The Others Atina'nın tavrı utanç verici

Atina'nın tavrı utanç verici

27.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Atina'nın tavrı utanç verici

Atinanın tavrı utanç verici


Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu eşbaşkanı Hollandalı parlamenter Pieter Dankert, bu yaz yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday olmuyor ve emekliye ayrılıyor. 1977'den beri Avrupa Parlamentosu üyesi ve 1970'lerden bu yana Türkiye - AB ilişkilerinde rol alan bir siyasetçi olan Dankert ile Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu'nun 44. toplantısı için geldiği İstanbul'da konuştum.


Şahin ALPAY


* Türkiye - AB ilişkileri çok olumsuz bir dönemden geçiyor. Geleceği nasıl görüyorsunuz?
Yıl 1971 idi. Strasbourg'da, Avrupa Konseyi binası karşısındaki parkta Bülent Tanör adlı bir Türk akademisyenle buluştuk. Türkiye'deki askeri rejimi ve doğurduğu sorunları nasıl aşabileceğimizi konuştuk. Tanör'ü yıllar sonra TÜSİAD için kaleme aldığı ve demokrasi alanında alınması gereken önlemleri içeren mükemmel raporun yazarı olarak görmek çok sevindirici oldu. Bu küçük anı bile Türkiye'de alınan mesafeyi gösteriyor.
Tanör'ün 1971'de böyle bir raporu kaleme alması; daha önemlisi, bunun TÜSİAD tarafından yayımlanması düşünülemezdi. Doayısıyla Türkiye'de önemli değişmeler var. Fakat üzüldüğüm nokta, bu değişikliklerin siyasal sistemden ziyade sivil toplum katında olması. Bugün Türkiye'nin siyasal sisteminde yapılması gerekli değişiklikler 1971'de gerekenler kadar kapsamlı. Ve ne yazık ki aynı insanlar hala iktidarda...
* Türkiye'de yaygın bir düşünce şu: Güney Avrupa'nın, şimdilerde Doğu Avrupa'nın demokratikleşmesine destek veren AB, bu desteği Türkiye'den esirgiyor. Doğu Avrupa ülkelerine AB üyeliği için şartlar koşuluyor, ama aynı zamanda teşvikler de sağlanıyor. Türkiye'ye gelince sadece şartlar var.
Konu biraz daha karmaşık. İspanya, Portekiz ve Yunanistan'da demokrasinin yerleşmesinde AB'nin büyük rolü olduğu doğru. Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan'a destek verdiğimiz de. Ancak genişlemeyle ilgili kuşkularım var. Birinci grup adayların üyeliği tahmin edildiğinden daha geç gerçekleşecek; ikinci grubun ne zaman üye olabileceği ise belirsiz. AB hukukunun uygulanmasıyla ve siyasal sistemle ilgili ciddi güçlükler var.
Türkiye çok daha gelişmiş bir ekonomiye sahip olduğu için, AB hukukunu çok daha kolay benimseyebilir. Mali yardım konusunda sorunlar var, ama bunlar devede kulak. Türkiye ile ilgili güçlükler, esas olarak siyasal nitelikte. Bunların bir bölümü sistemde reformu ve Türkiye'nin "yukarıdan aşağı" değil, "aşağıdan yukarı" işleyen bir demokrasi haline gelmesini engelleyen güçlükler. Bir bölümü de AB üyelerinin Türkiye ile ilişkiler konusunda muğlak ya da ikircikli bir tavra sahip olmaları.
İki yıl kadar önce Hıristiyan Demokratların kültürel farklılıklar konusunda beyanları oldu... AB'de Türkiye konusunda birlik olmadığı görüldü. Türkiye'nin iç politik durumu değişmediği sürece, bu bir bahane olarak kullanılacak. Ama Türkiye iç siyasal sisteminde ilerleme sağlayabilseydi, AB'nin tavrının gerçekten ne olacağını görebilirdik. Şimdi bu noktadayız.
* Yani, AB - Türkiye ilişkilerinde karşılıklı bir belirsizlik ve güvensizlik olduğunu söylüyorsunuz...
Evet, öyle. Sadece Avrupalılar değil Türkler de üyelik konusunda istekli ve kararlı görünmüyor.
* AP, Türkiye'nin Doğu Avrupa'ya yardım programı PHARE'a dahil edilmesi konusunda bir önerisi oldu mu?
