Kadir Onur Dinçer

Kadir Onur Dinçer

kadironurdincer@hotmail.com

Tüm Yazıları

2020 Yaz Olimpiyat Oyunları için 3 aday kent çekişiyor. Dev buluşmaya ev sahipliği yapmak için birbirleriyle yarışan İstanbul, Madrid ve Tokyo’dan hangisinin bu hakkı kazanacağı 7 Eylül’de Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te belli olacak.

Aday kentlerin belli olduğu günden itibaren hangi şehrin oyunları düzenleyeceğine dair haber ve yorumlar da yoğun bir akış içerisinde. 3 ülke başta olmak üzere dünyanın hemen her yerinde olimpiyat ev sahipliği ile ilgili gelişmelere rastlamak mümkün. Kentlerle ilgili her türlü yenilik, olumlu veya olumsuz durum sürekli olarak okuyuculara aktarılarak yarıştaki son durum hakkında güncellemeler yapılıyor.

Haberin Devamı

En başından bu yana Madrid adaylar arasında en az şans verilen şehir olarak dikkat çekiyor. İspanyol başkentinin ilk günlerdeki durumunda, bugün de bir değişiklik gerçekleşmiş değil. Bunda temel neden olarak ülkedeki ekonomik kriz gösteriliyor. İspanya’da işsizlik oranını artıran ve kitlesel gösterilere neden olan sıkıntılı mali durumun yanı sıra (ve de ona bağlı olarak), organizasyonu kazanmak için en önemli kriterlerden biri olarak kabul edilen devlet desteği de pek ortalarda görülmüyor.

Madrid, bu çok önemli iki kriterdeki eksikliğinin yanında coğrafi olarak da dezavantajlı pozisyonda. Pek çok koşulda avantaj olduğu varsayılan ‘Avrupalı olma’nın, bu kez Madrid için bir artısının olmayacağı tam tersine handikap bile teşkil edebileceği belirtiliyor. Bunun başlıca sebebi ilk modern olimpiyat olarak kabul edilen 1894 Atina’nın ardından olimpiyat meşalesinin yaşlı kıtada çokça dolaşmış olması. Dünya Savaşları nedeniyle iptal edilen 3 olimpiyat sayılmazsa bugüne dek (2016 Rio dahil) 28 yaz olimpiyatı düzenlendi. Bu yirmi sekizin içinde Avrupa’nın ev sahipliği sayısı 15 iken, ‘Amerika kıtası 7, Asya 4 ve Avustralya 2’ dağılımı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Avrupa’daki büyük üstünlük sebebiyle bu kıtadan ziyade, Asya olan Tokyo veya Avrupa-Asya karışımı olan İstanbul’un daha şanslı oldukları dile getiriliyor.

2 şehir: Tokyo ve İstanbul

Otoritelerce yarışın iki şehir arasında geçeceği dillendiriliyor: Tokyo ile İstanbul. Japon başkentinin ilk günden bu yana hep rakibinin bir adım önünde olduğu varsayılıyordu. Şimdilerde ise bu durumun biraz biraz değişmeye başladığına dair bir hava esmekte.

Haberin Devamı

İki kentin birbirine göre belli başlı konularda üstünlüğü ve zayıflıkları bulunuyor. Tokyo birçok açıdan İstanbul’a göre ileri bir şehir. Tarihi daha eskilere dayanmasa da gelişmişlik düzeyi ve düzenli yapısı yukarılarda seyrediyor. Dünyanın sayılı metro ağlarından birine sahip olan Tokyo, ulaşım konusunda İstanbul’un önünde. Uzmanlara göre spor altyapı tesisleri ve olimpik alanlar açısından da Japonya önde. Daha önce olimpiyatlara ev sahipliği yapan (1964) Tokyo’nun geçmiş tecrübeler açısından kazançlı olduğu belirtilirken, konaklama imkanlarının da Uzakdoğu kentinde daha gelişkin olduğu ifade ediliyor. Asayiş konusunda da bir adım önde olduğu kaydedilen Tokyo’nun İstanbul’a göre daha güvenli bir şehir olduğu görüşü hakim.

