The Others Buna hakkınız yok!

Buna hakkınız yok!

17.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Buna hakkınız yok!

Buna hakkınız yok

Prof.Afife Batur İstanbul'a üçüncü köprü projesine ateş püskürüyor

Sunuş:İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi, mimarlık tarihi ve restorasyon uzmanı Prof.Dr.Afife Butar öfkeli; İstanbul'a üçüncü Boğaz köprüsü için "Mutlaka karşı çıkılacaktır" diyor. İTÜ'nün rapor hazırladığını, üniversiteler arası ortak bir deklarasyon çıkabileceğini söylüyor. Gerekirse sivil itaatsizlik ve direnişten yana. Ama İstanbul için karamsar: kent kültürünün tarihle bağlantılarını savunanların, rant lobileri karşısında zayıf kaldığını; korumayla görevli kurumların da tamamen bu lobilerin etkisinde olduğunu; motorlu taşıt araçları lobisinin toplu ulaşımcılardan daha etkin olduğunu düşünüyor. "Kent mutlaka bir kültür yaratır" diyor; "Ama o kültür eski İstanbul'la bağlantılı olur mu, o kuşkulu." İstanbulluların bu tarihle ve kentleriyle övünmeleri için Dünya Kenti İstanbul sergisinin küratörlüğünü yaptı. Halen Destek Milli Reasürans Galerisi'nin davetiyle Anıtkabir'in mimarı tarihini yansıtan bir Atatürk sergisi hazırlıyor. İstanbul tarihinin en önemli yabancı mimarlarından D'Aronco üzerine kitabı ise yılbaşında yayınlanacak. Refahyol döneminde uzaklaştırıldığı İstanbul 3 numaralı Koruma Kurulu'na mahkeme kararıyla geri döndü. Prof. Batur'la, köprüye karşı savunduğu tüp geçit seçeneğini ve İstanbul'un giderek kararan geleceğini konuştuk.


