Siyaset Sohbet Odası'nın konuğu, CHP Ankara milletvekili Gülsün Bilgehan

Sohbet Odası'nın konuğu, CHP Ankara milletvekili Gülsün Bilgehan

27.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

AKP bizi değil orduyu dinliyor

Sohbet Odasının konuğu, CHP Ankara milletvekili Gülsün Bilgehan

Aklıma hemen gelen Cumhuriyetin 50nci yıldönümü. 1973 yılında CHPden de ayrılmıştı. Cumhuriyeti kurmuş ve o dönemi yaşatan bir büyük lider, hatırladığım kadarıyla resmi toplantıların bir kısmına çağrılmamıştı. Bizi, torunlarını yanına aldı ve bir Anıtkabir ziyareti yaptık. Çok anlamlıydı. 50nci yılda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Çankaya Köşkünde bir davet vermişti. O davete anneannem ve dedemle birlikte ben de gitmiştim. 29 Ekim gecesi, Cumhurbaşkanı Sezerin davetine milletvekili olarak katılacağım. Mevhibe İnönünün uzun elbisesini giyerek gideceğim. 30 yıl sonra bu çok özel ve bir Cumhuriyet geleneği açısından çok anlamlı.Çankaya kamusal alan Cumhuriyetin 80inci kuruluş yıldönümünü kutlayacağız. Çağdaş Türk kadınının Atatürkle dans ettiği Cumhuriyet balolarından, türbanlı milletvekili eşlerinin Çankayaya niye davet edilmediklerinin sorgulandığı günlere geldik. İsmet Paşanın torunusunuz, Pembe Köşkteki 29 Ekimlere ilişkin anılarınız olmalı. Cumhurbaşkanlığı Köşkü böyle bir resmi davette kamusal alandır. Özel bir ziyarete gidildiğinde belki istenilen kıyafet giyilebilir. Kurallar var. Örneğin kadın milletvekilleri olarak bizler Mecliste pantolon giyemiyoruz. Ben 29 Ekim resepsiyonuna giderken çok şık da olsa blucin giyme özgürlüğüne sahip değilim.Devlet özenliydi Cumhurbaşkanı Sezerin Çankayaya CHPli milletvekillerini eşleriyle, AKPlileri eşsiz davetini siz nasıl karşıladınız? Ayrımcılık iddiası var. Geri planda ise türban ve imam hatipler tartışması var. 80. yılda Cumhuriyet hala korunmaya muhtaç mı? Pembe Köşkte bu yıl Atatürkün eşi Latife Hanımın eşyaları sergileniyor. Fotoğraflara bakın, sadece Ankara, İstanbul, İzmirde değil Anadolunun pek çok köşesinde kadınların 1950lere kadar olan görüntülerine baktığımız zaman, kadın haklarına gösterilen özenin devletin resmi politikası olduğunu görüyorsunuz. Sadece laiklik değil, kadınları ön plana çıkarmak Cumhuriyetin temel ilkelerinden biriydi. Bu yıl Nobel Barış Ödülü, İranlı kadın hakları savunucusu Şirin Ebadiye verildi. Cumhuriyet, Türk kadınlarına çağdaşlık yolunu 80 yıl önce açmıştı. Onların torunlarının çocukları yaşındaki genç kızların türban takarak savundukları özgürlük anlayışları çok çelişkili. Cumhuriyet değerleri açısından nasıl yorumluyorsunuz? Bu olayın başka bir yönü de var. Özgür iradesiyle örtünmeyi kabul eden 13 yaşındaki bir kızın ne kadar özgür olduğu bence tartışılır. İslami kesim, türbanı kadının sosyal yaşama katılmasının bir aracı olarak görüyor. Nilüfer Gölenin tezi, modern mahrem. Model olarak gördüğü, annesi, ablası veya okuldaysa öğretmeni. Okullar kamusal alan sayıldığı için türbanla girilmiyor. Okulun bahçesinde öğretmen başını örtüyorsa kızlar bundan etkileniyor. Avrupa, Fransa ve Almanyada da bu durum tartışılıyor. Özgürlüklerden yanayız ama daha ilerdeki bazı zorunlu özgürlük kısıtlamalarını önlemek için bugün duyarlı olmak gerekiyor. Avrupada da dinsel simgelerin gösterilebilir şekilde taşınması tartışma konusu. Bu sadece İslama özgü değil. Haç takmak bile doğal kabul edilmiyor. Geleneksel Musevi kıyafeti sorgulanıyor, kamusal alanda. Bu sembollerin bir baskı unsuru olduğu düşünülüyor.Avrupa Konseyinde de sorun tartışılıyor. İki komisyon var Türkiyeyi de ilgilendiren. Denetim Komisyonu ve Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu. İkisinde de görevliyim. Türkiye 1996dan bu yana Avrupa Konseyinin denetim süreci içerisinde.Türkiye denetleniyor Ailenin ve sosyal çevrenin dayatması mı? Ya da aldığı eğitimin. Türkiye 1949da Avrupa Konseyinin kurucu üyelerinden biri olmasına karşın 1995ten sonra