Arkeoloji Göbeklitepe ve Karahantepe’yi Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik: “Sanatsal beceri çok üst düzeyde”

Göbeklitepe ve Karahantepe’yi Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik: “Sanatsal beceri çok üst düzeyde”

21.02.2022 - 09:15 | Son Güncellenme:

12 bin yıl öncesine ışık tutan Göbeklitepe, aslında aynı bölgedeki 12 benzer yerleşimi ifade eden “Taş Tepeler”den biri. Prof. Dr. Necmi Karul, Göbeklitepe sakinleri ve Şanlıurfa çevresindeki Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem topluluklarının, anıtsal yapılar ve zengin sembolik öğeler ile diğer bölgelerde yaşayan çağdaşlarından ayrıştığını vurguluyor. Karul, Karahantepe’deki dikili taşların da Göbeklitepe’dekilere benzer en az 25 yapının varlığına işaret ettiğini kaydederek T biçimli taşların Şanlıurfa’daki Neolitik toplumlara has olduğunu belirtiyor.

Göbeklitepe ve Karahantepe’yi Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik: “Sanatsal beceri çok üst düzeyde”

Mert İnan | mert.inan@milliyet.com.tr

Haberin Devamı

Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık 22 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında bulunan Göbeklitepe, insanlık tarihi açısından önemli kırılmaların yaşandığı bir merkez. Dünyanın sayılı arkeolojik alanlarından biri olan Göbeklitepe, Alman Arkeolog Klaus Schmidt’in yönetiminde 1995 yılında başlanan kazılar sonucu açığa çıkarıldı. Schmidt, bu eşsiz miras için, “Kendi gücünün farkına varan insanoğlunun, doğanın parçası olmaktan çıkıp ona hükmetmeye giden yolu açtığı yerdir” tanımını yapmıştı. Tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği arkeolojik çalışmaların yürütüldüğü Göbeklitepe’nin etrafındaki 50 kilometrekarelik alanda da Göbeklitepe ile çağdaş -şimdilik bilinen- 12 yerleşim yeri daha var. Bu yerleşmelerin tamamı “Taş Tepeler” olarak adlandırılıyor. Göbeklitepe’yi ve buradaki çalışmaları, iki yıldır Şanlıurfa Neolitik Çağ Araştırmaları Projesi kapsamında, “Taş Tepeler”in odağındaki Göbeklitepe’nin yanı sıra çağdaşı Karahantepe’deki kazıları da yöneten İstanbul Üniversitesi Tarih Öncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik. Karul, projenin ve arkeolojik araştırmaların Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yürütüldüğünü; İstanbul Üniversitesi, Harran Üniversitesi ve Ankara Bilim Üniversitesi ile bir protokol yapıldığını belirtti. Karul, “Taş Tepeler Projesi”nin, Harran Ovası çevresinde Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’e (M.Ö. 10-7 bin yıl) odaklandığını, bu çalışmaların bütününü ifade ettiğini vurguladı.

Haberin Devamı

Dört yerleşim daha

Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’e tarihlenen yerleşim, konak yeri ve avlak niteliğindeki alanları belgelemeye devam ettiklerini belirten Karul, şu bilgileri paylaştı: “Bu kapsamda daha önce yapılan yüzey araştırmalarına ek olarak 2021’de dört yeni yerleşim ile avlaklar tespit edildi. Yeni bulunan iki yerde kazılar başladı. Bu dönemi anlamak için dönem insanının yaşadığı ortamı da canlandırmak lazım. Bunun için kapsamlı bir ‘doğal çevre projesi’ planlanıyor. Paleoiklim ve doğal çevre rekonstrüksiyonu bu araştırmaların bir ayağını oluştururken, diğer ayağını ise bugünkü ortamın belgelenmesi ve korunmasına yönelik çalışmalar oluşturuyor.”

