The Others Bir diktatör yıkıldı

Bir diktatör yıkıldı

19.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ali H. YURTSEVER / VİYANA

Bir diktatör yıkıldı



15 yıldan beri "Kürt halkının kültürel hakları" için müdacedele ettiğini iddia eden PKK'nın bugüne kadar kullandığı tek silah şiddet..
Örgüt içinde de aynı silahı kullanan PKK'nın, bugün avrupada sokağa döktüğü yandaşlarının da tek bir merkezden yönlendirildiklerini de kimse inkar edemez.. Ancak, "hain, davaya ihanet eden kişi" damgasını yememek için işini gücünü bırakıp sokağa dökülen, Büyükelçilik binalarını işgal eden hatta kendisini ateşe veren bu insanların Kürt sorununun çözümüne zerre kadar katkıda bulunmadıkları da bir gerçek...
PKK militanlarının şu günlerdeki en önemli eylem merkezi Almanya.. Almanya aynı zamanda AB'nin dönem Başkanı.. Kürt sorununa çözüm reçetesi hazırlayacak bir konumda.. Ancak, Alman Başbakanı Schröder ve bir dönem Baader - Meinhof teröristlerinin avukatlığını yapmış İçişleri Bakanı Otto Schily'nin PKK militanlarına gösterdiği sert tepki, Almanya'nın da PKK'yı Kürtlerin "tek temsilcisi" olarak kabul etmediğinin açık kanıtı.
15 yıldan beri Stalinist bir yöntemle örgütü ayakta tutan APO'nun demir parmaklıklar arkasına çekilmesi örgütün dağılma sürecini de beraberinde getirdi. Şu anda sahnede "lider olarak" görülen Osman Öcalan'ın ise örgütü ayakta tutması beklenmiyor.
PKK'ın siyasi kanadı, ERNK tarafından örgütlenen, Avrupa'daki işgal ve ölüm orucu eylemlerine, avrupa güvenlik güçlerinin - Berlin'de dört kişinin ölmesinden sonra - daha fazla müsahama etmeyecekleri biliniyor.. Belki, yer yer korsan gösteriler, kundaklama veya sabotaj gibi eylemler olabilir ama PKK'nın butür eylemlerle kendi ipini çekeceği de bir gerçek..
Alman yazar Günther Wallraf'ın deyimiyle, "APO diktatörlüğünün" yıkılmasından sonra, bugüne dek şiddete başvurmamış, ılımlı Kürt örgütlerinin sahneye çıkması ve Kürt sorununu siyasi platformda gündeme getirmeleri bekleniyor.
Şiddet yanlısı olmayan bu örgütlerin başında ise Kemal Burkay'ın liderliğindeki Kürdistan Sosyalist Partisi geliyor.. Siyasi gözlemciler, bugüne kadar PKK'nın baskısı altında faaliyet gösteren ve eski DEP milletvekillerinin oluşturduğu, Sürgünde Kürt Parlamentosunun da kendisini PKK'dan kurtararak, "şiddet yanlısı olmayanlar" cephesinde yer alabileceğini belirtiyorlar.
Tabi en önemlisi ise Türkiye'nin Güneydoğudaki Kürt kökenli vatandaşlarına vereceği hizmetler, Kürt sorununu PKK'dan soyutlayarak demokratikleşme konusunda atacağı adımlar..
PKK'nın avrupa ülkelerinde üstlenmiş şiddet yanlısı militanları ile dağ kadrolarının elindeki silahı almanın reçetesi de Avrupa Birliğinin değil Türkiye'nin elinde.

