatamadı. Akbulut, "5’inci maddeye göre Meclis’ten izne gerek yok. Hükümet, NATO kararına göre hareket edilmeyebilir ihtimalini gözeterek bu kararı aldı. Burada görünen Afganistan ama Irak’a sıra gelecek" dedi

SOHBET ODASI

Körfez Savaşı’nın Başbakanı Yıldırım Akbulut, Meclis’ten neden geniş yetki alındığını sorguladı
SOHBET ODASI

Sıra Irak’a gelecek...
Yıldırım Akbulut’a göre hükümet Afganistan harekatını Meclis’e anlatamadı. Akbulut, "5’inci maddeye göre Meclis’ten izne gerek yok. Hükümet, NATO kararına göre hareket edilmeyebilir ihtimalini gözeterek bu kararı aldı. Burada görünen Afganistan ama Irak’a sıra gelecek" dedi

DERYA SAZAK

Afganistan’a yönelik harekat nedeniyle hükümet asker gönderme yetkisi aldı Meclis’ten... Körfez Savaşı’nda benzer yetkiyi siz de Başbakan olarak TBMM’den istemiştiniz? O zaman da tartışma Saddam üzerinde yoğunlaşmıştı. Türkiye’nin izlediği ABD yanlısı siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karar, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre alındı; geçmişte ben de üç kez Meclis’ten yetki almıştım. ABD’nin harekatı NATO’nun 5’inci maddesine dayandırılmış olsa aslında hükümetin bu izne ihtiyacı yoktu. Ancak Körfez’de önemli bir fark vardı; TBMM asker gönderme izni verdi ama Türkiye’ye bir saldırı olması koşuluyla... Kararda o vardır.

Tezkere, saldırı koşuluna mı bağlanmıştı?
Evet, kararname metni öyledir, açıkça yazıldı, Körfez Savaşı’nda ülkemiz bir saldırıya uğrarsa diye yetki aldık. Şunu da düşündük, varsayalım İran ya da Suriye Irak’a girdi, Türkiye de duruma müdahale edebilir görüşünden hareketle Meclis’ten karar çıkardık. Şimdi böyle bir şey yok. Teröre karşı birlikteyiz. Uzak bir coğrafyada, sınırlarımız dışında Afganistan’a karşı operasyon yapılıyor. Şu anda Türkiye’ye sıçrama ihtimali yok.
5’inci maddeyi Körfez Savaşı’nda biz de işletmiştik ve NATO’ya müracaatla İncirlik’e saldırı olursa savunurlar mı kuşkusuyla bayrak göstermelerini sağlamıştık.

ABD’nin, İngiltere ile birlikte başlattığı harekat NATO konseptini de içermiyor mu?
Kararın içeriğini bilmiyoruz. Hükümet biliyorsa da Meclis’e tam anlatabilmiş değil. Mesela NATO diyebilirdi ki, şu kadar gemi ya da uçak gönderin, ya da askeri birlik yollayın. Bunlar olmadı. 5’inci maddeye göre hükümetin Meclis’ten izin istemesi de gerekmezdi uluslararası andlaşmalar gereği... Zaten hükümet de NATO kararına göre hareket edilmeyebilir ihtimalini gözeterek bu kararı aldı.

ABD ağır bastı...
Terörle mücadeleye katkı sağlayacağız diye onun yolunu açtılar. Körfez Savaşın’da biz BM ve Güvenlik Konseyi kararlarına uygun hareket ettik. Açıkça söyledik ki, ambargoya uyacağız, havaalanlarını vereceğiz. Onun dışında bizim cephe açma, asker gönderme niyetimiz yok.

O halde niye Meclis’ten izin almıştınız?
Aldık ama saldırı olması kaydıyla.

Ecevit Saddam’la görüşmüştü
Sanıyorum dönemin Cumhurbaşkanı Özal Körfez Savaşı’nda askeri operasyonlar için Meclis’ten yetki alınmasını gereksiz görüyordu. İlk tezkere geniş kapsamlıydı... ANAP Grubu’nda tepki olunca değiştirilmişti.
Yetkiyi ilk istediğimizde Meclis Grubu’nda bir tereddüt hasıl oldu. Bir panik havası yarattı diyebilirim. İşin içinde biraz da parti içindeki muhalefetin (Mesut Yılmaz ve arkadaşları) rolü vardı. Türkiye’ye ne getirip götürdüğünden, yetkinin dozundan çok, beni ve hükümeti zayıflatma politikası izlendi. ANAP dışındaki muhalefet de bunu yapıyordu. Bugünkü Başbakan Ecevit, gazetecilik sıfatıyla gidiyorum dedi ama Bağdat’ta Saddam’la görüştü. Onlar unutuluyor şimdi.
Ben Meclis’ten karar almak gerekir dediğimde ve bunu görüşebilmek için Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağırdığımda Sayın Özal istihbar etti ve geldi hükümete başkanlık etti.

Size haber verdi mi?
Geleceğim dediğini hatırlamıyorum, haber almış, geldi oturdu. Eh gelene de git denilmez...