*Üçüncü Boğaz köprüsü planlandığı gibi yapılırsa, Yıldız Parkı elden gidiyor mu?
O korkunç bir şey. Barbaros Bulvarı zaten Yıldız Sarayı'nı mahvetti, ortadan yarıp geçti, şimdi büsbütün tarihten silecekler. Biz o zaman çıldırıyorduk. kenti ortasından traş edip geçmiş bir yoldur o. Bugün sadece birinci köprünün trafiğini bile kaldırmıyor. Yapılacak üçücü köprünün trafiği hangi bağlantı yollarıyla sağalanacak? Korkunç bir istimlak olur ve o bölgede kalabilen her şeyi silip süpürür. Kimsenin bu kente bu kadar kötülük etmeye hakkı yok.
*Üçüncü köprü muazzam yüksek viyadük bağlantılarıyla, birincinin hemen yanından geçecek. Akla yatkın bir güzergah mı?
Hayır, değil. Başka ülkelerde olsa, Yüksek Planlama Kurulu böyle bir karar vermeden önce bütün verileri toplar. Bu veriler arasında tarihi çevre raporunun da olması lazım. Var mı ellerinde böyle bir rapor? Yapılacak köprünün kentin tarihi yapısına zarar vermeyeceğine dair? Sanmıyorum. Hiç bir üniversite böyle bir çalışma yapmadı. Böyle bir rapor olmadan Yüksek Planlama Kurulu ne hakla ve neye dayanarak böyle bir karar veriyor? Burası babalarının çiftliği değil ki! Kusura bakmayın, çok kızdığım için böyle kötü sözcüklerle konuşuyorum.
*Kuzguncuk - Ortaköy hattı varolan bağlantı yollarından yararlanmak için kullanılıyor galiba. Bunu mantıklı buluyor musunuz?
Hayır, bulmuyorum. Tarihi dokusunu birazcık korumuş bir Kuzguncuk vardı, o da gidecek elimizden. Ayrıca, ben şundan eminim, arşivler aranırsa bulunacaktır, Anıtlar Kurulu'nun, yani doğal ve kültürel varlıkları koruma kurulununun, böyle bir çevre yolu düzenlemesinin kendi bölgesi içerisinde yapılamayacağına dair bir kararı vardır. O karar ne oldu? Hiçe mi sayacak devlet kendi kurulunun kararını? Planlama ilkelerine dahi uymuyorlar. Ama ben inanıyorum ki, yasal süreçlerde bu proje mutlaka tıkanacaktır.
*Peki sizin önerdiğiniz alternatif nedir?
Tüp geçit ve toplu ulaşım. İstanbul'u toplu ulaşıma kaydırmak zorunlu. Zaten köklü çözüm için, İstanbul'un bütün geniş havzasıyla, Türkiye'de kapladığı yerin önce bir planlanması lazım, sonra o planlamanın bir alt dalı olarak ulaşımın ele alınması gerekiyor. Bunu yaparken de, iki temel ilke ya da değişmez verinin önkabulü sözkonusu.
*Nedir bunlar?
Birincisi, denizlerle ayrılmış yarımadalardan oluşan İstanbul'un kesintisiz ulaşım ağı açısından güçlük dolu bir coğrafyası var. İkincisi ise, İstanbul bir dünya kenti geçmişine sahip. Herhangi bir ulaşım altyapısı, birbirinin yerini almış kültür katmanlarının hassas ve dokunulması çok sakıncalı zemini üzerinde yapılacak. Çok zor bir çalışma, bunu kabul etmek lazım. Onun için, bugünkü köprü önerileri en kestirme çözüm. Oysa İstanbul gibi bir dünya kenti bence bu kadar kestirme çözümleri hak etmiyor. Çok daha inceltilmiş, kente en az zarar verecek çözümler lazım. Dünyanın hiçbir büyük tarihi kentinde böyle kentin ortasından otoyol geçmez. Roma'nın ortasından geçen otoyol gördünüz mü?
*Var mı peki böyle inceltilmiş çözüm örnekleri?
Bizim 1986'da yaptığımız İTÜ döner sermaye projesi var. Ulaştırma Bakanlığı'nın finanse ettiği İstanbul Metro ve Raylı Tünel Ön Projesi hazırlamıştık. Boğaziçi tüp demiryolu geçişi projesinin kültürel miras üzerindeki etkilerini de ben inceledim. Mimari analiz grubunun başındaydım. Çevre ve trafik mühendisleri de vardı. İstanbul'un ulaşım sorununu global şekilde ele alan bir çalışmaydı.
*Ne çıktı ortaya?
İstanbul'un tarihine ve coğarafyasına en az müdahalenin, dikkatle hazırlanmış bir yeraltı ağı ile sağlanabileceği, en iyi çözümün de mevcut sisteme eklemlenenen kuzey - güney ve doğu - batı metrosu ile Boğaziçi tüp demiryolu geçişi kombinasyonu olduğuna karar verildi.
