Şansal Büyüka

Şansal Büyüka

sansal.buyuka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kendimizi kandırmaya, gerçeklere gözümüzü kapamaya devam ediyoruz... Biz bu kafayla, bu anlayışla kimseyi yenemez, hiçbir organizasyona gidemeyiz... Lafı uzatmaya gerek yok... Kestirmeden soruyorum; “Koca Türk futbolu son 5 yılda Milli Takım’a hangi oyuncuyu verdi...”
Düşünmek serbest, cevabı can sıkıcı... “Bir Ozan, gerisi tufan...”
Son 5 yılda, belki daha da uzun yıllar, Milli Takım onbirine sadece bir oyuncu verebilen bir ülkenin futbolunun seviyesinden, gelişmişliğinden, iddiasından sözedemezsiniz... Çok açık, çok basit; Ektiğimizi biçiyoruz...
Avrupa’nın en pahalı 6. ligi, tamam... Transferde dönen milyon eurolar, tamam... Peki nerede üretim, nerede gelişim... Yakın bir dönemde gurbetçilere sırtımızı dayadık, onları tükettik, bizde yenisi yok... Ne olacak o zaman?
Türkiye’de gerçek bir “kalite” sorunu var... Açık konuşalım, insan kalitesinde sorun var... Başkanı, yöneticisi, futbolcusu, teknik adamı, seyircisi ve medyası ile toptan bir kalite sorunu var... Türkiye’de belediyelere bile sıradan bir işci alırken sınava sokuyorsunuz, belli kriterleri var, ama bir kulübe başkan olmak için en ufak bir kriter yok... Bilgi, beceri, eğitim hiçbiri yok... Yöneticiler için de öyle...
Futbolculara dönüyorum, hiç kusura bakmasınlar, saçlarına, sakallarına, dövmelerine gösterdikleri özenin yarısını futbollarının gelişimine gösterebilseler, bugün belki de çok daha farklı yerlerde olacağız... Saçta, sakalda, dövmede gelişmişliği naklen yayın gibi takip ediyorsun da, futbolun gelişmişliğini niye takip etmiyorsun...

Haberin Devamı

Gayretleri yok

Kişisel gelişimine niye önem vermiyorsun... Arda canlı yayında söyleyebileceği kadarını söyledi... Bizim profesyoneller, işlerine gereken özeni göstermiyorlar... Kişisel gelişim konusunda bir gayretleri yok... Tek amaçları mevcudu koruyabilmek... Kaç hoca var, kendini geliştiren, yeni bir oyuncu yetiştiren... Kabul edelim ki, o da yok... Seyirci desen “azla yetiniyor...” Daha fazlasını istemiyor, talep etmiyor, hele maçı kazandıysa, gerisini hiç umursamıyor...
Kazanılan bir maçtan sonra eleştiri getirseniz o kulübe “düşman” ilan ediliyorsunuz”, hedef gösteriliyorsunuz... Kazanmak; nasıl kazanırsan kazan, haklı haksız kazan, her eksiğin, her yanlışın, her ayıbın üstünü örtüyor... Ama bizi de örtüyor... En ufak bir Avrupa temasında “takke düşüyor, kel görünüyor...”
Kendimize de gelelim, bize de, medyaya da gelelim...
Tıpkı başkanlık gibi, yöneticilik gibi bizim mesleğin de kriteri yok... Adamın varsa, torpilin varsa, gücün varsa, gazetede köşe sahibi de oluyorsun, ekrana çıkıp yorum da yapıyorsun, “spikerim” diye maç da anlatıyorsun...

Haberin Devamı

‘Şanssızlık’ belası

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de ağır baskı altındasın... Üstünde baskı kuruluyor, hedef gösteriliyorsun, düşman ilan ediliyorsun... Hayret, ülkede şiddet yasası var ama bu durumlarda en ufak şekilde işlemiyor... Son Letonya maçından sonra bakıyorum, kamuoyunda ve medyada bir “şanssızlık “ lafıdır gidiyor... Bana göre Türk futbolunun en büyük belası bu “şanssızlık” lafıdır... “Beceriksizliğin” adı, ne zamandan beri “şanssızlık” oldu...

Haberin Devamı

Çalışarak kazanılır

İddia ediyorum, bizim Letonya ile oynadığımız akşam, aynı saatlerde oynanan onca milli maçta, 7-8 pozisyona girip, tek golle yetinen hiçbir takım olmamıştır... Biz Letonya karşısında şanssız değildik, beceriksizdik... Selçuk’un golündeki vuruş kalitesi, o kaçırdığımız pozisyonlarda olsa az mı gol atardık... Selçuk, iki topu savunmanın arkasına ve Volkan Şen’in adresine adeta postaladı, aynı güzellikte, aynı uygunlakta iki topla da Burak Yılmaz’ı buluşturdu... İyi kontrol edebilseler, iki vurabilseler biri olmasa, diğeri mutlaka gol olacak... Kontrol edemediler, vuramadılar... Bu ve benzer pozisyonlar şanssızlık olamaz...
Yıllardır kıskanırım, Avrupalı oyuncu hava topuna yükseldiğinde o kadar darbeli vuruyor ki, kaleye mermi gibi, fişek gibi gidiyor... Biz aynı kafa vuruşunu yapıyoruz, kaleciyi, ya da kaleyi zor buluyor... Bu da Allah vergisi mi? Hayır, çalışmakla kazanılan bir özellik... Unutulmasın, Türkiye’de futbolcuya dayalı düzen de, bu ülkenin başına az dert açmadı, açmaya devam ediyor...
Letonya maçından sonra Mehmet Demirkol’un yorumuna çok katıldım... Ne dedi Demirkol; “Vuruş kalitemiz eksik...”

Kalitemiz eksik

Letonya beraberliği için elli türlü bahane sıralanabilir ama işin gerçeği bu... Türk futblunun ve Türk futbolcusunun vuruş kalitesinde çok ciddi eksikler var… Çalışsalar, ya da çalıştırılsalar, bu eksikler giderilmez mi? Bal gibi giderilir... Ama unutmayalım ki, bizim ülkede “çok çalıştırıyor “ diye teknik direktörlerin görevine son verildiğini çok gördük... Hollanda’yı bugün yenebiliriz... Ülkem için, Milli Takım için, iddiamız için, en önemlisi Konya seyircisi için mutlu olurum... Ama gelebilecek bu kadar önemli bir galibiyet bile bizim “kalite eksikliğimize” çare olmaz... Her zamanki gibi yanlışların üstünü kapatır ve birbirimizi kandırmaya devam ederiz...