Türk - Amerikan ilişkileri uzmanı Alan Makovsky ABD Başkanı'nın ziyaretini yorumluyor
Amerikan araştırma kuruluşlarından The Washington Institute'a bağlı Türkiye - ABD ilişkileri üzerine uzman bir Amerikalı siyaset bilimci olan Alan Makovsky, elektronik dergi Middle East Review of International Affairs'in Türkiye bölümü için Başkan Clinton'un Türkiye ziyaretini değerlendirdi. Makalenin çevirisini, biraz kısaltarak dikkatinize getiriyoruz.
Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini daha da geliştirmesinin engeli, iç sorunları. Kürt sorunu, ordunun rolü ve insan hakları sorunları nedeniyle Amerikalılar Türkiye'yi değerlerini tam olarak paylaşan bir ülke olarak görmüyor.
Başkan Bill Clinton'un 18 - 19 Kasım günleri yapılacak olan AGİT Zirvesi dolayısıyla Türkiye ziyareti, Türk - Amerikan ilişkileri bakımından tarihi önem taşıyor. Ziyaretin 15 - 17 Kasım arasındaki bölümü Türkiye ile ikili ilişkilere ayrılıyor. Clinton Türkiye'ye giden üçüncü ve TBMM'ye hitap eden ilk ABD Başkanı. Önem taşıyan bir gelişme beklenmiyor, ancak ziyaret son on yılda giderek yakınlaşan Türk - Amerikan ilişkilerini vurguluyor.
Clinton'ın TBMM konuşması, Türk - Amerikan ilişkileri üzerine bir ABD Başkanı'nın yaptığı ilk konuşma olacak. Diplomatik açıdan Clinton'un ikili ilişkiler gündeminde, değişmez konular, yani Kıbrıs, Türk - Yunan ilişkileri ve enerji konuları yer alacak. Bu konularda dramatik bir gelişme olması beklenmiyor, ancak Başkan'ın Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşmeleri yeniden başlatması olasılığı kuvvetli. Kıbrıs diplomasisinin kaplumbağa hızıyla ilerlediği dikkate alındığında, bu dikkate değer bir başarı olur. Ayrıca, son zamanlarda iyi bir havaya giren Türk - Yunan ilişkilerinin altını çizen bir olay gerçekleşebilir: AGİT toplantısında Türk Başbakanı Bülent Ecevit ile Yunan Başbakanı Kostas Simitis biraraya gelebilirler.
Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Türkmenistan, ülkelerinden geçerek Hazar Denizi enerji kaynaklarını Batı'ya taşıyacak petrol ve doğalgaz boru hatları inşa etme yükümlülüklerini teyid edecek anlaşmalar imzalayabilir. Bu, söz konusu projeleri destekleyen ABD açısından bir diplomatik başarı olarak görülebilir. Ancak, finansmanla ilgili bir anlaşma imzalanmayacak olması, boru hatlarının gerçekleşme olasılığının uzak olduğunu düşündürüyor. Bu arada, Türkiye'nin AGİT zirvesinden hemen sonra, ABD'nin resmileşmeyen muhalefetine rağmen, Rusya ile Kara Deniz'in altından uzanacak bir doğalgaz boru hattı anlaşması imzalamayı tasarlaması, projeleri gölgeliyor.
Türk - Amerikan ilişkileri son yıllarda gittikçe yakınlaştı. 1990'larda bütün diğer konulardan ziyade ABD'nin Irak politikası, Washington açısından Türkiye'ye hayati önem kazandırdı. Bağdat'ın bölgede yaşayan Kürt çoğunluğa karşı saldırı düzenlemesini caydırmak amacıyla ABD, güneydoğu Türkiye'deki İncirlik
hava üssü üzerinden kalkan uçaklarla Kuzey Irak üzerinde bir "uçuşa yasak bölge"yi denetliyor. Türkiye'nin bu harekata izin vermemesi, ABD'nin Saddam Hüseyin rejimini kuşatma çabalarına büyük bir darbe indirebilir. Bir ara bu olasılık ciddiydi, ama artık değil.