Ne yaptı?
Dedi ki, hükümetin Meclis’e gitmesine gerek yok, bu yetki sizde var. Ben de Meclis’e gitmem gerekiyor, Anayasa’ya göre zorunlu diye ısrar ettim. Kamuoyunda başka görüşler de vardı; bu savaş ilanıdır, Meclis yetkisini devredemez şeklinde... Ben üniversiteden hukukçuları çağırdım, tartıştık ve kararımızı verdik.

Özal’ı ikna edebildiniz mi?
Meclis de ısrar edince rahmetli Özal toplantıyı terk etti. Gitti.

Ecevit çekilse bir şey olmaz
Körfez Savaşı sırasında ABD Büyükelçisi’yle, Temsilciler Meclisi üyesi Solarz sizi ziyaretinde açıkça cephe açmanızı istemiş.
Evet, Irak’ın kuzeyinden cephe açın dedi ama ben bunun olmayacağını bildirdim. Abramowitz’e bir daha bana böyle adamları getirme dedim. Gittiler!

ABD büyükelçisi benzer bir ziyareti askeri bir görevliyle dönemin Genelkurmay Başkanı’na da yapıyor, Bush’la Özal’ın Paris’te görüştüğünü belirterek temasa geçmeye çalışıyor. Torumtay Paşa bu tür gelişmelerden rahatsız olarak sonuçta istifa etti. Asıl tepkisi, siyasi direktiften uzak davranışlardı. Siz bu sıkıntıyı sezmediniz mi?
Hayır, Genelkurmay Başkanı, sorumlu olduğu Başbakan’la direkt olarak hiçbir konuşma yapmadı. Askerin işi hükümetle olur cumhurbaşkanıyla değil. Kaldı ki, o direktif verildi. Özal’dan rahatsız idiyse bana açmalıydı. Üstelik ben cephe açmayacağımı ilan etmişim. Ondan sonraki Genelkurmay Başkanı’na da söyledim. "Irak’tan bir füze müze düşer bunu bahane etmeyin, haydi savaşa giriyoruz diye emrivaki yapmayın, dinlemem!"

Türkiye bugünkü savaş ortamında sizce nasıl yönetiliyor.
Ben ekonomik durumu hiç iyi görmüyorum. Hükümete güven yok. 22 Şubat’ta kriz çıktığında milletten özür dileyip çekilmeleri gerekirdi. Demokrasiye inanıyorsak, bu hükümetin alternatifsizliğini kabul edemeyiz. İngiltere’de Thatcher, Körfez krizi sırasında başbakanlığı bırakmıştı. Ecevit de bugün çekilse hiçbir şey olmaz. Hatta daha iyi olur. Meclis’ten bir hükümet çıkmazsa seçime gidilir.

Musul’u kim istemez?
Özal ile nasıl ters düştünüz?
Musul Kerkük’ü kim istemez? İstemekle olur mu? Orada BM kararları var, deniyor ki, Irak’ı Kuveyt’ten çıkaracağız. Dünyanın hedefi buyken siz diyemezsiniz, ben de bu arada Musul Kerkük’ü alacağım.

ABD buna özendiriyordu...
Hayır, hayır.

Kuzeyden cephe açın diye size gelen ABD Büyükelçisi Abramowitz değil miydi?
Bize yardım edin dediler, güneyde benim kuvvetlerime yüklenecek Irak’ı kendine çek. ‘Sen can ver’ diyor. Musul, Kerkük’ü al demiyor.

Özal hep ona inanmıştı, savaş bitecek, masaya oturulacak... Her gün ‘Prezidan Bush’la konuşuyordu.
Allah rahmet eylesin, o yok, arkasından konuşmak istemem ama Bush’a şirin gözükmek için cephe açmak istemiş olabilir. O zaman gözden kaçırılan şuydu, ne Cumhurbaşkanı ne başkası, siyasi sorumluluk başbakan olarak bendeydi. Yapacağım işi o zaman da söyledim:"Asker göndermeyeceğim, cephe açmayacağım." Ben ucu belli olmayan, nereye varacağı belli olmayan maceraya girmedim.

Anılara dönelim. Dönemin Cumhurbaşkanı size Başbakanlığı vermiş. Özal’la daha önce de yakın çalışmıştınız? Özal ne yapmak istediğini açıkça anlatmadı mı?
Diyelim ki, Özal Bush’la konuşuyor, Amerika büyük savaşa hazırlanıyor, ondan bazı mesajlar aldıysa ben başbakanım. Bana Bush’la konuştum, Musul, Kerkük’te de biz etkin olabiliriz, ya da orayı alabiliriz gibi sonuca ulaştım, diyebilir. Bunu bir şekilde gündeme getirmesi gerekmez miydi? Bakın bunlar olmadı. Daha sonra bir federasyon lafları çıktı ama savaştan sonra. Farz edelim bana böyle dedi, ben Musul Kerkük’e harekete girişebilir miyim?

Özal’dan etkilenebilirsiniz?
Hayır efendim. Ülkenin Milli Güvenlik Kurulu var, Bakanlar Kurulu var, Meclis’i var. Böyle iki kişi bir araya gelelim, kafa kafaya verelim, Musul Kerkük’ü alalım. Olabilir mi?