Rusya planında başarılı olamadI

Cenk BAŞLAMIŞ - MOSKOVA

TERÖR örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanmasıyla önemli bir kozu kaybetmesine karşın Rusya'nın PKK kartını oynamaya devam etmesi bekleniyor.
Öcalan'ın ekim ayı başlarından Suriye'den ayrılmasından sonra sürekli devrede olan ve kendisine barınak sağlayan Rusya'nın asıl planı başarıya ulaşamadı. Moskova'nın amacı, Öcalan'ı, uzaktan kontrol edebileceği bir ülkeye yerleştirerek perde arkasından elindeki kozu oynamaya devam etmekti. Rusya böylece, Türkiye ile ilişkilerin kopmasını engelleyebileceğini hesaplıyordu. Rusya bu kaygıyla, çok ısrarcı davranmasına karşın Öcalan'ın siyası sığınma isteğini kabul etmedi. Moskova'nın, "hem PKK kozunu kurnaz bir şekilde oynamak, hem de Türkiye'ye aba altından sopa göstermek" olarak özetlenebilecek taktiği Öcalan'ın yakalanmasıyla amacına ulaşamadı. Üstelik, Öcalan sorununda perde arkasında kalmaya çalışan ve konuyla hiç bağlantısı yokmuş gibi davranan Rusya, bunda da başarılı olamadı. Rus basını bile, Moskova'nın Öcalan'a yardım ederek, " Türkiye'yi Çeçen sorununa karıştığı için cezalandırmaya çalıştığı" sonucuna vardı.
Öcalan'ın yakalanması bir anlamda Rusya'yı rahatlattı; çünkü, Türkiye ile PKK arasında sıkışıp kalan ve kararlı hareket edemeyen Moskova böylece açmazdan kurtulmuş oldu. Ancak, son bunalımın geride kalması, Rusya'nın PKK kartını oynamaktan vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Moskova Kürt sorununu" Türkiye'nin yumuşak karnı" olarak görüyor ve bölgesel etkinlik yarışında bu kartı her zaman oynayabileceğini düşünüyor. Bu konudaki en güncel örnekse, Ankara ile Moskova'nın, Azeri petrolünü taşıyacak boru hatlarını ele geçirme mücadelesi. Rusya, PKK kozunu elinde tutarak bu yarışta öne geçebileceğini hesaplıyor. PKK, Rusya'daki aşırı milliyetçilerle komünistlerin bakış açısıyla da hala önemli bir koz niteliği taşıyor. Öcalan'a Rusya'da siyasi sığınma hakkı verilmesini sağlamayamayan bu çevreler, kendisinin Kenya'da yakalanmasıyla da büyük öfkeye kapıldı. Bunun " intikam"ını almak için PKK'yı daha etkin bir şekilde desteklemeleri sürpriz olmayacak.

Reformlar için yeni bir açılım

Yasemin ÇONGAR - WASHINGTON
ÖCALAN'ın yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi, Clinton yönetiminde genel bir memnuniyet yaratırken, Kürt sorununun ve PKK'nın geleceği konularında ise iki ayrı görüşün belirmesine neden oldu.
ABD'de Ulusal Güvenlik Konseyi ile dışışleri ve savunma bakanlıklarının Türkiye ve bölgeyle ilgili yetkilileri, PKK liderinin yakalanmasının, Türkiye'de "gecikmiş" siyasi reformlar için "fırsat" oluşturduğunu, Ankara'nın Kürt sorunu konusunda demokratik diyalog başlatacağını umduklarını belirtiyorlar.
Ancak aynı çevrelerde, "reformların şimdi daha da güçleşebileceği" kaygısını ifade edenler de var. Bu görüş daha ziyade, PKK'nın geleceğine ilişkin beklentilerden kaynaklanıyor.
ABD'nin Kürt sorununu ve PKK'nın yapısını bilen yetkililerine göre, "Öcalan operasyonu, Türk devleti açısından büyük bir başarı, PKK açısından ise büyük bir yenilgi" oluşturuyor. Bu "yenilgi" duygusunun PKK üyelerini "daha da sertleşmeye itebileceği" ve örgütün ayakta olduğunu kanıtlamak için, şiddeti tırmandırma yoluna gidebilecekleri tahmini yapılıyor.
"Son gelişmeler, PKK'nın yeni yeni gündeme gelen silah bırakma eğilimini ortadan kaldıracaktır" diyen bir yetkili, Ankara'nın tutumunun da PKK'nın yeni politikasını etkileyebileceğini vurguladı. Bu yetkiliye göre, Türk hükümeti Kürt kökenli vatandaşlarına "daha fazla ifade ve örgütlenme özgürlüğü, kültürel kimliklerini açıkça dışarıya vurma ve dillerini kullanma, Kürtçe radyo - televizyon hakkı vb." gibi açılımlar sağlarsa, PKK'nın "destek yitirme süreci" hızlanabilir.
Ankara'nın "reformlara isteksiz" davranmasının ise, hem "PKK'nın tabanını tutmasına, hem de bu tabanı daha fazla şiddete yöneltmesine ortam hazırlayabileceği" uyarısı yapılıyor.
Washington'a göre, "Ankara demokratikleşmeye sahip çıktığı ölçüde, PKK'nın şansını azaltacak ve Türk devletinin uluslararası konumunu iyileştirecek."

Fransa, diyalogla çözümden yana

Mine G. KIRIKKANAT
FRANSA'da resmi ve egemen görüş, PKK'nın terörist bir örgüt olduğu yolunda. Ve bu ülke, diğer Avrupalı benzerlerine oranla yaklaşık 100 bin kişilik Kürt kökenli göçmene olduğu kadar PKK bağlantılı dernek ve bireylere de daha hakim görünüyor. Ancak Fransa, Türkiye'de bir Kürt sorununun varlığını ve bu sorunu PKK'dan ayrı düşünmek gerektiği kanısında. Fransız devlet yetkililerinin, Türkiye'nin PKK'nın üstesinden geleceğinden kuşkusu yok.
Ancak bu yolda, aslında hayranlık uyandıran Apo'nun ele geçirilmesinden ve PKK'nın ezilmesinden sonra, Türk hükümetinin Kürt sorununa mutlaka soğukkanlı yaklaşarak PKK ile olmasa bile diyalog yoluyla etnik bir çatışmaya neden olabilecek taraf keskinleşmelerini gidermek için çaba harcaması gerektiğini düşünüyor.