İstanbul’un en önemli artısı olarak devlet desteği gösteriliyor. Bu alanda Tokyo’ya göre çok avantajlı olan dev metropol, halk desteği konusunda da Japon kentini gerilerde bırakıyor. Buna göre Türkiye’de olimpiyatı isteyen insanların sayısı Japonya’ya göre oldukça fazla. İstanbul için söylenegelen bir diğer artı faktör de coğrafi durumu. İki kıtayı birleştiren yedi tepeli şehrin bu konumu ile birlikte, daha önce hiç olimpiyat düzenlememiş olması ve ilk kez oyunlara Müslüman nüfusu çoğunlukta bir şehrin ev sahipliği yapacak olmasından dolayı da tercih edilebileceği konuşuluyor.

Haberin Devamı

Eksiler…

Japonya’nın son zamanlarda üzerinde en çok uğraştığı konu halk desteği. 2012 Mayıs’ında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yapılan anket çalışmasında destek yüzde 47 olarak belirlenmiş ve bu rakamın Tokyo’nun 2016 oyunlarına adaylığı sürecinde sahip olduğu yüzde 59’dan bile az olması şaşkınlık yaratmıştı. Japonların bu oranı ne derece yükseltebileceği tartışılsa da, en azından desteği yüksek göstermek konusunda oldukça büyük çaba harcadıkları gözden kaçmıyor. Japon Olimpiyat Komitesi geçtiğimiz günlerde yaptığı çalışmanın sonuçlarını açıklarken kendi anketinde halk desteğinin yüzde 73’e kadar çıktığını öne sürdü. Ancak belirtilen bu rakamın IOC’nin 2012 Mayıs’ında yaptığı çalışmada İstanbul’un arkasındaki destek oranı ile aynı çıkması (%73) akıllarda soru işareti yarattı.

Tokyo’nun önemli bir diğer handikapı ülkede 2 yıl önce meydana gelen nükleer felaket. Son yıllarda birçok spor dalından sporcuların Uzakdoğu ülkesindeki organizasyonlara gitmek konusunda gönülsüz davrandıkları biliniyor. Fukuşima’daki olayın üstünden uzun bir süre geçmesine karşın etkilerinin hala sürmesi ve daha da sürecek gibi görünmesi bu alanda insanlara geri adım attırıyor. Örneğin son olarak geçtiğimiz ay murosoi cinsi balıklar üzerinde yapılan incelemede bilim adamları normalden 2500 kat daha fazla radyasyon ile karşılaştılar. Bu ve benzeri radyasyon haberlerinin sıkça gelmeye devam etmesi ve bundan sonra da gelecekmiş gibi görünmesi, ülkede sonuçları yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan felaketin, olimpiyat adaylığı önünde de açıkça engel teşkil ettiğini gösteriyor. Nükleer felaketin yaralarını sarmaya çalışan hükümetin buraya çok fazla kaynak ayırması da ayrı bir handikap olarak değerlendiriliyor.

Çokça dile getirilmese de Tokyo’nun önünde başka ciddi sıkıntılar da bulunuyor. Bunlardan en önemlisi son yıllarda Çin ile yaşadığı siyasi kriz. İki ülke, ortalarında bulunan Senkaku adaları yüzünden birbirine girmiş durumda. Bu öylesine önemli bir problem ki, Tokyo’nun sırf bu yüzden olimpiyat ev sahipliği hakkını kaybedebileceği belirtiliyor. Şöyle ki; eğer Japonya 2020 Olimpiyatları’nın kaderinin çizileceği Eylül ayına kadar Çin ile arasındaki sorunu çözmezse, Çin yapılacak oylamada Tokyo’nun adaylığına şerh koyacak. Çünkü Çin’in Asya ve Afrika ülkelerinin olimpiyat komiteleri üzerinde oldukça önemli bir nüfuzu bulunuyor. Adaylık sürecinde Tokyo karşıtı lobi faaliyetinde bulunacak Pekin yönetiminin 2020 için İstanbul’un elini güçlendireceği yorumları yapılıyor. Tabii bu siyasi krizin bir sonucu olarak Japon hükümetinin silah-savunma harcamalarını her geçen gün artırması da olayın Tokyo açısından bir diğer olumsuz boyutu olarak dikkat çekiyor.

