Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Milli takım hocalarının ikinci bir takım çalıştırmasının olumlu sonuçlar doğurabileceğine dair yazıları, bu köşeyi takip edenler daha önce de okudular.
Ayrıca, bir ihtimal bu fikrin, hocanın kafasına düşmesinde payım da olabilir. Zira bu konu gündem dışıyken Euro 2008 öncesi Almanya kampında rahmetli Hasan Doğan ve Fatih Terim’e ikisinin de olduğu bir ortamda bu soruyu sordum. Terim ‘Neden olmasın’ cevabını verirken, Doğan kesin bir şekilde karşı çıkmıştı. Terim’in sadece teknik direktör olmadığını, ülke futbolunun yeniden yapılanmasının başında olduğunu, bunun zaten tam mesai gerektiren bir iş olduğunu söyledi.
Fatih Terim özelinde bu konuya bakarsak ve gerçekten Terim böyle bir görev için maaşını alıyorsa ikinci bir iş olanaksızdır. Öte yandan salt milli takım teknik direktörlüğü 56 yaşındaki bir teknik adam için fazla hafif bir iş.
Terim’in önümüzdeki bir sene boyunca çıkacağı resmi maç sayısı sadece sekiz.
Teknik direktörlüğün sahne arkası işleri bir yana, işin özünü, aslını, pratiğini sadece 8 kez yapacak Terim.
Terim gibi son 4 senesini milli takımda geçiren Aragones ise çarşamba günü bu sezon 8’inci resmi maçına çıkacak.
Bana bir meslek söyleyin ki, pratik olmasa da aynı performansla icra edilmeye devam edilsin.
Şu bir gerçek ki, Milli Takım insanı paslandırır. Ya da bir emeklilik işidir. Hiddink misal, ‘artık her hafta maça gitmek için fazla yaşlıyım’ dedi, çıktı işin içinden. Ve bugün Fenerbahçe’nin yaşadığı sıkıntıların da bu tip bir paslanmadan olmadığını iddia edemeyiz.
Gidip maçları tribünden izlemekle kulübede olmak, muhatap olduğun oyuncularla yıl boyu birlikte çalışmak ya da onların rakibin olması aynı şey olabilir mi?
Bence Terim ikinci bir takım çalıştırabilir.
Ama.
Biz ithalatçı bir ülkeyiz. Oyuncu satmıyoruz dışarı. Yani Milli Takım’ın nüvesi burada. O yüzden Terim takım buradayken, İngiltere’de çalışırsa olmaz, çok uzakta kalır. Eğer ikinci bir takım olacaksa, Türkiye’de olmalı. Eğer Terim, İskandinav olsaydı başka. Brezilyalı olsa başka. Çünkü onlar ihracatçı ve oyuncuları Avrupa’da.
Bu yüzden Terim bir takım çalıştıracaksa bu Türkiye’de olmalı.
Osman Özdemir kızmasın, tamamen şaka, misal Hacettepe olabilir. E onlar da mor menekşe!

