Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Göç İdaresi Genel Müdür-lüğü’ne göre; biyometrik verileri alınarak kayıt altına alınan Suriyeli sayısı 2 milyon 743 bin 497... Bunların da 19 yaş dahil 1 milyon 353 bin 545’i çocuk. BM ise Türkiye’deki Suriyeli sayısının yüzde 54.2’si 18 yaş ve altı olmak üzere toplam 3 milyonu aştığı görüşünde. Türkiye’de doğan ya da yaşları 0-4 arasında olanların sayısı da 500 bin civarında. Yani her iki veriye baktığınızda da ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınanların yaklaşık bir milyonu eğitim çağında. İşte mülteci krizinde Türkiye açısından en büyük risk de bu. Çünkü kız çocukları 13 yaşından sonra okula gönderilmiyor, erkek çocukların büyük bölümü ise okul yerine çalışıyor ya da dileniyor. Gelecekte bundan kaynaklı büyük öfke patlamaları olabileceğine dikkat çeken Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. M. Murat Erdoğan şöyle diyor:
“Fransa’da araçları yakanlar orada doğmuş büyümüş Cezayirli, Faslı çocuklar. Nedeni öfke birikmesi. Almanya’da eğitim almamış, işsiz Türk gençleri de problem alanlarıdır. Yani bu işin etnisite ile bir alakası yok. Türk, Alman, Arap ya da Rus olsun fark etmez çocuk eğitimsizse, işsizse, öteleniyorsa, hele de savaş ortamından travmatik olarak gelmişse bu herkes için her zaman büyük bir risk alanıdır.”
Peki buna dönük gereken ilgi gösteriliyor mu? Ya da önlem alınıyor mu? Bu durumun hala geçici bir sorun olarak görüldüğünü ancak bu çocukların geri dönme olasılığının neredeye sıfır olduğunu belirten Erdoğan bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“35 bin yeni öğretmen lazım ki bu çocukları okula gönderebilelim. Bunun maliyeti de çok yüksek, bir hesap yaptım yılda sadece öğretmen maliyeti 500 milyon euronun üzerinde. En az 25 bin dersliğe de ihtiyaç var.”
Özetle tehlike geliyorum diyor ama yeterli ilgi ve önlem yok...

Haberin Devamı

Terör mağduru 30 bin aileye Kızılay desteği

Ramazan yardım kuruluşları için seferberlik ayı. Bu alanda da Kızılay başı çekiyor. Yurt içi ve dışında 2.5 milyon kişiye destek vermeyi planlayan Kızılay’ın Ramazan ayı operasyonel büyüklüğü 5 milyon dolar civarında. Destek verilenler arasında Doğu ve Güneydoğu’daki terör mağduru 30 bin aile (yaklaşık 200 bin kişi) de var. PKK terörü nedeniyle evinden, işyerinden olanlara gıda desteği ve “Kızılay kart” aracılığıyla doğrudan nakdi destek ulaştırmaya çalıştıklarını belirten Türk Kızılayı Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, “Kartlara her ay 120’şer lira yükleniyor” diyor. Ramazan’da 100 bin aileye gıda kolisi hedefi koyduklarını anlatan Dr. Kınık, zekatlarını muhtaç insanlara ulaştırmak isteyenlere de şu çağrıyı yapıyor:
“Veri tabanımızda aşevlerinden faydalanan ve Ramazan’da verdiğimiz yardımlar dışında daha önce zekat ulaştırdığımız 350 bin kişi var. Biz bu insanlarla zekat vermek isteyenler arasında köprü oluşturarak yapılan bağışları Kızılay kart hesaplarına yüklüyoruz. Bu sene hedefimiz 500 lira gibi bir rakamla destek vermek. Örneğin kazancının kırkta birini 2 bin 500 lira olarak hesaplayan bir bağışçı bunu Kızılay’a verirse biz onu 5 kişiye dağıtacağız. Tabii vatandaş, hesapladığı zekatının bir kısmını Kızılay’a verip, geri kalanını başka yerlerde de değerlendirebilir.”

Haberin Devamı

“PKK 1934’teki yöntemi kullanıyor”

İstanbul Vezneciler’deki katliamı PKK’nın uzantısı TAK üstlendi. Yani şehir savaşları stratejisi çöken PKK, şimdi de alçakça saldırılarla sivilleri de öldürüyor. Amacı metropellerde korku ve endişe ortamı yaratmak. Uzun yıllar Güneydoğu’da görev yapan ve Kürt sorunu üzerine kitapları da bulunan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ramazan Topdemir ise Vezneciler’de patlatılan bombanın Eminönü, Laleli, Süleymaniye ve Aksaray’da ticaret yapan Kürtlere yönelik mesaj da içerdiğini iddia ederek şunları söylüyor:
PKK, 1934 yılında Doğu’daki ağaların uyguladığı yöntemi bugün uygulamaktadır. Doğu’daki ağalar tüm Türkiye’deki Kürtler üzerinde etkilerini ve varlıklarını devam ettirmek için batıda yaşayan Kürtler üzerinde bir denetim ve baskı kurmaktaydı. Batıdaki Kürtlerden finansal ve sosyal destek almaktaydılar. 1934’de yayınlanan çalışmalarda (Türkiye Köy İktisadiyatı-İsmail Hüsrev) konu ile ilgili şu ifadelere yer verilmiştir:
‘Doğu’daki Ağa, şark vilayetlerinden Türkiye’nin diğer köşelerine kadar halk üzerinde beylik hukukunu muhafaza etmekte ve kullanmaktadır. Ağanın vergi memuru her sene İstanbul’a giderek Kürtlerden vergi topladığını orada bulunmuş kimseler söylemektedirler. Bu vergi toplanmadığı takdirde Kürdün memleketteki ailesi, rahatını kaybeder. Bey tarafından daimi tazyiklere (baskılara) maruz kalırdı.’