Konseye katılan eski Doğu Bloku ülkeleriyle birlikte denetim süreci içerisine sokuldu. Ukrayna, Ermenistan, Azerbaycanla aynı kaderi paylaşıyor. Gözetim altında. Ayıp. İnsan hakları yönünden... İkisi de... Uyum paketleriyle birlikte Türkiye insan hakları konusunda büyük adımlar attı. Avrupa Konseyindeki hava çok olumlu. Uygulama da değişiyor. Son gelen denetçiler, cezaevlerini beğendiler. İnsan haklarının sonu yok, hep daha iyiyi arayacaksınız. Avrupa Konseyinin mi, Türkiyenin ayıbı mı? Yavaş yavaş... Geçenlerde çocuklarımla televizon seyrederken Iraktaki savaşı protesto eden bir gencin polis tarafından götürülürken kolunun kırıldığını gördük. Bu utanç verici bir şey. Gösteri izinsiz de olsa o kişi gözaltına alınırken insan haklarına uygun davranılmalı. Türkiyenin sicili düzeliyor mu? 2004 Nisanında Strasbourgda yapılacak Avrupa Konseyi genel kurulunda Türkiye hakkında çıkacak sonuç AB kararını çok etkileyecek.Sadece eleştiriyorlar AB İlerleme Raporu ile Avrupa Konseyinin denetimleri arasında paralellik kurulacak mı? Orada şöyle bir çelişki var, CHP sorunu Meclis gündemine, komisyonlara taşıyor. YÖKle ilgili önerilerini getiriyor. İktidar partisi bizi dinlemiyor bile, eleştirilerimizin hükümette ciddi bir yansıması olmuyor, askeri kanattan ses çıkınca onu dikkate alıyor. Oysa bunun demokratik, sivil bir şekilde Meclis içinde iktidar muhalefet diyaloğu çerçevesinde gerçekleşmesi gerekmez mi? Bu olmuyor. Bu bizim suçumuz değil. Ordunun da!.. AKPnin tutumu buna yol açıyor. Söylemleri son derece demokratik, ordunun siyasete karışmasını eleştiriyorlar ama sivil tepkileri hiçe sayarak askeri kanattan uyarı geldiğinde derhal geriye çekiliyorlar. Türkiye yaz boyunca YÖKü tartıştı, Meclis tatildeydi ve CHP üniversitelere arka çıkabildi mi, rektörler Genelkurmaya gittiler. Ankarada bile okuyamayan kızlar var Ailenin istememesi geliyor. Ekonomik nedenler ikinci. Hâlâ devam eden dinsel veya geleneksel tutuculuk da rol oynuyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında değiştirilmeye çalışılan gelenekler bugün daha baskın olarak sürüyor. Ankaranın köylerinde bile ailesi izin vermediği için okuyamayan kızlar var. Bu şartlarda Milli Eğitim Bakanlığı yönetmelik değiştirerek okula devam mecburiyetini aldırmaya çalışıyor. Bu değişiklik zaten zor okuyan kız çocukları açısından büyük dezavantaj. Kızların okula gönderilmemesinde ana gerekçe nedir? TCKnın 462. maddesinin kaldırılması isteniyordu. 7nci uyum paketinde kaldırıldı. Töre, namus cinayetlerini tahrik sayan, hafifletici cezaların ağırlaştırılması gerekiyor. AKP ile aramızdaki ayrılık şurada, Bunlar Türkiyenin gerçeğidir diye geçiştirilemez. Bu anlayışın yıkılması lazım. Tecavüze uğramış kızla kimse evlenmez, bari tecavüzcüsüyle evlensin diyen çağdışı kafalar var!Zana cezaevinden çıkmalı Töre cinayetleri konusunda da Avrupa Konseyi duyarlı. Biz siyasetçi olarak yargının işine karışmayız. Ama kişisel düşüncemi açıklayayım: Leyla Zana ve DEPliler tutuksuz yargılanmalı. Çıkmasının, hapiste kalmasından daha yararlı olacağını düşünüyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği şartlara uyulmalı. Tutuksuz yargılanması gerekiyorsa ona göre hareket edilmeli. Kaldı ki eski DEPliler on yıla yakın süredir hapisteler. Avrupa Konseyi dediniz, Leyla Zana AİHM kararıyla yeniden yargılanıyor ama 3 DEPli eski milletvekiliyle birlikte hâlâ tutuklu. 9.5 yıldır cezaevindeler. Olumlu ayrımcılık yapılıyor kadınlara. Her konuda en azından bir kadının konuşma hakkı var. Bunlar İçtüzük hükümleri. Avrupa Konseyinde gündem belirlenirken mutlaka bir kadın konuşmacı aranıyor. Bizim TBMM İçtüzüğünde de benzer avantajlar getirilebilir. Avrupa Konseyindeki çalışmalarınıza dönelim, kadın üyeliğin avantajları var mı? Seçimlerde kadın kotası uygulanmalı Hele akademik dünyadan gelince şok yaşıyorsunuz. Kadın öğretim üyesi sayısında Türkiye çok önde. Siyaset ise tamamen erkek egemen bir ortam. 