The Others "Düşünceye engel yasaları kaldırın..."

"Düşünceye engel yasaları kaldırın..."

24.08.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Düşünceye engel yasaları kaldırın..."

Düşünceye engel yasaları kaldırın...

"Biz hükümetle diyaloğa çok değer veriyoruz. Ama yalnız iyi niyet yetmiyor. Düşünceyi suç sayan yasaların kaldırılması konusunda cesaret ve kararlılık gerekiyor. Hükümetten bunu bekliyoruz..."

- İHD 11 yaşında. Ama üzerindeki baskılar azalacağına artıyor. Neden?
- 11 yıldır sistematik saldırıyla karşı karşıyayız biz. Ama '90 sonrasında artan öldürümler ve kaybolmalarla bu baskı da giderek arttı evet.
- Baskının özellikle Gazi olaylarından sonra ve Çiller ile Refahyol döneminde arttığını söyleyebilir miyiz?
- Aynen böyle. Bu dönemde hukuk dışı örgütlenmelerin derinleşmesi ve daha önce insan hakları ihlallerinden sabıkalı olanların parlamentoya taşınarak ödüllendirip, cesaretlendirmesi bu gelişmeyi pekiştirdi. Öyle ki, insan haklarını korumakla yükümlü çok sayıda yüksek düzeyli bürokrat ya da polis şefi örneğin, ne kadar insan hakları ve özgürlüklerine yönelik hukuk dışı, keyfi uygulamaya giderlerse, o kadar ödüllendirileceklerini ve hatta İçişleri ya da Adalet Bakanlığı'na dek yükselebileceklerini düşünür oldular. Tabii tüm bunların yanı sıra, 1982 Anayasası da bu iklimi yarattı.
- Yedi dernek mi kapatıldı son iki ayda?
- Evet. İzmir, Konya, Malatya, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Balıkesir bürolarımız kapatıldı. 7 Temmuz'da Resmi Gazete'de yayımlanan uyum yasalarından yararlanarak İzmir, Konya ve Malatya derneklerinin yeniden açılmasını sağladık. Ama Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Balıkesir halen kapalı.

- Gerekçeler ne?
- Gerekçeler keyfi. Protokol olarak derneğe gelen bir gazete ya da dergiyi bulundurmak bile kapatılma gerekçesi olabilir. Ama bu planlı baskının en önemli halkasını İHD genel merkezini kapatmak amacıyla açılan davalar oluşturuyor. Akşener tarafından açılan ilk davayı, daha sonra DGM ve en son geçen hafta Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin açtığı davalar izledi. Genel merkezin tüzel kişiliği var. Kapatılırsa, 59 şube birden kapatılmış oluyor.
- Genel merkeze açılan davaların gerekçeleri ne?
- İlk davaya gerekçe olarak son kongremizde değiştirilen tüzükteki 5. madde gösteriliyor. DGM'nin açtığı davanın gerekçesi, 10 Aralık'ta kutladığımız "İnsan Hakları Haftası" nedeniyle yapılan konuşmalar. Her yıl o haftayı biz değişik başlıklar altında kutlarız. Bir yıl bu kişisel haklar olur; bir başka yıl siyasal ya da kültürel haklar. Geçen yılki haftayı "Barış Hakları"na adamış; siyaset ve medya dünyasından temsilciler çağırmıştık. DGM birbuçuk ay önce, aralarında benim de olduğum konuşmacılar hakkında dava açtı. Geçen hafta açılan son dava da merkez yürütme kurulu üyeleri hakkında. 8 Eylül'de ilk duruşması var. Çok sayıda uluslararası kuruluşun gözlemcilerinin duruşmaya gelmesi bekleniyor.
- İHD'nin hepten kapatılması mümkün mü sizce?
- Buna ihtimal vermek istemiyorum. 11 yıldır güvenirliğini ve inanırlığını koruyan, buna duyarlık gösteren, Türkiye'nin uluslararası platformlarda sorgulanması ve yargılanmasından kurtulmasını isteyen bir dernek İHD...

