Siyaset Sohbet Odası'nda bu hafta Fazıl Say konuk oluyor

Sohbet Odası'nda bu hafta Fazıl Say konuk oluyor

14.07.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

AKP'nin döneminde sansürsüz çalınmalı

Sohbet Odasında bu hafta Fazıl Say konuk oluyor

Sanatçı Fazıl Say, 'Metin Altıok Ağıtı'nın nasıl sansürlendiğini Milliyet'e anlattı Eserini Madımak görüntülü icra etmesi engellenen Say, "Erkan Mumcu'nun son dakika baskısı ve vakfın bakana boyun eğmesi hoş değil. Bunu 'Türk, Türke yapar!' Bunu festivale getirdikleri yabancı sanatçılara yapamazlardı" diyor Aydınılarımızın ölümü, Türkiye tarihinin yüzyılın son çeyreğindeki en hazin olayıdır. Her türlü kimlik tartışması bu ülkede yapılmalı ama bunlar cinayete dönüşmemelidir. 37 şehitten, aydınımızdan çoğunu ailecek tanıyorduk. Behçet Aysan'ı babam (Ahmet Say) çok severdi. Metin Altıok'la uzun yıllara dayanan dostlukları vardı. Çocukluğumda, Altıoklar'ın Kavaklıdere'deki evine birkaç kez gittiğimi hatırlıyorum.Eserin adı 'Madımak Ağıtı' değil. Eserin adı Metin Altıok Ağıtı. Tamamen Metin Altıok'un hayatını ele alan ve en son bölümünde ölümüne, dolayısıyla Madımak faciasına bağlanan bir yapısı var. Sivas katliamını anan bir eserdir. Ama ilk on bölümünde sanatını, benim dahiyane bulduğum şairliğini ve hayatını yansıtıyordum. Şiirlerin öyle bir dizilişini yaptım ki, Ankara'da geçirdiği gençlik yılları, Bingöl'de yazdığı eserler ve en sonunda Sivas'a kadar geldi. Sivas katliamının 10'uncu yıl etkinlikleri çerçevesinde 37 aydının anısına bestelediğiniz 'Metin Altıok' oratoryosu geniş yankı uyandırdı. Eser, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nde can veren 37 insanımızı temsil eden 37 metronom vuruşuyla sona eriyordu. Madımak Oteli görüntüleri sansüre uğradı. Siz bu sansürü nasıl değerlendiriyorsunuz? Altıok bir simge Burada unutulmaması gereken çok hassas noktalar var: 37 sanatçıyı değil de niye içlerinden birini seçtim? Metin Altıok bir simge. Sadece birisini seçerek diğerlerine bağlanmak... Ve hepsinin ne kadar önemli olduğunu anlatmak... Sanatçılarımızın, orada yakıldığı için anılmasına karşıyım. Metin Altıok, dünya çapında bir sanatçı. Sadece orada yakıldığı için değil... Benim için Metin Altıok, kökleri bin yıl öncelere uzanan sözlü ve yazılı edebiyat geleneğimizin 20'nci yüzyıldaki en parlak temsilcilerinden biridir.Oratoryoda şairimizin yaşamı ve şiirleri işlendi, elbette ki yaşamının noktalandığı bahtsızlığı gizlemeyecektim. Oratoryoya onun gözüyle bakmaya çalıştım. Altıok, 'Hayatı ölümle birlikte tartmak'tan söz ediyordu. Altıok'u seçmiş olmanızda sizi etkileyen bir şairin simgesel yönü kadar, sizin toplumsal olaylara duyarlılığınızın da rolü büyük... Sadece yangını göstermedik Facianın uygarca anılmasından yanasınız. Uygar nasıl olunur? Orkestranın, benim sahnede olduğum Zuhal Olcay'ın, koronun, arkada barkovizyonun hepsinin yer aldığı bir eserle ve İstanbul Festivali kapanış konserine gelmiş 4500 biletli seyirciyle Sivas'ın anılmasından daha uygar, bundan daha insancıl yaklaşım nasıl olur? Metin Altıok'u şiirleriyle ele aldık. Onun şiirlerini vermeden popülizme gitmek, sadece yangını göstermek yanlış olurdu. Tam tersine sanatçılığını esas aldık, şiddete karşı inceliği öne çıkardık. Altıok oratoryosu düşüncesi size mi ait? Evet, içimden gelen bir şey. Benim en iyi eserim olduğunu düşünüyorum. Sanat eleştirmenleri de beğendi. 