AB, baskı hazırlığında

Güven ÖZALP - BRÜKSEL
ÖCALAN'ın yakalanıp Türkiye'ye getirilmesiyle savaş alanına dönen Avrupa tam bir çıkmazda. Son gelişmeler, uluslararası platformda her konuda ağırlığını koymaya çalışan Avrupa Birliği'nin (AB), takındığı dayanışma görüntüsü içinde ne kadar etkisiz ve 'bireysel' hareket ettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Öcalan'ın İtalya'da yakalandığı ilk günlerde Kürt sorununu AB'nin sorunu olarak gören ve Türkiye'ye baskı artırma eğilimine giren 15'ler geçen her gün 'patlamaya hazır bomba' olarak değerlendirdikleri Öcalan davasına bulaşmamak için olmadık manevralar yaptılar. Önce konuyu İtalya'nın sorunu olarak görmeye başladılar. Almanya, Interpol'ün kırmızı bültenine rağmen iç düzeninin bozulacağı gerekçesiyle Öcalan'ı istemedi. Ama şimdi şiddetin pençesine düşen bir konumda.
Yunanistan'ın kendi halkı ve basını tarafından nitelendiği gibi içine düştüğü 'utanç verici' durum ise AB'nin kabusu haline gelmiş durumda. Birlik çatısı altında defalarca PKK'ya destek vermediğini açıklayan Atina'yla dayanışma içinde olan diğer ülkeler şimdilik bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
Bugün gelinen aşama, Avrupa açısından tam bir fiyasko olarak değerlendiriliyor. Öcalan konusu bir bumerang gibi Avrupa'ya döndü. Üye ülkelerde yaşanan sorunlar bir bakıma AB'nin bugüne kadar izlediği yanlış politikaların da yansıması durumunda.
Şimdi de AB ortak bir dille Türkiye'ye yeni bir baskı uygulama hazırlığında. Üç unsurdan oluşan bu girişim adil yargılama, gözlemci kabulü ve idam cezası uygulanmaması konusunda yoğunlaşıyor. AB daha şimdiden bu konularda tatmin edici uygulamaların olmaması halinde Türkiye - AB ilişkilerinin tehlikeye girebileceği sinyalini vermekten de geri kalmıyor.
AB platformunda Ankara'nın başını ağrıtabilecek ilk girişimin hafta başında Lüksemburg'da yapılacak Dışişleri Bakanlığı toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor. Resmi gündemde olmadığı ifade edilse de bu toplantıdan Öcalan konusunda yeni bir 'ortak' bildiri çıkması olasılığı oldukça yüksek.


"Batı" uykudan yeni uyanıyor

Zafer ARAPKİRLİ - LONDRA
AVRUPA ülkelerinin, Türkiye'deki Kürt sorununa ve PKK örgütüne yaklaşımları ve bu olayda hem Kürtler'e hem de Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı takındıkları tavırda yaşanan çelişkiler, bir kez daha su yüzüne çıktı. Türkiye'den kaçarak Batıya, bu arada Britanya'ya mülteci olarak sığınan Kürtler'in bu ülkelerdeki örgütlenmelerini, hafife alan hatta (MED - TV örneğindeki gibi) alttan alta yüreklendiren Avrupalılar, son olayda (Yunan elçiliklerine baskınlar) olduğu gibi bizzat Avrupalıların hedef alınmasına çok şaşırdılar.
Bugüne kadar Türk büyükelçilikleri ve konsoloslukları, Türk Hava Yolları büroları, turizm ofisleri, Türk Bankaları, Türklere ait işyerlerini hedef alan ve "barışçıl eylemci" muamelesi gören kişilerin bu kez Yunanistan ve İsrail gibi ülkelere yönelmesi, hem Batılı hükümetler hem de basın için bir "Sabah oldu uyan yar" türküsü yerine geçiyor. Buna rağmen, Abdullah Öcalan'ın yakalanmasıyla gelişen olaylarda, basının hala "Türkiye, Öcalan'ın gözleri bağlı resimlerini niye gösteriyor. Niye adamı, Kenya'da yakalayıp tutukladı ? Türkiye, Kürtleri kışkırtmaya mı çalışıyor ?" tavrını alması, komik kaçıyor.
Türkiye'ye yönelik suçlamaların odağında yeralan "Adil yargılama olabilir mi?" sorusuna, (yüzlerce örnekten dolayı) Türkiye'de bile çoğu kimsenin kesin bir yanıt veremiyor olması da, tabii ki çanak tutuyor. Bu konuyu kiminle konuşsanız, karşınıza "Metin Göktepe davası, Susurluk dosyası, HADEP - DEP - HEP davaları" çıkarılıyor. Ölüm cezasının kaldırılması konusu ise "sağır kulaklara" hitabeden bir çağrı olarak kaldığı sürece de, Öcalan konusunda Batı'nın "Adamı, intikam duygularıyla asacaklar" önyargısını körüklemekten öteye gidemiyor.