- Yani siz Türkiye'nin dışardaki aydınlık yüzü olmuş oluyorsunuz...
- Evet bakın 1993 yılında biz, İnsan Hakları Dünya Konferansı'na (NGO) enciyolar olarak katıldık. Hikmet Çetin de Dışişleri Bakanı olarak aynı konferansa katılmıştı. Kalkıp mesela bizimle övündü orada. "Bizim de bir İHD'miz var" şeklinde konuştu ve "İHD'nin geliştirilmesine, çoğaltılmasına çaba gösteriyoruz" dedi.
- Refahyol ve Çiller yıllarının kara bilançosundan sonra, Mesut Yılmaz hükümetinin insan haklarına bakışında değişiklik bekliyor musunuz?
- Perşembe günü Bakan Hikmet Sami Türk başkanlığında İnsan Hakları Koordinatörlüğü Üst Kurulu toplandı. Üst düzey hükümet temsilcileriyle, sivil toplum örgütlerini ilk kez bir araya getirmesi açısından önemli bir toplantıydı bu. İnsan haklarından sorumlu Devlet Bakanı Sami Türk ile Başbakanlık, Dışişleri, İçişleri, Adalet Bakanlığı müsteşarları yer aldı toplantıda. Sivil toplum örgütlerinden de İHD, Mazlum Der, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Ankara, İzmir, İstanbul baroları, Türk Tabipler Birliği katıldı. Bu sorunun cevabını ben o toplantıda verdim.
- Nasıl?
- Bizim için hükümetle diyalog önemli. Buna çok değer veriyoruz. Ama iyi niyet yetmiyor. Düşünceyi suç sayan yasaların kaldırılması konusunda cesaret ve kararlılık gerekiyor. Bunu söyledim. Toplantı Metin Göktepe davasının yapıldığı güne dek geldi. 589 gün sonra Göktepe'yi öldürmekten sanık 11 polisten 7'si nihayet ilk kez duruşmaya çıkartıldı. Fakat duruşmanın izlenmesi de bu arada ilk kez yasaklandı. Buna işaret ettim. Basın affı sayesinde Işık Yurtçu ve diğer 4 - 5 yazı işleri müdürünün dışarı çıkmış olması sevindirici ama yeterli değildir. Çünkü önemli olan yasaların değiştirilmesi. Işık Yurtçu dışarı çıkarken, yazar, sanatçı, hukukçu Eşber Yağmurdereli'nin 2019 yılına dek içeri alınması gündemde. Önümüzdeki hafta Avrupa İnsan Hakları Komisyonu geliyor Türkiye'ye. Bunları nasıl açıklayacaksınız dedim?

- Hükümet temsilcileri ne tepki verdi?
- Not aldılar...
- Başka?
- Yılmaz hükümetinin programında insan haklarına geniş yer veriliyor. Bu konuların sivil, demokratik, özgürlükçü çizgide ele alınacağı vurgulanıyor ama bakın geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanlığı insan hakları raporu elimize geçti mesela. Kamuoyuna henüz açıklanmadı rapor. Raporda çok dikkat çekici bir husus var. İnsan hakları ve demokrasi konusunda bir dizi iyi niyet öngörüsünün ardından deniyor ki: "Genelkurmay Başkanlığımız şu sırada düşünceyi suç sayan Terörle Mücadele Yasası ve konuyla ilgili diğer yasaların kaldırılması için ortamı uygun görmemektedir..." Perşembe günkü toplantıda ben bunun altını çizdim ve sordum: "Bu durumda üstün olan irade hangisidir? Meclis mi, Genelkurmay mı?"
- Bakan ve müsteşarların tepkisi ne oldu?
- Not aldılar.
- Mesut Yılmaz hükümetinden beklentilerinizde iyimser misiniz?
- Bu hükümet, demokratik ve özgürlükçü bir kimliğe sahip çıkmaktan çok AB'ye bağlı düzenlemeler yapmak konusunda kaygı taşıyor bence. Işık Yurtçu özgürlüğüne yasalarda yapılan bir değişiklik sayesinde değil, uluslararası gazetecilerin dayanışmasıyla kavuştu. Ama diğer arkadaşları içerde olduğu sürece yani düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, kuşatan yasalar varolduğu sürece Işık Yurtçu kendisini özgür hissetmeyecek asla.
- Düşünce ve ifade özgürlüğünün peyderpey bahsedilen bir lütuf değil, hak olması gerektiğini söylüyorsunuz kısaca.
- Elbette. Bakın şimdi DSP tarafından sunulacağı söylenen ve CHP'nin de desteklemesi beklenen bir çalışma var. 159, 311, 312 ve 8. maddenin hafifletilmesini içeren. Biliyorsunuz bunlar en çok hüküm giyilen noktalar. Bu çalışmanın gerçekleştirilmesi çok önemli. DSP için bu konu, insan hakları ve özgürlükler üzerinde söz sahibi olduğunu kanıtlamak açısından eline geçen son fırsat. Bunu yapamazsa, artık DSP'nin varlığını koruması söz konusu olamaz. Yalnız DSP için değil, ANAP, DTP için de aynı şey geçerli. Bu konuda geleceğe doğru adım atmayan partiler, demokratlıklarına artık kimseyi inandıramaz. Ekonomide iddialı olmalarına imkan yok. Birbiri ardına gelen zamlar artık otomatiğe bağlandı ama bazı şeyler de parayla değil. Düşüncenin suç olmaktan çıkarılması yarın bir komisyonun yapacağı ki - buna ilişkin şimdiye dek yapılmış onlarca rapor var - birkaç saatlik iş. Bari bunu yapsınlar.
- Onun için iyimser misiniz diye soruyorum? Bunu yapabilirler mi?
- Siyaseten değilim ama insan hakları açısından, bekleyelim görelim diyorum. Önyargıyla yaklaşmak istemiyorum.
- Neyi bekleyelim?
- Örneğin perşembe günkü toplantıda Hikmet Bakan Sami Türk bir söz verdi: "Türkiye'yi insan hakları konusunda gurur duyulacak ülkeye dönüştüreceğiz" dedi. Bunu kamuoyu önünde verilmiş bir söz olarak görüyorum ve düşünce özgürlüğü ve cezaevlerindeki düzenlemelerin en kısa sürede iyileştirilmesi konusunda hükümetin somut adımlar atmasını bekliyorum.