Türkiye ABD'ye sağladığı stratejik desteğin karşılığını fazlasıyla gördü. ABD, son on yıl içinde, en önemli üç stratejik hedefinde hemen hemen tek başına Ankara'nın yanında yer aldı: 1) ABD, PKK'nın bir "terör örgütü" olduğu görüşünü benimsedi; Türkiye'nin Kuzey Irak'a yaptığı operasyonları destekledi, Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye iadesi talebine arka çıktı ve Öcalan'ın Kenya'da yakalanmasına yardımcı olduğunu gizlemedi. 2) ABD Türkiye'nin 1995'te AB ile Gümrük Birliği anlaşması imzalamasına yardımcı oldu; Türkiye'nin AB'ye aday ve zamanla üye olmasını ısrarla destekledi ve Türkiye'nin "Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği"nden dışlanmasını önlemeye çalıştı. 3) Washington Hazar petrollerinin batıya Türkiye üzerinden taşınması projesini, Hazar petrol konsorsiyumu karşı olduğu halde canlı tuttu. Bu projenin bir olasılıkla gerçekleşmesi halinde, Türkiye'nin bölgesel önemi Rusya ve İran aleyhine olarak artacak.
Washington ve Ankara Türkiye'ye komşu bölgelerde çeşitli ortak çabalar içinde. Örneğin Türkiye NATO'nun Balkanlardaki operasyonlarına vargücüyle katıldı ve belki de ABD'nin 1994'teki Bosna krizinde daha kararlı bir tavır takınmasını sağladı.
Türkiye İsrail ile olağanüstü yakın ilişkiler geliştirdi. Türkiye'nin Yasir Arafat ile de yakın ilişkileri var. Bill Clinton'ın başkanlık döneminde Washington, Ankara'nın Rus saldırganlığının canlanabileceğine ilişkin kaygılarını kısmen paylaşır oldu.
Türk - Amerikan ilişkileri bugün Soğuk Savaş döneminde olduğundan daha olgun ve dengeli. 1990'lardaki ekonomik başarıları (yılda
yüzde 4 - 5 dolayındaki kakınma hızı) Türkiye'nin uluslararası konumunu güçlendirdi; geçen yıl yabancı yardımlar son buldu. Elbette, ikili ilişkilerde güvenlik konuları esas olmaya devam ediyor. Savunma donanımının yüzde 80'i Amerikan yapısı olan Türkiye, ABD silah sanayisinin önde gelen bir müşterisi.
İkili ilişkilerin koyulaşması Türk - Amerikan ilişkilerini zamanla ABD - Yunanistan ilişkilerinden bağımsızlaştırabilir. Bu Türkiye'nin uzun zamandır izlediği bir hedef. Clinton 8 Kasım'da yaptığı dış politika konuşmasında Yunanistan'dan saygıyla Balkanlar'da bir demokrasi ve istikrar unsuru olarak söz etti. Türkiye'yi ise 21. yüzyılda dünyayı şekillendirecek ülke olarak niteledi.
Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini daha da geliştirmesinin engeli, iç sorunları. İnsan hakları ihlalleriyle ilgili kaygılar silah satışlarını engelledi. Kürt sorunu, ordunun tayin edici rolü ve öteki insan hakları sorunları nedeniyle de Amerikalılar Türkiye'yi kendi değerlerini tam olarak paylaşan bir ülke olarak görmüyor. Başkan Clinton'un Türk parlamentosunda yapacağı konuşma, herşeyden çok insan hakları sorunlarına ne kadar değindiği açısından değerlendirilecek. Eğer Türkiye'nin duyarlılıklarını dikkate alır, ifade özgürlüğünü vurgular ve karmaşık din -
devlet ilişkilerine girmekten kaçınırsa, bu konuşma Türkiye'nin siyasal evrimi üzerinde etkili olabilir ve böylelikle iki ülke arasındaki "stratejik ortaklığı" güçlendirebilir.