37 aydının sanatlarıyla da anılmasını istedim. Eser bir bütün, müziğiyle korosu ve son sahnedeki görüntüleriyle... Can Dündar'ın hazırladığı 3 dakikalık filmin son anda çıkarılması bir 'sansür' değil mi? Nasıl oldu, Kültür Bakanlığı mı istedi? Ben eserin İstanbul Müzik Festivali'ne konulacağını 2002 Eylül başında konuştum. Kasım ayında Zuhal Olcay'ın ve barkovizyon görüntülerinin gireceğini kesinleştirdik. Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu da tamamdı. 3 Kasım ortamında. Seçimden sonraydı. Kadronun kesinleşmesi sonraydı. Mumcu'ya faks çektim Kültür Bakanlığı o aşamada mı devreye girdi? Böyle denilince Şakir Eczacıbaşı'ndan rica ettim Erkan Mumcu ile konuşmasını, zaten araları iyidir, televizyona falan çıkıyorlar.Bunu şunun için anlatıyorum: Son anda bir dayatma değildir. Mayıs sonundan başlayan bir tartışma sürüyordu. 4 Haziran'da bir haber çıktı: 'Film geri çekilmezse koronun verilmeme tehlikesi var.' Bunun üzerine ben Erkan Mumcu'ya bir faks çektim. 'Yes or no!'Evet ya da hayır deyin de, biz bilelim bir ay kala ne yapacağımızı. Bakan 'evet' dedi. Kendi filmi görmüş müydü, görmemiş miydi bilmiyorum ama 'devam' dedi. 3 Temmuz öğleden sonra saat ikide Şakir Bey'den telefon geliyor: Biz bu filmi göstermeyelim! O zaman ben de sahneye çıkmam dedim.Akşama kadar telefonlar edildi, denildi ki, 'Fazıl hiç olmazsa şu feci ceset ve koma görüntülerini çıkart!' Tamam. 3 dakika 20 saniyelik filmin son 12 saniyesidir onlar, çıkartalım dedim. Madem feci buluyorsunuz, gerçek bir şeyi dayanılmaz hissediyorsanız, ben bakabildiğime Zeynep Altıok bakabildiğine göre diretiyorsanız 'Peki' dedim. Yarım saat sonra telefon geldi, 'Erkan Mumcu yangını da istemiyor!'Yangın olayın tamamı. Bütün bir öğleden sonra otel yanmaya başlıyor. Yangını da çıkarırsak film on saniye kalacak. Sonunda tüm sanatçılar şöyle bir karar verdik: Sahneye çıkalım, bütün emeğimizi yazık etmeyelim, Metin Altıok'u ve Sivas'ta yakılan 37 aydınımızı en iyi şekilde anmak lazım. Sansüre de uğrasak biz bu haliyle en iyi şekilde anarız.Erkan Mumcu'nun son dakika baskısı ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın bakana boyun eğmiş olarak bana dönmesi hoş değil. Bunu 'Türk, Türk'e yapar!' Bunu festivale getirdikleri yabancı sanatçılara yapamazlardı. Bakan Bey Bellini'yi sevmiyor da Donasetti'yi seviyor diye program değişikliğine gidemezsiniz. Bunu Fazıl Say'a yaptılar! Çok sonra... Bakan değişti. Erkan Mumcu çok sonra geldi. Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu dünyanın en iyi korolarından biridir. Harikulade. 