- Bu konulardaki taleplerinizin etkili olabilmesi için kamuoyu desteğine ihtiyacınız var. Ama kamuoyunda bu derneğin sorunlu bir imajı var. İmaj sorununun üstesinden nasıl geleceksiniz?
- Resmi çevreler ya da derin devlet İHD'ye ilişkin yanlış bir imaj uyandırdı maalesef kamuoyunda. Bu doğru değil. İnsan hakları kültürü ve standartlarını Türkiye'ye getiren ilk örgüt biziz... Geçen gün bakanla yaptığımız toplantıda bu konuya da değindim. Biliyor musunuz dedim, BM ve Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerde tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken minimum standart ve kuralları Türkiye'ye ilk getiren İHD'dir. Ve gene biliyor musunuz ki dedim, aydınlarla birlikte düşünceye özgürlük kampanyalarını ilk başlatan İHD'dir. Bosna - Hersek, Çeçenya'da insan hakları sorunlarını yerinde inceleyen ve uluslararası örgütlere bildiren İHD'dir. Kürt sorununun da barışçı yolla çözümü için çaba sarfediyoruz tabii. Çünkü bu, yalnız Kürt halkının değil tüm Türkiye'nin sorunu artık.
- Şimdi bir "barış treni" krizi yaşıyor Türkiye. Hareket edebilecek mi bu tren?
- Barış treni ile de güdülen amaç, Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümüne ilişkin uluslararası kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmekti. Barış trenini, "PKK destekçilerinin" treni olarak adlandıran Dışişleri ve İçişleri Bakanlığı açıklamalarını bu nedenle, talihsiz buluyorum. Dışişleri Bakanlığı başta Belçika olmak üzere trenin hareketi ve çeşitli ülkelerden geçişini engellemek amacıyla yoğun faaliyet içinde. Ama Paris Şartı'nda kabul edilen de bir madde var. "Şiddete dayalı olmayan toplumsal gösteriler izne bağlı değildir" diyor. Türkiye bu şartı kabul ediyor. Dolayısıyla trenin yasaklanması, Türkiye'yi uluslararası platformlarda zor duruma düşürecek bir konudur. Gezi ve seyahat özgürlükleri açısından 26 Ağustos'ta mutlaka hareket edecek tren. Nereye kadar giderse...

"Derin devlet İHD'ye ilişkin yanlış bir imaj uyandırdı kamuoyunda. O imaj gerçekleri yansıtmıyor. İnsan hakları kültürü ve standartlarını Türkiye'ye getiren biziz..."