Evet. Ancak henüz biçimsel bir statü kazanmadı. Türkiye'deki ekonomik sorunların Akdeniz bölgesindeki MEDA programına dahil ülkelerden ziyade PHARE programına dahil olan Doğu Avrupa ülkelerine benzediği konusunda fikir birliğine ulaşıldı. Bu açıkça ifade edilmeksizin, Türkiye'nin üyeliğe hazırlık stratejisine dahil edilmesi düşünülüyor. Ancak şu sıra gerek Türkiye'deki Lüksemburg kararlarına tepki yüzünden, gerekse AB'nin kendi iç sorunları, genişlemeden önce yapılması gereken reformlar nedeniyle ilişkilerde bir tıkanma var.
* Öcalan vakası Türkiye - AB ilişkilerini etkileyebilir mi?
Öcalan'ın yakalanmasının Güneydoğu'daki durumu nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. PKK askeri açıdan çok geriledi, fakat ayakta. Türkiye'deki siyasi durumun nasıl etkileneceği de bilinmiyor. Batı Avrupa'daki durumun nasıl gelişeceği ise merak konusu. Gösteriler PKK'nin Batı Avrupa'da son derece örgütlü olduğunu gösteriyor. Başa çıkmakta büyük güçlüklerimiz var. Çünkü, hukuk sistemimizde sizin yararlandığınız araçlara sahip değiliz; olamayız da.
Eğer Öcalan açık ve adil bir şekilde yargılanmazsa, PKK yandaşlarının bunu sömürmelerini ve şiddet olaylarının yayılmasını bekleyebiliriz. Bunun da Türkiye - AB ilişkileri üzerine olumsuz etkisi olabilir. Ama bu dönemi büyük hadiseler çıkmadan atlatabilirsek, ilişkiler iyiye gidebilir.
* Yunanistan'ın NATO müttefiki Türkiye'yi parçalamayı hedefleyen bir terör örgütüne destek verdiği iyice ortaya çıktı. Almanya, hukuk devleti dersleri veriyor, ama mahkemelerinin aldığı Öcalan'ın iadesi talebini uygulamadı. İtalya da Öcalan'ı adeta misafir muamelesi yaptı... Siz ne düşünüyorsunuz?
İtalyanlar çok zor bir durumdaydılar. Onları biraz anlayışla karşılıyorum. Öcalan'ı Almanya'ya vermek üzere tutukladılar, ama Almanlar istemeyince ne yapacaklarını şaşırdılar. Problem, Almanya'nın tutumuydu. Almanya, örneklerini daha sonra gördüğümüz gösteri ve çatışmalardan korkarak Öcalan'ı geri istemeyi göze alamadı. Oysa bu sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekirdi.
Yunanistan'a gelince, olayın hala bazı karanlık yönleri var, ama Öcalan'ın bazı yetkililerin bilgisi dahilinde Yunanistan'da bulunduğu, Yunanlılara ait bir uçağı kullandığı ortaya çıktı. Yunan istihbarat örgütünün ve yeraltı unsurların bu işlerle ne gibi bir ilişkisi olduğu zamanla ortaya çıkacak.
AB olarak bizim terörizme karşı çok açık beyanlarımız oldu. Sorunun başka yönleri de olsa Öcalan'ın bir terörist olduğu konusunda her zaman görüş birliğindeydik. Öcalan'a Yunan makamlarının yardımcı olmaları, utanç verici bir durum.
* Türkiye'de demokratikleşme konusunda AB'nin beklenen dayanışmayı göstermediğine dair yaygın inanış haksız mı?
Demokratikleşme sorunlarının esas olarak ülkenin kendisi tarafından çözülmesi lazım. Bu Türk siyasi sınıfının sorumluluğu. Örneğin Kürt sorununa biraz yakından bakınca, Lozan Antlaşması'nda dile ilişkin hakları düzenleyen bir madde var. Bu madde uygulanmış olsaydı, problemlerin birçoğu bugün geldikleri noktaya varmazdı.
Atatürk Türkiye'yi kurarken muazzam bir iş başardı. Ancak onun yerini alanlar, ülkenin günün koşullarına uyum sağlamasını başaramadılar. Oysa siyaset, değişmeye uyum sağlama işidir. Değişmenin sivil toplumdan geleceğini umuyoruz. Gümrük Birliği burada çok önemli bir rol oynayabilir: çünkü ekonominin modernleşmesine yardımcı oluyor. Belki yeterince aktif değiliz, ama AB şu sırada önemli iç sorunlarla karşı karşıya. Önümüzdeki yıllarda bu çerçevede gelişmeler olacağını sanıyorum.