Haberin Devamı

Bilgiyi toplumla paylaşmak

Karul, üzerinde durdukları konulardan birinin de kültürel miras olduğunu söyledi: “İstanbul Üniversitesi Tarih Öncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı, arkeolojik araştırmalara paralel olarak ilk yıllardan itibaren arkeolojik alanların korunması ve toplumla buluşturulması konularında projeler üreten bir yer. Turizm baskısının ve toplumsal ilginin üst düzeyde olduğu bu bölge için de projeler üreterek sürece dahil olmak istiyoruz. Böylelikle bilgiyi üreten insanlar olarak bunun toplumla paylaşılmasına ilişkin çalışmalara katılarak, daha doğru bir aktarımın yapılmasına katkıda bulunabiliriz. Bu çerçevede açık hava müze düzenlemeleri, karşılama merkezleri, bunlar arasındaki koordinasyon gibi konuların yanı sıra yerel ölçekte bilgilendirme, farkındalık oluşturma gibi etkinlikler de düzenlemek istiyoruz. Hedef kitle kente dışarıdan gelenlerden önce yöredeki insanlar olmalı, önce onlar haberdar olmalı.” 2021 yılında Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde “Neolitik İnsan ve Karahantepe” isimli kalıcı bir serginin açılmasının heyecan verici olduğunu belirten Karul, böylece müzeye taşınması gereken eserlerin önemli bir kısmını depolara hapsetmeden ziyaretçi ile paylaşma olanağı bulduklarını söyledi. Karul, 2023 yılında da Dünya Neolitik Kongresi’nin Şanlıurfa’da yapılmasının planlandığını hatırlattı.

Haberin Devamı

Göbeklitepe ve Karahantepe’yi Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik: “Sanatsal beceri çok üst düzeyde”

Üretim devrimi

Göbeklitepe kültürünün doğuş hikayesini sorduğumuzda da Karul’dan şu bilgileri aldık: “Bölge, Yontma Taş Devri’nin bir başka deyişle Paleolitik Çağ’ın sonunda çevre ve iklim koşullarının çok iyi olduğu bir yer. Bu nedenle Cilalı Taş Devri’nin yani yerleşik ve akabinde besin üretimine geçilen Neolitik Çağ’ın başlarında yoğun yerleşilen bir bölge. Bu coğrafyada yaban koyunu, keçisi, domuzu çokça bulunuyor, zaman içinde evcilleştiriliyor. ‘Üretim devrimi’ 3 bin yıl sürüyor. Buzul Çağı’nın bitmesinden sonra yağışlı bir dönemin ardından geniş çayırlıklar oluşuyor. Göbeklitepe ve çevresi o dönem, çok sayıda geyik türünün yaşadığı bir yer. Besin kaynaklarının bol olduğu bu ortamda insanlar önce yerleşik yaşama, ardından besin üretimine geçiyor. Zaman içinde çiftçiliğe dayalı geçim ana yaşam modeli haline geliyor. Yaklaşık olarak M.Ö 7. bin yıla gelindiğinde bu yaşam biçiminin çoğu zaman insan hareketi, kimi zaman ise bilgi ve mal aktarımıyla yayıldığını görüyoruz.”

Haberin Devamı

Zengin semboller

Karul, Göbeklitepe sakinleri ve genel olarak Şanlıurfa çevresindeki Çanak Çömleksiz Neolitik toplulukların, diğer bölgelerde yaşayan çağdaşlarından önemli farklılıkları olduğunu belirtiyor: “Anıtsal yapılar ve zengin sembolik ögeler bunların başında geliyor. Bu bölge Neolitik denilen, yani insanların yerleşik yaşama ve besin üretmeye geçtiği dönemi, akabindeki dönüşümlerle birlikte kesintisiz olarak izleyebildiğimiz bir yer. Burada bu ilk yerleşiklerin ardından köyden kente, kentten devlete, devletten imparatorluğa giden süreç yaşanıyor.” Tarım ve hayvancılığın anavatanının Anadolu’nun da parçası olduğu Yakın Doğu coğrafyası olduğunu vurgulayan Karul “Günümüzden 10 bin 500 yıl önce yıl boyu kullanılan yerleşimleri yine bu coğrafyada görüyoruz. Demek ki avcı toplayıcı haldeyken yerleşik yaşama geçmişler. Bu tarım ve hayvancılığın, yerleşik yaşamın bir nedeni değil sonucu olduğunu gösteriyor. Şanlıurfa Bölgesi’nde ilk kez anıtsal yapılarla karşılaşıyoruz. Bunların tamamı zemine gömülü ve yuvarlak planlı. Bu aşamada insanlar henüz kendini taşıyan duvar ya da köşe yapmayı bilmiyor. Onun için yapılarını yuvarlak inşa ediyorlar. İlk köşeli yapılarla yine bu bölgede de karşılaşıyoruz. Göbeklitepe’de üç boyutlu, ciddi anlamda gerçekçi bir üslubun benimsendiği bir sembolizma var. Yontma taş aletler, taş kaplar, kemik ve boncuk işçiliği üst düzeyde. Göbeklitepe ve çağdaşları bizlere, Neolitik Çağ’da insanların sanatsal becerisinin, zanaatkârlıklarının ve estetik beğenilerinin çok üst düzeyde olduğunu kanıtlıyor” diyor.

