The Others Deprem Richter'den önce de vardı

Deprem Richter'den önce de vardı

24.09.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Deprem Richter'den önce de vardı

Deprem Richterden önce de vardı


Türkiye'nin 1500 - 1800 arası deprem tarihini yazan Dr. Caroline Finkel


       Caroline Finkel, Osmanlı tarihi alanında doktorasını Londra Üniversitesi'nde yaptı. "Administration of Warfare - The Ottoman Campaigns in Hungary / Savaşın Yönetimi - Macaristan'a Osmanlı Seferleri: 1593 - 1606" başlıklı doktora tezi Viyana'da 1988'da basıldı. Londra Üniversitesi Imperial College'da 1986 - 94 arasında araştırma görevlisi olarak çalışan Dr. Finkel, aynı üniversiteden Prof. N.N. Ambraseys ile birlikte "The Seismicity of Turkey and Adjacent Areas: A Historical Review / Türkiye ve Komşu Bölgelerin Deprem tarihi: 1500 - 1800" adlı kitabı kaleme aldı (Eren Yayınları, İstanbul 1995). Türkiye'nin deprem tarihi üzerine çok sayıda makalesi olan Finkel ile son depremi konuştuk.

       * Profesör Ambraseys ile birlikte kaleme aldığınız kitap, bildiğim kadarıyla Türkiye'nin deprem tarihi alanında temel eser. Başka önemli kitap ve araştırmacılar var mı?
       Tarihte bu bölgede meydana gelen depremlerle ilgili kataloglar var. Biz de bunlardan yola çıktık, fakat çoğunlukla eleştirel ve dolayısıyla yararlı olmadıklarını gördük. Türkiye'nin deprem tarihiyle ilgili olarak iki çalışmaya, N. Pınar ile E. Lahn'ın (Türkiye Depremleri İzahlı Katalogu, 1952) ile Hüseyin Soysal ve diğerlerinin (Türkiye ve Çevresinin Tarihsel Deprem Katalogu: MÖ 200 - MS 1500, 1981) kitabına sık gönderme yapılır. Her ikisi de pek güvenilir olmayan kataloglara dayanır. Alıntılarında yanlışlar vardır. Depremlerin gözlemlenen etkileri üzerine pekaz şey içerir. Prof. Ambraseys bir sismoloji mühendisi. Ben de tarihçiyim. Birlikte depremlerin tarihine daha sağlıklı bir yaklaşım getirdiğimizi sanıyorum.
       Ne yazık ki çok malzeme topladığımız halde 19. yüzyıl deprem tarihini bitiremedik. Çünkü paramız kalmadı. Prof. Ambraseys'in başka bir tarihçiyle birlikte kaleme aldığı Türkiye'nin 200 - 1500 tarihleri arasındaki deprem tarihi ile ilgili kitap ise yakında yayımlanıyor.