İstanbul ile ilgili en önemli sıkıntı kentteki ulaşım sorunu. Mevcut haliyle istenilenin uzağında kalan trafik kalitesinin 2020’ye kadar düzeltileceği konusunda IOC’nin mutlaka ikna edilmesi gerekiyor. Bu kapsamda özellikle raylı sistem projeleri büyük rol oynuyor. Geçmişte çok büyük bir spor organizasyonuna ev sahipliği yapılmamış olması da İstanbul’un bir başka handikapı. Bu bağlamda Mersin’de gerçekleştirilecek Akdeniz Oyunları ve 20 Yaş Altı Futbol Şampiyonası gibi uluslararası organizasyonların Türkiye için referans niteliği taşıyacağına vurgu yapılıyor. Türkiye ile ilgili bir başka endişe ise ‘futbol dışı branşlara olan ilgisizlik’. Kamuoyunun neredeyse hiç gündemine gelmeyen bu konu, dış basında ise zaman zaman üzerinde durulan ve tartışılan bir konu olarak göze çarpıyor. Tabi olimpiyatın temel direği olan atletizm müsabakalarının boş tribünler önünde koşulması ihtimali kadar korkutucu bir şey olmasa gerek!

Judo skandalı ve değişen dengeler

Neyse ki İstanbul’un eksiklerini gidermek konusunda olumlu gelişmeler yaşanıyor. Örneğin son WTA Tenis Turnuvası’nda tribünlerin tıklım tıklım dolması, Türkiye’de futbol dışındaki branşların da sevildiğine dair bir kanıt ve de aksi yöndeki endişeleri törpülemek için kullanılabilecek bir gösterge olarak elde mevcut bulunuyor. Ulaşım konusunda da kent trafiğini rahatlatacak projeler hazırlanıyor.

Eksiklerini giderme yolundaki İstanbul’un aksine Tokyo ise her geçen gün yeni belalara sürükleniyor. Son olarak geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan judo skandalı bunun son örneğiydi. Japon Judo Milli Takımı antrenörü Sonoda’nın Londra olimpiyatları öncesinde sporcularına şiddet uyguladığının ortaya çıkması adeta bir deprem etkisi yarattı. Bu olayın ortaya çıkmasının ardından Japon sporcu eğitim sistemi sorgulanmaya, yaşananların sadece judo ile sınırlı olmadığı ve pek çok başka branşta da bulunduğuna dair haberler yayınlandı. 2012 içerisinde basketbol hocası tarafından dövülen genç bir öğrencinin intihar etmesi de bu örneklerden bir tanesi olarak ortaya kondu. ‘Sporcuların yaygın bir şekilde şiddete maruz kaldığı ülke’ imajı Japonya’nın üstüne kara bir bulut gibi çöktü. AP haber ajansı, dayak atan hocanın haberini tüm dünyaya ‘Judo skandalı Tokyo’nun olimpiyat adaylığını vurdu’ başlığıyla geçti.

Tam da aynı döneme denk gelen tarihlerde dış basında İstanbul ile ilgili yapılan haberlerin pozitif içeriklerinin artmaya başladığı gözlendi. Tokyo haberlerinde olumsuzluk ağır basarken, İstanbul için olanlardaysa tam tersi bir durum öne çıktı. Böylece adaylık sürecinin başlamasından bu yana en güçlü 2 aday olarak gösterilen şehirlerin güç dengesinde değişiklik meydana geldi. Önceleri Tokyo’nun bir nebze önde olduğu belirtilen rekabette, son gelişmelerin ardından İstanbul’un öne fırladığı ve artık favori olan şehir konumuna yükseldiği yazılmaya başlandı. Tabii, işlerin netleşeceği Eylül ayına kadar daha çok zamanın olması, bu süreçte köprünün altından nice suların da kolaylıkla akabileceği gerçeğini ortaya çıkarıyor. Ancak yine de uluslararası alanda İstanbul’un adının ilk kez favori olarak telafuz edilmesi, moralin de oldukça önemli bir etken olduğu bu yarışta Türkiye’nin 2020 umutlarını biraz daha artırıyor.