Göbeklitepe ve Karahantepe’yi Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik: “Sanatsal beceri çok üst düzeyde”

Ortak bir hafıza

Göbeklitepe ve çevresinde kalabalık bir topluluğun yaşadığının anlaşıldığını söyleyen Karul, dikili taşlardaki motiflerin insanların hafızalarındaki ortak imgeler olduğunu belirtiyor: “Bu da toplulukların ortak bir hafızasının olduğunu gösteriyor. Yapıların diğer ortak özelliği de tamamının işlevi bittikten sonra insan gibi gömülmeleri. Bütün yaşanmışlıklarıyla birlikte içerisindeki birçok şeyin bilinçli olarak bırakıldığını ve onlarla birlikte gömüldüklerini görmek hayret verici. Dikili taşlarda çok sayıda hayvan betimlemeleri ile karşılaşıyoruz. Bu hayvanların türleri sürüngenlerden büyük memelilere kadar çok büyük çeşitlilik gösteriyor. Yine bazı yapılarda tilki, aslan, boğa, gibi betimlemelerin ilk örnekleri ile karşılaşıyoruz. Bu hayvanların da ortak özelliği ürkütücü, saldırgan pozisyonda resmedilmiş olmaları. Hareket halinde resimlendirilmesine özen gösterilmiş.

Göbeklitepe ve Karahantepe’yi Prof. Dr. Necmi Karul’dan dinledik: “Sanatsal beceri çok üst düzeyde”

KARAHANTEPE’DE EN AZ 25 YAPI VAR

Karul, Göbeklitepe’ye 40 km mesafede bulunan Karahantepe’de de benzer buluntular olduğunu söyledi: “Kazı yapmadan hava fotoğraflarında görülen dikili taşların olması ilginç. Çok sayıda dikili taşın üst kısımları yüzeyde görülebiliyor. Hava fotoğraflarında görülen dikili taş sayısı 300’e yakın. Benzerlerinden yola çıkarak her yapıda ortalama 14 dikili taş olduğu düşünüldüğünde alanda en az 25 yapının izleri ayırt edilebiliyor. Bazı uzmanların tapınak, bazılarının ise özel ya da kamusal yapı olarak tanımladığı yuvarlak planlı bu yapılar, Göbeklitepe kültürü için tanımlayıcı bir özellik. Anıtsal nitelikteki yapıların duvarlarında genellikle eşit aralıklarla yerleştirilmiş T biçimli dikili taşlar ile merkezde karşılıklı duran, daha büyük iki dikili taş bulunuyor. İnsanları sembolize eden bu dikili taşların yanı sıra duvara paralel olarak uzanan sekiler de söz konusu. Benzeri özelliklere sahip yapılara Suriye ve Irak’a kadar uzanan geniş bir bölgede rastlansa da T biçimli dikili taşların olduğu örnekler sadece Harran Ovası’nın çevresindeki yüksek kesimlerde karşımıza çıkıyor. Başka bir deyiş ile bu durum Şanlıurfa Neolitik toplumlarına has bir özellik.