Tarihin önemi

       * Deprem tarihçiliğinin önemi nerede?
       Tarihsel malzemeyi değerlendirmeksizin, depremleri kaydeden araçların ortaya çıkmasından önce vuku bulan depremlerin özellikleri ve yerleri hakkında bilgi edinemeyiz. Kuzeydoğu Akdeniz bölgesinde depremlerin aletlerle kaydedilmesine ancak geçen yüzyılın sonlarında başlandı. Richter doğmadan binlerce deprem oldu. Bir bölgede depremleri anlamak istiyorsanız önce tarih kayıtlarına bakmanız lazım.
       * Türkiye'deki depremlerle ilgili tarih kayıtları ne kadar eskiye gidiyor?
       Milattan öncesine uzanıyor. Bu kayıtlar, deprem sonrası vergi muafiyetlerine ilişkin kayıtlar ya da mezar taşları gibi kaynaklar. Eskiye gidildikçe kaynakların sayısı ve güvenilirliği azalıyor... 19. yüzyıl öncesine ilişkin kaynaklar, konutlardan çok tarihsel anıtların uğradığı hasara değiniyor.
       * Avrupalıların Türkiye'deki depremlerle ilgili kayıtlarının Osmanlı kayıtlarından daha iyi olduğunu söylüyorsunuz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
       1500 - 1800 dönemine ilişkin Osmanlı kayıtlarını araştırırken zorluklarla karşılaştık. Çünkü Osmanlıca kayıtların sayısının Avrupa dillerindeki, ayrıca imparatorluk dilleri olan Ermenice ve Rumca kayıtlara göre az olduğunu gördük.
       Bu kontrast kısmen depremler hakkında yazanların farklı amaçlarını yansıtıyor. Osmanlı bürokratları daha çok depremin stratejik ve mali yönleriyle ilgiliydi. Dolayısıyla örneğin 18. yüzyılda Bosna ve Sırbistan'la ilgili kayıtlar, görece sakin olan İran sınırı bölgelerine göre çok daha zengin.
       İstanbul'daki depremlerle ilgili kayıtlar tabii çok daha ayrıntılı. Ancak depremlerin etkileri konusunda kadı sicillerinden çıkarılabilecek çok bilgi var. Osmanlı arşivlerindeki deprem kayıtları, binaların uğradığı hasar ve onarımın maliyeti konusunda ayrıntılı bilgiler veriyor.
       Ancak Osmanlı kayıtlarının yabancı kaynaklarla desteklenmesi gerekiyor. Özellikle İstanbul'dan uzak yerler için. Avrupalı gezgin, diplomat ve misyonerlerin Osmanlılarla ilgili olarak yazdıkları hemen herşey Batı'da çok ilgi gördü. Özellikle şiddetli depremler gibi Avrupa ülkelerinde sık rastlanmayan doğa olayları konusunda yazdıkları... Onun için depremlerle ilgili çok şey yazıldı ve basıldı.
       Öteki önemli kaynaklar ise Rumca ve Ermenice dillerindeki Osmanlı kayıtları. Depremler kilise kayıtlarına sık sık geçiyordu. Örneğin 7 Ağustos 1646 tarihinde Van gölünün güneydoğusunda meydana gelen büyük depremle ilgili bilgiler tamamen Ermenice kaynaklara dayanıyor.
       * Jeolog ve jeofizikçiler depremlerin periyodisitesinin belirlenmesinde deprem tarihinin önemli bir yeri olduğunu söylüyorlar. Bu ne kadar doğru?
       Tarihsel kayıtların eleştirel bir incelemesi, depremlerin örüntüsünün belirlenmesine yardımcı oluyor. Tarihsel araştırmalar, bu yüzyılın deprem aktivitesinin tipik olduğuna karar verirseniz, büyük bir yanlış yapmış olacağınızı gösteriyor. Bunun iyi bir örneği Türk ve Arap plakalarının çatıştığı Güneydoğu Anadolu bölgesi. Bu bölge bu yüzyılda hayli hareketsiz ise de, daha önceki yüzyıllarda büyük depremlere sahne oldu ve gelecekte de olabilir.
       *Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi tarihi kayıtları depremlerin periyodu hakkında bir fikir veriyor mu?
       Bunu belirlemek sismolog ve jeologların işi. Ancak, bildiğim kadarıyla Marmara Havzası bakımından kritik olaylar, 10 Eylül 1509 ila 22 Mayıs ve 5 Ağustos 1766 tarihlerinde meydana gelen depremler. 250 yıl arayla vuku bulan bu depremlerde Kuzey Anadolu Fay Hattı, önce Bolu'dan Saros'a; sonra İzmit'ten Saros'a kadar kırıldı. Son depremle İzmit'in doğusundaki bölüm yeniden kırıldı. İzmit - Tekirdağ bölümünün fazla uzak olmayan bir gelecekte yeniden kırılması bekleniyor. Bütün bunlar Marmara Havzası'nda kabaca 250 yıllık aralarla büyük depremler olduğununu düşündürüyor.
       * Ankara 5. derece riskli bölgeler arasında gösteriliyor. Oysa 17 ağustos 1668'de Ankara'da büyük bir deprem olmuş. Bunun anlamı ne?
       1668 Ankara depremi Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerindeki en büyük depremlerden biriydi ve Bolu'dan Erzincan'a kadar uzanan alanı etkiledi. 1939 Erzincan depremine kadar bölgede büyük bir deprem faaliyeti görülmemiş olması, 1668 Ankara depreminin şiddeti hakkında bir fikir verebilir.
       Avrupa kaynaklarından öğrendiğimize göre, 15 Ağustos'ta öncü şok Ankara kalesine, evlere ve surlara hasar verdi. İki gün sonra başlayan sarsıntılarla kalenin bulunduğu tepeden aşağıya kayalar yuvarlandı. Yer yarıldı ve içinden sülfürlü alevler yükseldi. Bir kaynağa göre: "Kadın ve çocuklar ağlıyordu... erkeklerin içine düştüğü dehşet anlatılır gibi değildi. Herkes kenti boşaltarak dağlara, bahçelere, bağlara çekildi. Yalnızca kalenin Türk komutanı ve askerleri yerlerinde kaldılar."
       * İstanbul'da son büyük deprem 1894'te olmuş. Bu nasıl bir depremdi?
       1894 depremi Çatalca'dan Adapazarı'na kadar, İzmit Körfezi ekseninde ciddi hasara yol açtı. İstanbul'daki, Boğaz'da ve Adalar'daki birçok cami ve öteki tarihi bina zarar gördü. Merkez üssü Marmara Denizi idi, dolayısıyla verdiği zarar farklı oldu.
       Tarihi deliller Adapazarı - İzmit ekseninin deprem riski en yüksek bölge olduğunu gösteriyor. Bu bilindiği halde burada olacak depremlerin vereceği zararı asgariye indirecek önlemleri almamak canice bir ihmal olur.
       1894 depremi, 1509 ve 1766 depremleri kadar büyük değildi, ama yine de ciddi zarar verdi. Böyle bakıldığında, İstanbul'da yaklaşık yüz yılda bir ciddi bir deprem beklenebilir.
       * İzmir tarihinde büyük bir deprem var mı?
       İzmir'de en büyük değilse de en çok zarar veren deprem 10 Temmuz 1688'de oldu. Ölü sayısının yüksek olması çıkan yangınlardan kaynaklandı. Kentin bir bölümü denize kaydı. Bir Cizvit misyoner anılarında şunları yazdı: "Depremden ders alındı. Şehir yeniden inşa edilirken evlerin temelleri ve aşağı katları kagir yapıldı; üst bölümleri tahta çerçeveli tuğlalarla örüldü."
       İzmir'de 1654, 1690, 1739 ve 1778 tarihlerinde de ciddi zarara yol açan öteki depremler yaşandığını biliyoruz.