Hükümet geniş yetkiyi ne yapacak?
Günümüze dönersek... Ecevit hükümetinin aldığı yetkiyi sınırsız mı buluyorsunuz?
Tartışıyoruz ama işin pratiğine bakalım, herkes biliyor ki, ABD’nin 11 Eylül’de uğradığı terörist saldırı karşısında koalisyona yardımcı olunmak için hükümet yetki istedi. İncirlik açıldı. Askeri birlik gönderme durumu var. Sonuç itibariyle Afganistan’a yapılan müdahaleye bir desteğimiz olacak. Pratiği bu, geniş yetki alınca ne yapacak hükümet?

Akla Irak geliyor.
O zaman yeniden Meclis’e gelmek zorundalar.

Niye getirsinler, yetki almışlar...
Körfez’de hedef belliydi, burada görünen Afganistan ama söylenen Irak’a sıra gelecek. İşte bugünkü sıkıntı geçmişte yapılan eleştirilerden kaynaklanıyor. Başbakan ve o zamanki muhalefet, bizim Körfez politikamıza karşıydılar. Karşı cephedeydiler. Bakın hadiseler nereye getiriyor. Bize karşı çıkanlar, 10 yıl sonra aynı politikaları, daha ileri adımlar atarak uyguluyorlar. Hükümet Özal’ın gölgesinde falan diyorlardı, şimdi IMF yönetiyor.
Körfez’de yanlış politika uyguladık da ne oldu? Farz edin boru hattını kapatmasak ne olacaktı? ABD gemileri ablukaya almış, Akdeniz’den petrol nakliyatı mı yapacağız? Hangi gemi cesaret edecek de sizden petrol alacak?
İkincisi havaalanlarını açmışız. Peki savaş bitti, İncirlik’ten kalkan uçaklar 1990’dan bu yana Irak’ı vurup geliyor. 10 yıldır niye engel olunmadı, harp yok darp yoktu. Kimse o uçuşları durdurabildi mi?

Ecevit’in o günkü tutumu mu doğruydu, bugünkü politikası mı?
O zamanki yanlıştı. O yanlışlığı şimdi doğruya çevirmekte sıkıntı çekiyor. Açıkça şunu yapamıyor. Terörde biz ABD’nin yanındayız. Gidip bir geçmiş olsun diyebilirdi. Diyemedi. Sağlık mazereti falan değil, uçağa atlar gidersiniz... Eski muhalefeti var. Durgunluğu o yüzden. Zor geliyor. Ben havaalanlarını açmam, asker göndermem de diyemiyor. Mecbur şimdi yapacak! Eğitimdi, NATO’ydu denecek, gönderilecek. Irak için Meclis’e gelecekler.

Siz de Saddam’la görüşmüştünüz, hatta bir tehditle karşılaşmıştınız.
Anlatayım, Başbakan olarak Irak’a resmi ziyaret yapmıştım. Su meselesi gerginlik yaratıyordu. Saddam Hüseyin’le görüşmemizde birdenbire, "NATO dağıldı, ABD dostunuz da artık size yardım etmez, sizin haliniz ne olacak?" diye gözdağı vermeye çalıştı. Hiç beklemiyordum, "Atatürk’ün yurtta sulh cihanda sulh" sözünü hatırlatarak ben de şu cevabı verdim: "Biz idareciler Atatürk’ün yolunda, onun barışçı prensipleri doğrultusunda ilerliyoruz ama gençlerimiz de şunu soruyorlar: ‘İmparatorluğun sınırları nerede?’ Körfez krizinde Irak’a karşı tutum almakla iyi ettik. Saddam’ın kolu kanadı kırıldı.

Özal da o dönemde Misak - ı Milli sınırlarını hatırlatarak Musul -Kerkük’e uzanalım diyordu. Türkiye Irak’a cephe açsaydı, pastadan pay almayı hayal ediyordu Turgut Bey. Ünlü ‘bir koyup üç alma’ sözü vardı. Siz buna inanmadınız mı? Başbakanlık koltuğunu size bırakan Özal’la bu yüzden ters düştünüz. Niye?
O zaman haksız eleştirilere maruz kaldım.

Fıkralar üretildi...
Kampanya yapıldı ama iddia ediyorum hem siyasi hem ekonomik açıdan en iyi dönem benim başbakanlık dönemimdi. Savaşa rağmen enflasyon yüzde 50’nin altına düşüyordu. Demokratikleşme... 141, 142 bizim zamanımızda kalktı. Benim zamanımda!.. Eskiden ‘biz’ diyordum baktım ki millet başka türlü yorumluyor, artık ‘ben’ diyorum. Özal kaldırdı diyorlar. Hayır. 141, 142, 163’ün altında benim imzam var. Ben kaldırdım!
Ülkenin yararı söz konusu olunca ben ufak tefek kararnamelerle kavga etmem, Körfez’de Özal’la kavga ettim. Millet için ettim.




SİYASET