The Others Bir çocuğum var, çok mahçubum!

Bir çocuğum var, çok mahçubum!

16.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir çocuğum var, çok mahçubum!

Bir çocuğum var, çok mahçubum

Bir çocuğum var, çok mahçubum
       Sohbet koyulaşınca muhtar Müslüm Zat'ın iki karısı 18 çocuğu olan bir "zat - ı muhterem" olduğunu öğreniyoruz. Bölgede "doğal olarak" kızlar sayı hesabına gelmiyor! Bu sırada Kozancık köylülerinden biri "Eşkiya"ya dönüyor:
       "Şener Abi sende kaç çocuk var?"
       "Bir tane..."
       "Niye öyle abi?"

       GEZİNİN "Züğürt Ağa" bölümünü tamamladık, bugün "Eşkiya" departmanına geçip, Kozancık köyüne gidiyoruz... Birecik yönüne doğru 40 km ilerledikten sonra toprak yola giriyoruz. Şener Şen, artık yolu tarif ediyor:
       "Cemalciğim, bak şu taraftan gideceğiz."
       Bizim ekibin dördüncü adamı Cemal Sönmez, hem şoförlük yapıyor, hem mihmandarlık... Kalabalıklara karıştığımızda da ek iş olarak Şener Şen'in "koruma müdürü" görevini başarıyla yerine getiriyor.
       Baraj gölü filmdeki gibi köyün bir bölümünü yutmuş. İlkbaharda sular yükselince geçtiğimiz yol suların altında kalıyormuş.
       Kovancık'ta doğruca köy odasına gidiyoruz. Muhtar Müslim Zat, iki yana serilmiş yer döşeklerinin en sonunda pijamalarıyla yatar vaziyette görev yapıyor.
       Yöreye özgü "hafif bir işkazası" geçirmiş. On ay önce evine girerken faili belli olmayacak şekilde kurşunlanmış. Sağ bacağına dört kurşun isabet etmiş.
       Olayın üzerine gidilmemiş, eğer fail bulunursa "kan davası" çıkması kuvvetle muhtemel olabilirmiş.
       * * *
       Şener Şen, muhtarın yaslandığı yastığın öbür yanına çöküyor. Kovancık üzümleri geliyor ki, daha yemeden kokusunu alıyorsunuz.
       Eşkiya'nın çekiminden bu yana üç yıl geçmiş. Şener Şen, aradaki farkı en iyi gören oluyor:
       "Yahu muhtar sizde üç yıl önce pamuk var mıydı?"
       "Yoktu Şener Abi... İki yıldır ekiyoruz. İşte yavaş yavaş öğreniyoruz..."
       Kovancık'ı yalı haline getiren Baraj gölü sayesinde sulu tarımla tanışıyorlar köylüler. Toprak değerleniyor tabii... Ancak, muhtar nüfus artışındaki büyük başarının, toprağın "bölünür bütünlüğü" açısından negatif sonuçlar verdiğini söylüyor:
       "Göl pamuk getirdi. Ancak toprak bölüne bölüne ufaldı. Mesela benim 100 dönüm toprağım kaldı, dokuz çocuğum var. Her birine on dönüm kalacak."
       Sohbet koyulaşınca muhtar Müslüm Zat'ın iki karısı 18 çocuğu olan bir "zat - ı muhterem" olduğunu öğreniyoruz.
       Bölgede "doğal olarak" kızlar sayı hesabına gelmiyor!
       Bu sırada Kozancık köylülerinden biri "Eşkiya"ya dönüyor:
       "Şener Abi sende kaç çocuk var?"
       "Bir tane..."
       "Niye öyle abi?"
       "Valla çok mahcubum, burada kime sorsam 7 - 8 diyor!"
       * * *
       Kovancık, Eşkiya'nın çekimleri sırasında sinemaya doyduğu için olsa gerek, burada Şen'in sanatı üzerine fazla soru gelmiyor. Sosyal meseleler öne çıkıyor. Köylüler suyla birlikte hayatlarında meydana gelen değişikliklerin mutluluğundan kıvranıyorlar:
       "Göl geldi susuz kaldık!"
       "Nasıl olur?"
       "Köyün tek içme su kuyusu gölün altında kaldı. Şimdi arıtmasız olarak göl suyunu içiyoruz. İnşallah hasta olmayız!"
       Sonra da arıtılmış siyasi vaadlerden söz ediyorlar:
       "Bize arıtma tesisi yapacaklardı. 2.5 milyar ayrılmış, ama hala yapmadılar."
       * * *
       Kovancık'ta aldatılmaya hazır "saf köylü" tipinin çok ötesine geçenleri tanıyoruz. İmanı ahrete havele edip dünyaya mekan gözlükleriyle bakanları sanki "suçüstü" yakalamışlar:
       "Müslümanlıkta dünya malına tevessül etmeyeceksin diyorlar. Ama ne kadar şeyh, şıh varsa hepsi zengin!"
       Genel yapıysa, zincirleri kıracak enerjiden yoksun. Şeyhin zenginliğine ilişkin eleştiride bulunanlara karşı hemen Ortaçağ korkuları devreye giriyormuş:
       "Aman, sus çarpılırsın!"
       Bu karamsar anekdotları aktaranlar, yakın gelecek için fazla umutlu değiller:
       "Bu cahillikle nasıl mücadele edeceksin?"
       * * *
       Muhtarın yanından ayrılıp köy meydanına geliyoruz. Kovancıklılar Şener Şen'i çok özlemişler. Etrafımızda sevgi çemberi oluşturuyorlar. Köyün sular altında kalan bölümlerine uzaktan bakıyoruz. Anadolu'nun göbeğine deniz gelmiş. Kıyada sandallar bağlı. Göl Kovancık'ın kaderini değiştirmek istiyor. İnsanlar da buna hazır... Denizi geçip, derede boğulmak var ya, Kovancık'ta bu hissi yaşıyorsunuz. Köylüler derede boğulmamanın mücadelesini veriyorlar.

       Şanlıurfa zenginlikle kucaklaşmaya hazırlanıyor. Resmi rakamlar, bu bölgeyle ilgili yayınlarda hep "zenginlik" öne çıkartılıyor. Yatırımlar, kaldırımlar gırla gidiyor... Şanlıurfa GAP'ın başkenti oluyor. Kalkınma hızında rekor kırılıyor. Yatırımlar her gün daha da artıyor. Bunlar doğru. Yalnız küçük bir sorun var, sanki Urfalıların bundan haberi yok! Yukarıdaki fotoğrafta görülen kadınlar, sabah 06.30'da gelip Aşevi'nin önünde sıraya giriyorlar. Valiliğin dağıttığı üç çeşit yemek ve ilaçları "bedava" alabilmek için öğlene kadar bekliyorlar.
       "Niye sadece kadınlar?"
       Aşevinin erkek yöneticisi, erkekleri utandıracak bir gerekçe söylüyor:
       "Erkekler utanıyor abi!.."
       Haksız sayılmazlar.

       Şanlıurfa Olimpik Yüzme Havuzu tam 26 yıl önce açıldı. Her yıl sezon başında iki çocuk boğulunca kapatıldığı için Urfa'dan yüzücü çıkamadı. Bu yıl tesisin işletmesi Ali Can'a verildi. Allah'a şükür boğulan yok. Üstüne üstlük Malatya'da yapılan bölge yarışlarında Urfa şampiyonluk kazandı. Urfa yüzme takımı her sabah antrenman yapıyor. Havuz da artık kapatılmıyor.

       YARIN: VİRANŞEHİR'DE EŞKİYA BAYRAMI