Haberin Devamı

Suni şehir, suni çim
1-Hacettepe’nin laf olsun diye değil gerçekten saygın Başkanı Turgay Kalemci, 19 Mayıs çimleri hakkında DHA’ya şu açıklamayı yapıyor:
“Sahamızın çimleri maç oynamaya çok uygun. UEFA kurallarına da uygun. Hatta burada gözlemcilere bir soru yöneltildi. Burada, ‘Manchester United-Liverpool maçı oynatır mısınız?” diye. Onlar da ‘Tabii ki’ dediler. “O derece uygun bir saha”.
Bu diyalogda bir eksiklik var.
Yetkilinin cevabından sonra bir soru daha sorulması gerekiyor.
-Peki neden oynamıyorlar?
Neden geçen yıl Şampiyonlar Ligi finali suni çimde oynanmadı da, sahanın zemini, stadı 6 ay kapatma pahasına değiştirildi?  
2-Daha bir hafta önce FIFA Suni Çim Sorumlusu Ankara’daydı.  Zemin hakkında Ankara kulüplerinin görüşlerini aldı.
Ve şu açıklamayı yaptı: ‘’Futbolcuların performansları ve suni çimin gelişimiyle ilgili bilgi almak için buradayız. Kulüplerin ve futbolcuların zeminle ilgili görüşlerini alacağız. Ayrıca FIFA da bir laboratuvar ekibi göndererek zeminle ilgili etüt yapacak’’. Ve asıl önemlisi henüz zemine, bahsedilen kalite nişanı olan, 2 yıldız verilmiş değil. 2 ay sonra tetkiklerin ardından verilecek. Bu arada orada lig oynanmaya devam ediyor ama... Ne acayip!
Bu zemin hâlâ güvenilir değil. Hâlâ laboratuvar aşamasında. Bu zeminde oynamayı tercih eden bir tek oyuncu yok. Ankara’dan çok daha kötü hava şartlarında suni çim kullanılmıyor. Bunu tercih eden futbolcular değil, yöneticiler. Çünkü tembel işi.
‘E, Ankara’da 3 takım aynı sahada oynuyor vs’  diyorsanız ben de ‘Peki neden oynuyor?’ diye sorarım. Eğer FIFA’ya, UEFA’ya bakacaksanız, şuna bakın asıl: UEFA bir stadı kullanan 3 takıma lisans vermeyi kabul ediyor mu, etmiyor mu? İkisi Ankaraspor’un sahasında oynasın. Gerçek iki kulüp, Ankaragücü ve Gençler de, 19 Mayıs’ta.
Ya da ‘Koskoca başkente şöyle adam gibi bir stat yapalım. Milli maçlar da orada oynansın’ diyen yok da, ‘Saha suni çim oldu çok iyi oldu diyen çok.’
Ama derseniz ki, zaten şehrin ruhu kaçtı 10 yıldır. Şehir toptan sunileşti, zemin suni olmuş mesele mi! Bakın ona diyecek lafım yok!

Haberin Devamı

Volkan, Terim diğerleri
Bazen öyle bir noktaya gelirsiniz ki eleştirmek manasızlaşır. Volkan’da geldiğimiz nokta bu. Dağları yüksek, denizi ıslak olduğu için eleştirmek gibi Volkan’a söylenmek. Gereksiz, boş, anlamsız, sonuçsuz. Çünkü artık bir eylem değil, bir vaka bu!
Terim için de durum farklı değil. Özür dilerken daha büyük bir aşağılamayla ‘Ben çok büyük hocayım, o küçük’e gelebiliyorsa iş bu bir durumdur. Eğer ‘Bu kaçıncı be hocam’ diyecek noktaya geldiysek, hiçbir şey dememek daha iyi.
Küfüre maruz kalan meslektaşımıza gelince. Meslek açısından çok üzücü, aşağılayıcı bir durum bu. Ama bir an önce ortada dolaşan iddiayı da yalanlamalı meslektaşımız. Bir gazeteci gidip milli takım teknik direktöründen ‘Bana bir TV’de iş bul’ ricasında bulunması da, o ağır küfürler kadar büyük küfürdür. Gazetecilik mesleği mesafeyi ayarlama sanatıdır her şeyden evvel. Mesafenin ayarı kaçarsa her şey olur çünkü.

Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin kaderi
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde bu yıl içinde olduğu grup geçen yılkinden oldukça farklı karakterde. Arsenal ve Porto’yu sanırım anlatmaya gerek yok, maçları naklen yayınlanıyor. Inter ve PSV’den farkları çok daha genç bir oyunu, çok daha yüksek tempoda oynuyor olmaları.
Fenerbahçe cumartesi akşamı sahaya geçen sezonun başındaki ideal kadrosundan sadece 3 oyuncuyla çıktı. Bu doğru. Az buz bir eksilme değil. Ama asıl eksilme oyun anlayışında. Partizan maçları, Antep ve Hacettepe oyunlarında Fenerbahçe rakiplerin tempo ve baskı yaptığı gençliklerinin hakkını verdiği anlarda büyük dağılma yaşadı. Bu tabloda Fenerbahçe’yi geçen yıldan farklı bir yol bekliyor gibi. Bakalım grup karakterindeki bu farklılığa ve dezavantaja rağmen Fenerbahçe geçen yılki Türkiye’de farklı, Avrupa’da farklı performansını sürdürebilecek mi? Yoksa keşke UEFA’ya kalsaydık mı diyecekler?