15 Nisan'da eserin çalınabilir izni geldi. Mayıs sonu gibi Kültür Bakanlığı'ndan 'görüntüler varmış onları görebilir miyiz' isteği geldi. Koro Şefi İbrahim Yazıcı olduğu için ona Genel Müdür Osman Nalbantoğlu mektup yazmış. Bakanlık olarak filmin sorumluluğunu alamayacaklarını bildirmiş. Bunun üzerine ben dedim ki, görüntüleri verelim. Çünkü bunlar zaten Madımak faciasının televizyonlarda yayımlanan, herkesin bildiği filmler. Olayların ve sonunda cesetleri ve Metin Altıok'un ölümünden önce komadaki halini gösteren TV görüntülerin 3 dakika 20 saniyelik kısaltılmış versiyonudur. Onu da yolladık. Mayıs sonuydu, Bakanlık'tan denildi ki, bu görüntü olursa koromuzu veremeyebiliriz! Bildik görüntüler Nasıl yorumladınız? Sansür... Başka türlü nitelenemez. Ben tabii ki İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın böyle bir sansürden yana olduğunu zannetmiyorum. Onlar demokrat insanlar. Ama bunun arkasında başka bir şey var. Erkan Mumcu'nun bile ben filme itiraz edeceğini düşünmüyorum. Zaten herkesin izlediği görüntüler. Siyasi baskı yapıldı Baskı daha yukarıdan gelmiş olabilir mi? Parti içi anlaşılan. Siyasi bir baskı. Şakir Eczacıbaşı ile Erkan Mumcu arasında yakınlık var. Sanat çevrelerinde şöyle bir polemik var, biliyorsunuz İstanbul'da vakfa ait yarım kalmış konser salonunun tamamlanması yönünde söz alınmış. Kültür Bakanlığı'yla ilişkiler bozulmasın istenebilir. Ben de duydum. Olabilir ama o bunu karşılamaz. Bir konser salonu yapılacak diye bu yapılmaz. Fazıl Say'ın solo resitali olsa tamam es geçilir ama 37 aydının anısına bir eser sansüre uğramamalı. Acıklı durum bu. Kültür Sarayı'nı yapalım da ne olursa olsun, diyemezsiniz. Eserde metronom, daktilo, mum gibi hem müzikte hem sahnede değer bulacak enstrümanlara yer vermişsiniz. Alevlerin gösterilmemesi dramatik kurguyu etkiledi mi? Oradaki eksiklik büyük. Eserin sadece Metin Altıok'u değil Madımak'ta ölen herkesi anması söz konusu. Madımak'taki hazin olaya on birinci bölümde yer vermiştik. O bölümü yok ettiler. Dolayısıyla oraya bağlanamadık. Metin Altıok ve sanatında kaldık, Sivas unutturuldu. Eserin intikamcı özü yoktu Müziği politize ediyor, intikamcı duyguları körükleyecekti eleştirisine ne diyorsunuz? Müzik sözü içerdiği anda politize olur. Metin Altıok oratoryosu intikamcı öze sahip değil. Tersine uygar ve insancıl. O filmin eserden çıkarılmasının teklif bile edilmemesi gerekirdi. Ben bu eseri bir daha çalacağım. Sansürsüz! Yoksa Türkiye'de çok şeyden vazgeçmemiz lazım. Çok yakın zamanda Ankara'da sansürsüz çalacağım. Devlet korosuna mecbur musunuz? Benim biraz elim mahkûm. Çünkü Devlet Çoksesli Korosu çok iyi. Eserin teknik kapasitesi o performansta bir koroyu gerektiriyor. O da Kültür Bakanlığı'na bağlı. Bilkent Üniversitesi Orkestrası da seçenek olabilir. Eylül'de deneyeceğim. Ayasofya'daki konsere dışarıda tepki gösterilmesi de Sivas filmi nedeniyle İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nı tereddüte itmiş olabilir mi? Ayasofya bin yıl kilise, beş yüz yıl cami son dönemde de müze değil mi? Ayasofya'da konser normal. Sivas sansürü buna bağlanamaz. Bazı şeyler var ki beni ürkütüyor. 