Basın affı kurbanıyım

       * Türkiye'nin deprem tarihini araştırırken karşılaşılan sorunlar neler?
       Osmanlı kaynaklarına ulaşmaktaki güçlük ve haritaların bulunmayışı. Türk kütüphaneleri ve arşivlerinden yararlanmak mütekabiliyet esasına göre serbest. Türk araştırmacılar Britanya kütüphaneleri ve arşivlerine serbestçe girebiliyorsa, benim de bir Britanya vatandaşı olarak Türk kütüphane ve arşivlerine girmeye hakkım var. Buna rağmen Topkapı Sarayı veya Süleymaniye kütüphanelerine girmek için 6 ay önceden başvuruda bulunmamız gerekiyor ve her zaman izin verilmiyor. Mütekabiliyet ilkesinin ihlali araştırmalarımızı programlamamızı çok zorlaştırıyor.
       Büyük haritalara "çok gizli" statüsü verilmesi, tarih kaynaklarında zikredilen yerlerin tespitini, yerlerin eski ve yeni isimlerinin karşılaştırılmasını güçleştiriyor.
       * Hürriyet gazetesinde Fatih Altaylı geçen yıl sonunda sizin "sözde tarihçi olduğunuzu, belge çaldığınız için Türk arşivlerine girmenizin yasaklandığını" yazdı. Bildiğim kadarıyla Altaylı hakkında tazminat davası açtınız. Sonra ne oldu?
       Altaylı çamur attı ve maalesef çamur da yapışmak eğilimi gösteriyor. Yabancı araştırmacıların izin almakta karşılaştığı güçlükler yanında bir de bununla uğraşmaya ihtiyacım yoktu.
       Savcılığın Altaylı hakkında kamu davası açmış olmasına müteşekkirim. Altaylı'nın yazdıkları tümüyle yalandı. Kanunlar insanları bu tür saldırılara karşı korumalı. Ne var ki, basın affının kurbanı oldum. Af yüzünden Altaylı hakkımda yazdığı yalanların hesabını vermeyecek. Ben ise zan altında olmaya devam edeceğim.
       "Sözde tarihçi" olduğum iddiasına gelince, son 18 yıldır yaptığım araştırmaların buna bir cevap olduğunu umarım.