The Others Bir çirkinin iki harikası

Bir çirkinin iki harikası

07.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir çirkinin iki harikası

Bir çirkinin iki harikası


UNESCO koruması altındaki dünya mirası “Agra’nın Kızıl Kalesi", “Tac Mahal" ile aynı yerde. Agra ise zorlu ve keyifsiz bir şehir...


       Eziyet ve cefanın böylesi ender görülmüştür! İçinde bulunduğum araba, bir kaplumbağanın hızını aşamadan ilerliyor. Otomobile ender rastlanan yolda, araçların çoğunu insan, bazen de at ve develer çekiyor. Kaldırım olmadığından kadın, erkek, çocuk tüm “ahali" yalınayak, yarı çıplak sokak ortasında yürüyor. Kutsal inekler lütfen yol verdiğinde, araba iki metre daha yol alabiliyor. Buna motosiklet bozması taşıyıcıların egzosundan çıkan iç bayıltan zehirli kokuları ve etrafı kavuran 40 derece sıcağı da eklerseniz, durumun şen, şakrak olmaktan pek uzak olduğunu söyleyebilirim! İstanbul’un o gül(!) gibi trafiğine çoğu kez nasıl içerleyebildiğime şaşıyorum! Birden ortalık karışıyor, kalabalık bir topluluğun homurdanarak, koşar adımlarla bize doğru geldiğini görüyorum. Yaklaştıklarında, başlarının üstünde tabut değil de, ilkel sedye üzerinde bir ölüyü taşıdıklarını fark ediyorum. Rahmetli, Hindu geleneklerine göre yakılmaya götürülüyor...

Şehre yukarıdan bakış

       Burası, bir zamanların haşmetli Hint - Moğol İmparatorluğu’nun Başkenti Agra. Çelişkiye bakın ki, dünyanın en güzel, en mükemmel yapıtı ve bir “Dünya Mirası" sayılan ünlü Tac Mahal bu şehirde bulunuyor. Gene UNESCO’nun koruması altındaki bir başka “Dünya mirası" olan “Agra’nın Kızıl Kalesi" de bu çirkinlik ödülüne aday şehre yukarıdan bakıyor!
       Hindistan’ın en görkemli tarihi yapıtları, en ince, değerli, zarif sanat eserleri, yıkıcı yakıcı diye bilinen Hint - Moğol İmparatorluğu döneminde gerçekleşmiş.
       Bir Çağatay Türkü olan Babür Şah’ın 1526 yılında kurduğu imparatorluk tam 300 yıl Hindistan’ı yönetmiş. Güzel sanatların koruyucusu Şah Cihangir, tüm zamanların en muhteşem aşk öyküsünün simgesi Tac Mahal’in mimarı. Kendi inancı İslam’ın dışındaki dinlere hoşgörü ve anlayışla yaklaşan büyük devlet adamı olan Şah Cihangir ve Agra Kalesi’nin mimarı Ekber Şah, bu imparatorluğun renkli simalarından birkaçı...

Özel mekânlar

       İnşasına 1565 yılında başlanan Agra Kalesi, diğerlerine benzemeyen değişik türde bir yapıt, daha doğrusu bir şehir! Yörenin kızıl kum taşından inşa edilmiş olan kalenin çevresi 2.5 km. uzunluğunda, duvarların yüksekliği 21 m. Kalenin giriş yolundan sağa dönüldüğünde, İslam mimarisinin izlerini taşıyan Cihangir Mahal, Ekber döneminden kalede ayakta kalan tek yapıt. Burası geleceğin hükümdarının adını taşısa da, harem dairesi olarak kullanılmış.
       Sarayın en seçkin yerleşim alanı, kalenin Yamuna Nehri’ne bakan yönde inşa edilmiş. “Divanıhas", özel kabul salonu, “Divanıam" ise kemerli sütunların gölgelediği, Moğol hükümdarlarının meclis ve kabul salonu. İki cami, Moti Mescit ve haremin kullandığı Nagina Mescit, kaledeki saray “erkanıönın ibadet yeri. Bunların yanı sıra sarayda bir Hindu Tapınağı’nın da bulunması, 500 yıl önce müslüman hükümdarların din konusunda ne kadar hoşgörü sahibi olduklarını gösteriyor. Agra Kalesi ve Tac Mahal birbirleriyle akraba. Agra Kalesi Ekber, Tac Mahal ise onun torunu Şah Cihan tarafından inşa edilmiş. Hükümdarın yaşam öyküsü hüzünle dolu. Şah Cihan’ı tahta geçen oğlu Avrangzeb, Agra Kalesi’nin “Yasemin Kulesiöne hapis eder, hayatının son sekiz yılını burada geçiren Şah Cihan’ın kuleden gördüğü tek manzara kendi yaptırdığı Tac Mahal’dir! Bir türbe olan Tac Mahal, kutsallığını davetsiz konuk İngilizler’in 19’uncu yüzyılda Hindistan’a yerleşmesiyle yitirmiş.

Elmas kaçırıldı

       İngiliz askerlerinin mehtaplı gecelerde verilen “garden - partyölerde, subayların İngiliz kadınlarıyla bahçesinde dans ettiği mekân olmuş, güzelim Tac Mahal! İngilizler o dönem Hindistan’dan söz ederken, “İngiliz tacının elması" derlerdi. Mücevher meraklısı İngilizler, Moğol Hanedanı’nın elindeki dünyanın en kıymetli 108 karatlık “Koh - i Nur" elmasını el çabukluğuyla cebe indirip, 1850’de haşmetli Kraliçeleri Viktorya’ya armağan etmeği bir görev bilmişlerdi!..


Yazarlar