*Güzergah neydi?
Yenikapı'dan başlayıp Unkapanı'ndan geçen ve Taksim'den Levent'e uzanan bir metro sistemi ve aynı sisteme bağlı olarak, yine Yenikapı'dan başlayarak tarihi yarımadayı batıdan doğuya zeminden katederek geçen ve Sarayburnu'ndan yine hiç su yüzüne çıkmadan tüp geçiş olarak Üsküdar'a ulaşan ve oradan da Selamiçeşme'de Anadolu demiryolu ağıyla birleşen bir proje öngörmüştük. Bunun için bir alan çalışması yaptık ve bütün muhtemel güzegahlar üzerindeki tarihi yapılar incelendi. On bir binden fazla yapı tespit edildi. Ayrıca zemindeki arkeolojik veriler de dikkate alınıyordu.
*Sizce mevcut iki köprü de mi yapılmamalıydı o zaman? Onlara da itiraz edilmişti, bakın ne güzel oldu deniliyor şimdi?
Hayır, hiç de güzel olmadı. İstanbul Boğazı 18. Yüzyıldan itibaren bu kentin bir uygarlık sahnesi haline gelmiş. Yalılar, saraylar, büyük yeşil alanlar var. 1950'lere kadar süren bu doku İstanbul'un ulaştığı uygarlık düzeyini sahneleyen bir mekan olmuş. Biz bu milletin neler yaratabileceğini o sahnede sergiliyorduk. Bugün o sahneden yoksunuz artık. O zaman neyimizi göstereceğiz? İngilizlerin ve Japonların yaptığı köprüleri gösteriyoruz onun yerine. Boğaz'daki o görüntüyü mahvettik. İstanbul'un sergilenecek bir şeysi kalmadı, Ayasofya ile Sultanahmet dışında. Bizim uygarlığımız bu kadar mı?
*Bu sadece köprülerin kabahati mi?
Tabii bir sürü başka talan var, ama en büyük operasyon köprülerde oldu. Boğaz'daki rant da o yüzden yükseldi, kibrit kutusu gibi apartmanlar Boğaz'ın üstüne bastırdı. Ve şehir kuzeye doğru gelişti. Bugün sarıyer, Beykoz ormanlarını niye sit alanı yaptık? Çünkü kent gidiyor kuzeye doğru. Ve bütün boğazı öldürmek üzere gidiyor. Üçüncü köprüyü yaparsanız, bir tane daha yapacaksınız. Üç, dördü getirecek, dört de beş'i getirir. Niye getirmesin? Birincisi yapılırken ikincisi düşünülüyor muydu?
*Alternatif hep yeraltı mıydı?
Bence yeraltıydı çünkü hem mevcut tarihi ve doğal dokuya dokunmuyordunuz hem de kitle ulaşımına hizmet ediyordunuz. Şimdi köprüler kitle ulaşımına değil, sizin benim gibi arabası olanlara hizmet ediyor.
*Yani iki köprü de yapılmamalı mıydı?
Birinci köprü olabilirdi, Boğazın hüviyetine bir hoşluk katmıştır, Asya ile Avrupayı birleştiren bir semboldür. Ben o zaman da karşı çıkmıştım gerçi, çünkü bugünleri görebiliyorduk.
*O zaman otuz yıl sonrasını görerek, 3. Köprü diye acele etmeyip toplum olarak bütün seçenekleri bir masaya yatırmak mümkün değil mi?
Evet tabii ki mümkün ama politikacılar bize masa bırakırlarsa. O masaya onlar oturuyorlar, bizim fikrimizi soran olmuyor. Bize her şey olup bittikten sonra hayır olmaz demek düşüyor. Tavrımızı hep negatif olmak zorunda. Doğan Kuban'ın bir sözü vardır, sürekli olumsuzlama bir aydın tavrı değildir der. Olumlu öneri getirmek lazım, ama bizim olumlu önerilerimizi kimse dinlemiyor. Sürekli reddetmek de sevimli bir rol değil.
*Devlet emrivaki yaparsa çare nedir? Sivil itaatsizlik kampanyası mı düzenlemeliyiz?
Evet ve bu sivil itaatsizlik yahut protestonun İstanbul üzerine genel bir düşünce platformu oluşturmasını isterim. Bu köprü taştırmasının hayırlı bir işlevi olmalı. İstanbul'un sorunlarını çözecek kurumsallaşmayı gündeme getirmeli. Sadece tüp geçiş önermek değil, o tüp geçişi nasıl örgütleyeceksiniz, İstanbul'a niçin gerçekten böyle bir yol gerekiyor, bu tartışılmalı ve burada medyaya büyük rol düşüyor. İnsanları kendi kentleri üzerinde düşünmeye ve çözüm üretecek kurumları oluşturmaya sevk etmesi lazım. Tıpkı bir zamanlar susurluk olayında olduğu gibi, sahip çıkmamız lazım, bu kadar sahipsiz olamayız.