550 milletvekili arasında 24 kadınız. Yüzde 4.4. 1935ten bu yana bir türlü yüzde 5i aşamıyoruz. Avrupa bu oranı kota koyarak artırmış. Kadının siyasette ve toplumsal yaşamda ağırlıkta olduğu ülkeler, İsveç, Norveç gibi gelişmiş ülkeler. Yüzde 50ye yakın temsil oranına ulaşıldığı için orada siyaset yapan kadınlar, bizdeki gibi Pakistan, Hindistandaki gibi birer kahraman değil. Mecliste kadın parlamenter olmanın güçlükleri neler? 1935te kadınlar TBMMye girmiş ama hâlâ çok az sayıdasınız. 1 milyon kadına 1 temsilci Bizde yüzde 25 kadın kotası var. Ancak seçim ve siyasi partiler yasasına göre eşitliğe aykırı olduğu gerekçesiyle kota uygulanamıyor. Yasaların değişmesi ve kadınlara bu ayrıcalığın verilmesi gerekiyor. CHPde Parti Meclisinde yüzde 25 kotası uygulanıyor. TBMMde 11 kadın milletvekiliyiz. CHPde kotaya uyuluyor mu? Sayısal olarak büyük zorluk ve sorumluluk var. Erkek milletvekilinden çok daha fazla kadın seçmenimize hitap etmek zorundayız. Seçmen sayısına bakarsanız, 1 milyon kadına bir milletvekili düşüyor, bu da daha çok sorumluluk ve hizmet demek. Bizden beklentiler çok fazla. Kadın parlamenterlerin sayısal olarak azlığı Mecliste nasıl bir sonuç doğuruyor? Mecliste CHPye bakılmıyor bile CHP, 3 Kasım seçimlerinden sonra solun tek adresi olarak Meclise girmesine rağmen oyları yüzde 19.5. Dolayısıyla bu destek bizim seçmenimize verebileceğimiz hizmeti çok kısıtlıyor. Sayısal olarak Mecliste çok büyük engel. Genel kurulda kritik konularda oylama yapılırken AKPli başkan, CHP tarafına bakmıyor bile. Kabul edenler etmeyenler... Edilmiştir! Buna alınıyoruz. Diyeceksiniz ki CHPnin geleneğinde sıkı bir muhalefet var. Cumhuriyetin 80inci yıldönümüyle başladık. CHP kurultayı ile noktalayalım. Kurultayda Atatürkün Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri CHP pankartı asılıydı. 3 Kasımda AKP karşısında seçimi kaybettiniz, şimdi de muhalefette eleştiriliyorsunuz? CHP neden topluma iktidar mesajı veremiyor? CHPye kamuoyu desteği yok Dönemleri karşılaştırırken insaflı olmak gerekiyor. CHPnin oyları DPye yakındı ama Mecliste sandalyesi azdı. Buna karşılık arkasında müthiş kamuoyu vardı. CHPde şimdi bu yok. 1950 - 60 arasında İnönü, 1970lerde Ecevit örneği... Biz birçok konuyu medyadan izliyoruz Buna hiç katılmıyorum. Medya muhalefet görevini yapıyor. Biz birçok konuyu basından izliyoruz ve ondan sonra peşine düşüyoruz. CHP ile medya aslında birbirinden yararlanıyor. Genel başkanımızın haklı olduğu belki şu nokta var: Medya olayları yansıtıyor ama CHPnin Meclisteki çalışmalarına yeterince yer vermiyor. Bir siyasi parti, toplumun önemli kurumlarıyla kavga etmez. Siyaset yapan insanların önce çevreleriyle barışık olmaları gerekiyor, bu her alanda geçerli. CHP, toplumla barışık olmalı. CHP, medyadan da şikâyetçi. Medya sanki düşman gibi görülüyor. Yaşamını gazeteciliğe adamış bir babanın, Metin Tokerin kızı olarak medyada CHPye karşı bir tutum olduğunu düşünüyor musunuz? Artık tek adam devrine dönülemez Kurultaylar CHP tarihinde hep yeni fikirlere öncülük etmiştir. Şimdi öyle görünmediğini biliyorum. CHP eleştiriliyor ama sonunda demokratik bir çözüm bulunacak. CHPnin parti içi demokrasi açısından geriye gitmesi düşünülemez. Bir ekip çalışmasına geçmek lazım. Liderlik anlayışı değişmeli. Artık tek adam devrine dönülemez. 1930ların, 1950lerin Türkiyesinde yaşamıyoruz. Sayın Baykala bir eleştiri olarak söylemiyorum ama Demokrat Partinin karşısında İsmet Paşanın tarihi ağırlığı vardı. 1970lerde Ecevit CHPsinde liderin yanında çok güçlü bir kadro olduğunu görüyorsunuz. CHP Meclis Grubu içinde bugün de nitelikli ve gelecekte umut oluşturacak kadrolar çıkacaktır. CHP medyayı eleştiriyor ama 2 günlük kurultayı bir tüzük mücadelesine hapsetmekle topluma mesaj verme fırsatını kaçırmadınız mı? Başka şansımız yok! Solun ve Türkiyenin geleceği konusunda iyimsersiniz.

Yazarlar