3 dakika 20 saniyelik filme sansür, 37 aydının katillerine af girişimi... Bu eser AKP döneminde sansürsüz çalınmalı. Ben 3 Temmuz gecesi yenildim. Performans yenilmiştir. Yakılan aydınlar anılmayacak mı? Genç bir sanatçı olarak 1980'in depolitik ortamında yetişmiş ve yurtdışında eğitim görmüş olmanıza rağmen Türkiye'deki toplumsal olaylara çok duyarlısınız. Geçen yıl da Nâzım Hikmet'i seslendirdiniz. Anadolu'ya sık gidiyorsunuz, Aşık Veysel'e tutkunsunuz. Ümraniye'de halk konserleri verdiniz. Bu yıl dünyaca ünlü Rus kemancı Maxim Vengerov ile dünya turuna çıkacaksınız. New York Filarmoni ile konser verip Avcılar'da sahneye çıkmak nasıl bir duygu? Türkiye'de sanatçıyla halk arasında kopukluklar oldu ama onları aşıyoruz. Klasik müzik snop bir olaydır. 'VIP'ler girebilir. Festivalde 280 milyon liraya konser bileti var. Öyle fiyat koyunca şehirdeki nüfusu zaten kavrayamazsınız. Ümraniye ve Avcılar'da birer ikişer milyondu biletler. Anadolu konserlerini sürdüreceğim. Aydınları unutamayız Nasıl bir Türkiye gözlemliyorsunuz, kültürel ve sosyal yönden. Ben demiyorum ki Türkiye klasik müziğin ülkesi olsun Almanya, Fransa gibi. Ama bu bilinci de kazansın. Avrupa ile ortak paydaları olacak. Mozart'ı, Bach'ı insan olarak bilmesi lazım. Ben klasik müziği Anadolu'ya da sevdirmeye çalışıyorum, yavaş yavaş olacak bu, çocuklarla piyano başında oyun oynayarak yapıyorum bazen bunu. Bu bir misyon değil. Görev. Daha yapılacak çok şey var. Ümraniye'de Boğaziçi'nde klasik müzik tezi hazırlayan bir arkadaşımız konser sırasında bir anket yaptı. İlk kez klasik müzik dinletisine gelen 75 kişiden 49'u tekrar konsere gideceğini belirtmiş. Aralarında başörtülü, türbanlılar da vardı. Ben Sivas'ta da çaldım, Aşık Veysel'in köyünde de çaldım. İnsanların kalpten kalbe gideceğinden eminim. Konser sonrası başlayan 'Sivas'ı unutmak mı, anmak mı?' tartışmasına ne diyorsunuz? Sivas'ın halkı Madımak faciasından ötürü bu olayla anılmamalı. Ben bu görüşe hak veriyorum. Bu tür oratoryolar, tiyatro eserleri, sergiler kültürle kaybettiğimiz sanatçıları 2 Temmuz akşamları Türkiye'nin her yerinde anmamız en uygarı olur. Sivas'ta yakılan aydınları unutamayız. Hiç anılmasın demek doğru değil. Ben bu olay olduğunda 23 yaşındaydım. Korkunç bir olaydır. Bence Türkiye'de 2 Temmuz ulusal bir anma günü olmalıdır. Ben sadece birini işledim, geride 36 sanatçı var. Çıkmasaydım 8-0 yenilirdim Keşke sahneye çıkmasaydım dediniz mi? Hayır. Sahneye çıktığım için 5 - 4 yenildim, sahneye çıkmasaydım 8 - 0 yenilmiş olurdum. Korodan vazgeçseydim eserin yüzde 90'ı giderdi. Kültür Bakanlığı'nın bunu sansürsüz tekrarını yapması bizi kazanmaları olur. Koroyla orkestrayla Türkiye'de müzik yapamayacak mıyız? Sansürlü mü dolaşacağız! Cumhurbaşkanı'ndan, siyasi parti liderlerinden konserden sonra bir destek mesajı aldınız mı? Ya da sansüre uğramanız karşısında tepki gösterildi mi? Ne tepki aldınız Ankara'dan? Hiç. Sıfır. Nâzım'ın, ki çok daha ağır bir metni vardır, o esere Sayın Cumhurbaşkanımız ve devlet erkanı gelmişlerdi. Hepsi tebrik etmişlerdi. Devlet 100'üncü yılında Nâzım'la barıştı. Sadece konsere geldiler, barışmadılar. Nâzım Hikmet'in vatandaşlığa dönüşü imzalanmadı. Mezarı da Anadolu'ya getirilecekti. Hepsi unutuldu. Sivas'ta yakılan 37 aydınımız unutulmamalı. En iyi şekilde anılmalılar.

Yazarlar