*Boğazdan tüp geçit projelerinin uzun bir tarihçesi var mı?
İstanbul'un Asya ve Avrupa yakalarını bağlamak antik çağdan beri insanların düşü. 19. yüzyılın sonunda bu mümkün hale geldi. Nitekim Osmanlı hükümetine o dönede sunulmuş çok sayıda proje var; hem köprü projesi, hem de tüp geçiş projesi. Bir tanesi Hamidiye köprüsü diye, üzerinde cami motifleri olan çok tantanalı bir köprü önerisi. Bir başkası çelik asma bir köprü, ki 19. Yüzyıl asma köprülerinin en ilginç örneklerinden birisi. Ve bir tane daha var ki, o aynen bizim İTÜ'de döner sermaye projesi olarak yaptığımıza çok benzer bir metro öneriyor ve aynı şekilde Sarayburnu ile Üsküdar'ı bağlayan bir demiryolu tüp geçiş projesi gösteriyor. Bunu İstanbul sergisinde sergilemiştik.
*Neden reddedilmiş bu projeler?
Kesin bilmiyoruz. Büyük olasılıkla parasızlık nedeniyle. Halbuki o zaman yapılsaydı metro ve tüp geçit, İstanbul bugünkü kadar tahrip olmazdı. Ve bugünkü kadar maliyeti de olmazdı. İstanbul'u bu şekilde kesintisiz bağlamak ama tarihini zedelemeden bağlamak çok önemli bir şey. Bugün hızlı ve kesintisiz ulaşım çok haklı bir talep. Ama köprüyle değil. İstanbul metrosuz yaşaması mümkün olmayan bir kent.
*Ama metro çok geçikmiş bir proje ve çok ağır ilerliyor. Fırsatı büsbütün kaçırdık mı? İstanbul'u al baştan inşaat alanına mı çevireceğiz?
Biz bugün sadece metro inşaatı yüzünden değil, asıl o abuk subuk alt ve üst geçitlerden vakit kaybediyoruz. Kent içinde bu kadar çok alt ve üst geçit bir tek Amerika'da yapılıyor, o da tarihi olmayan şehirlerde. Bazı şeyler için İstanbul'a hiç benzemeyen kentleri de örnek almamak lazım. Asıl uygarlık, özgün çözüm üretmektir. Ama biz saray bahçesine otel yapmış milletiz. Köprü bile yaptık.
*Nereye?
Beylerbeyi Sarayının dibine. Orada ikinci setin üzerinde bir köşk vardır, bir de Sultan Abdülaziz'in atları için yapılmış küçük bir ahır binası. Gidin orada on dakika durun, bina camlarının nasıl zangırdadığını elinizle dokunarak hissedin. Cumhurbaşkanı Demirel birinci köprüyü en çok isteyen kişiydi, kendisi de mühendistir, gidip bu deneyimi yaşasın isterim. Sonra isterse beşinci köprüyü yapsın. Kendisine çok saygım var gerçekten, hepimiz için bir güvence adeta. Gitsin o kültürel kaybı görsün. Bu sekiz yıl kesintisiz eğitimle de telafi edilemeyecek bir kayıptır. Çünkü insanını içinde yaşadığı ortam çok önemli. İnsanları sağlıklı yapan, çevrenin kültürel sürekliliğidir. Bazı kentlerde ise hep yolunuzu kaybedersiniz çünkü özgün kimliklerini, referans noktalarını yitirmişlerdir. İstanbul öyle bir kent oluyor hızla. İnsan yaşadığı kente yabancılaşırsa, o zaman uyuşturucu da olur, trafik canavarı da. İnsanlar çıldırmaya başlar.
*Tüp için deprem sorunu yok mu?
Dünyada bunun mühendisliği ve teknolojisi var artık. Üstelik aynı tehlike hem köprü için geçerli, hem de İstanbul'da yaşadığımız her an için geçerli. İstanbul'da olası bir depremde 300 bin kişinin ölebileceği hesaplanıyor. Ben 1894 depremini çok iyi biliyorum, bütün restorasyon arşivlerini taradım. Kapalıçarşı tamamen yıkılmış. Kentin dünyayla bütün bağlantısı kesilmiş. Bugün kaç bina depreme dayanıklı? Tüp tünelin içinde olmak hiçbirşey farkettirmez.