13.01.2009 - 20:45 | Son Güncellenme:
“Dağı Delen Irmak”ta Prof. Kemal H. Karpat’ın akademik hayatını ve göçmenlik deneyimlerini yakından öğreniyoruz.
Prof. Kemal Haşim Karpat, uluslararası bilim camiasında saygın bir sosyal bilimci ve tarihçimiz. Özellikle modernleşme dönemi tarihine ‘devlet’ten ziyade halk ya da toplum açısından bakarak çığır açan öncü bir bilim adamı.
İmge Kitapevi’nden çıkan, Emin Tanrıyar’ın gerçekleştirdiği “Dağı Delen Irmak” adlı 600 sayfalık nehir söyleşide Prof. Karpat’ın hem akademik hayatını hem ona yeni ufuklar açan göçmenlik deneyimlerini yakından öğreniyoruz.
Kemal Haşim, 15 Şubat 1923’te Romanya’nın Dobruca bölgesindeki Armutlu köyünde, Kırım kökenli Müslüman Türk azınlığın çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Babası Haşim açık fikirli bir imam ve halk lideriymiş.
Karpat medresede ‘dogmatik İslam’ı öğrenmiş. Bölgede kuvvetle devam eden Sarı Saltık kültüründe İslamın en liberal, en hümanist yorumuyla tanışmış. Romen devletinin yönetimi altında görmüş ki; dini ritüeller, gelenekler, müftülük ve kadılık gibi kurumlar azınlığın Türk kimliğini koruyor.
Romanya’da azınlık olmak, Cumhuriyet Türkiyesi’nden çok farklı bir ortam...
Kemal Haşim de tabii tarihe ve kültüre Romen devleti açısından değil, içinden çıktığı halk açısından bakıyor. Bu perspektifi geliştirecek, yıllar sonra “Ben bir yerde halk tarihini yazdım” diyecektir. (Sf. 23)
Ulus devlet ve laiklik
Tarihe halk ya da toplumsal dinamikler açısından bakan Prof. Karpat, Türkiye’de ulus devletin kurulmasını şöyle değerlendiriyor:
“Cumhuriyet bir dönüm noktası olmakla beraber, kendini sadece siyasi rejim olarak Osmanlı’dan ayırmakla kalmamış; diğer sosyal, dini, kültürel bağları da kesmek istemiştir. Halbuki sağlam bir ulus-devlet sürecinin başarısı, toplum içinde yaşayan tarihi, sosyal, dini, ahlaki güç ve değerlerin sağlam temellere dayalı, yeni, fakat tarihi kökenlere sahip bir sosyo-kültürel şekil almasına bağlıdır. Bizim ana geçmişimiz, Türk-İslam (Osmanlı) köküdür, geleceğimiz ise çağdaş ilim, teknoloji, demokrasi ve modern ekonomidedir.” (Sf. 299)
Aynı bakış açısıyla, ‘rijit laikliği’ de eleştiriyor, ‘yarı materyalist’ olduğunu, devleti topluma yabancılaştırdığını anlatıyor ama her defasında “Atatürk’ten sonra... 1940’lar laikliği...” demeyi de ihmal etmiyor. (Sf. 349, 510)
Kemal Karpat, otoriter devlet modelini ‘ejderha devlet’ olarak niteliyor. Bunu Türk olarak Romen devletinde, ‘muhacir’ olarak Türkiye’de görmüştür:
“Demek burada asıl mücadele edilmesi gereken mesele, devlet adına hareket eden, ruhsuz, kalpsiz, insanları hiçe sayan bu ‘ejderha’nın maskesini indirmek, bunun yerine daha insani bir yüz, varlık koymak için çalışmaktır. Topluluğu, kültürüyle, varlığıyla olduğu gibi gösterecek bir devlete ihtiyacımız var.” (Sf. 273)
Özgürlükçü bir sol
Karpat’ın bakış farkı Sultan II. Mahmut’ta somutlaşıyor. Geleneksel ve resmi tarih yazıcılığında çok övülen II. Mahmut, Prof. Karpat’a göre piyasayı, orta sınıflaşmayı ve demokratikleşmeyi engelleyen, otoriter merkeziyetçi bir hükümdardır. Âyan denilen büyük mülk sahiplerini ortadan kaldırması hem ekonomik modernleşmeyi frenlemiş hem Balkanlar’daki sosyal güç dengesini Türk nüfus aleyhine bozmuştur. (Sf. 326-327)
Karpat’a göre Sened-i İttifak bir özgürleşme belgesidir, Doğan Avcıoğlu’na göre ise bir utanç belgesi! ‘Solcuların tarihteki toplumsal dinamikleri görmediklerini’ söyleyen Karpat, ünlü “Yön Bildirisi”ni de fasit olmakla eleştirdiğini hatırlatıyor. Karpat, ‘ortanın solu’nu, özgürlükçü bir solu savunuyor, solcu diye ODTÜ’den atıldığını anlatıyor. (Sf. 412)
Bilim hayatındaki misyonunu ‘sosyal bilimler açısından Türk tarihini yazmak’ olarak tanımlayan Karpat, çeşitli dillerde yayımlanmış 41 kitabı, 166 bilimsel makalesi ile birçok konuya ışık tutmuş, tarih yazımında ve sosyal analizde çığır açmış bir beyindir.
Muhterem hocama buradan şükran ve saygılarımı sunuyorum.