The Others Ekonomide devlet gerekli

Ekonomide devlet gerekli

11.02.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ekonomide devlet gerekli

Ekonomide devlet gerekli


Batı ülkelerinde ekonomik ilişkileri esas olarak piyasa ve devlet belirlerken, bazı geç sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de kişisel ilişki ağları ekonomide önemli rol oynuyor. Prof. Dr. Ayşe Buğra, "Devlet - Piyasa Karşıtlığının Ötesinde" adlı son kitabında (İletişim Yayınları) bu konuyu inceliyor. Prof. Buğra'nın TESEV için yaptığı "Ekonomik Örgütlenmelerde İslam" başlıklı araştırmanın raporu da, Türk ekonomisindeki İslami sektörün üzerine kurulu olduğu ilişki ağlarını ve aralarındaki farklılaşmaları ele alıyor. Buğra ile son iki araştırması üzerine konuştuk.


       * Ekonomide "kişisel nitelikli ilişki ağları" ile neyi kastediyorsunuz?

       Kişisel nitelikli ilişkilerin en tipik örneği, aile içi ilişkiler. Bunun yanı sıra komşuluk ve hemşehrilik ilişkilerini, dini ve etnik cemaat ilişkilerini ve tabii mafya tipi örgütlenmelerdeki ilişkileri sayabiliriz. Bu ilişkiler, hukuki kurallara dayanmayan ve tarafların sosyal konumlarından kaynaklanan sorumluluk, güven ve dayanışma bağlarını içeriyor.
       Bence "Türkiye'nin düzeni"ni anlayabilmek için devlet müdahalesine ve piyasaya değil bu ilişki ağlarına bakmak lazım. Çünkü bunlar sürekli devletin ve piyasanın alanına sızmak, devleti devletlikten, piyasayı piyasalıktan çıkarmak eğiliminde.

       * Bu ağların ortaya çıkış biçimleri neler?

       Ben bu ilişkileri özellikle konut ve dayanıklı tüketim malları sektörüne bakarak inceledim. Bu iki sektör, Batı ekonomilerinin 20. yüzyıldaki gelişmesinde belki en önemli rolü oynadı. Devlet ya sosyal konut yaparak veya konut kredisi mevzuatını düzenleyerek vatandaşlarının başlarını sokacak bir yere sahip olmalarını sağladı. Batı'da dayanıklı tüketim malları sektörünün gelişmesi de, devletin istihdam ve gelirler yanısıra tüketici kredisi mevzuatını da düzenleyerek oynadığı role dayanıyor.
       Türkiye'de ise devlet bunların hiçbirini yapmadı. Konut sorunu gecekondulaşma yoluyle halledildi. İnsanlar kendilerinin olmayan araziye konut yaptılar, devlet de bu işgali imar aflarıyla onayladı. Bu yoldan ev sahibi olunabilmesi için de, bir dizi kuralsız ilişki devreye girdi. Önce aile ve hemşehri dayanışması, ondan sonra politik yetkililerle oy karşılığı tapu tahsis belgesi alma alışverişi, arkasından da gecekondu mafyasının ortaya çıkışı ve gecekondunun bu yoldan ticarileşmesi...

       * Kişisel ilişki ağları dayanıklı tüketim mallarında nasıl işledi?

       1994 yılına kadar tüketici kredisi alanında uzman kurumlar ortaya çıkamadığı için, sektör bayi teşkilatlanmasına dayanarak gelişti. Türkiye'deki bayi ağları çok özgün; üretici firma, bayi ve tüketici arasındaki karşılıklı sorumluluk ve güvene dayanan bir model.

       * Siyasal yozlaşmayı da bu kişisel ilişki ağlarına bağlıyorsunuz. Nasıl?

       Türkiye'de önce devletin kurallı müdahaleyle yapması gereken şeyi nasıl kişisel ilişki ağlarına bıraktığını görüyoruz. Sonra da bu ağların nasıl siyasete sızdığını... Buna devletin devletliğini yitirmesi ve cemaatleşmesi süreci de denilebilir.
       Son zamanlarda pek çok gelişme iktisatçısının ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların önemli bir sorun olarak üzerinde durdukları "devletin çöküşü" olgusu da bununla yakından ilgili bir olgu. Biz bunun ne derece vahim sonuçlar verebildiğini son deprem faciasında çok net bir şekilde gördük.
       Deprem bölgesinde bu derece çarpık bir yapılaşmaya izin verilmesi, sanayinin çok önemli bir kısmının deprem bölgesindeki çok verimli tarım arazileri üzerinde kurulması, fay hattında rafineri kurulabilmesi, hep devletin ekonomiye gerekli müdahaleleri yapmaması, cemaat mantığına teslim olmasının acıklı sonuçları.

       * Çözüm devletçilik mi?

       Devletçilikten ne kastettiğinize bağlı. Herkesin uyması gereken kuralları koyan, toplumun güçsüzlerini koruyan bir devlet gerekli. Kaçak yapılaşmayı engelleyen, ama piyasa koşullarında başını sokacak bir yer edinemeyen vatandaşına da "git sokakta yat" demeyen bir devlet...
       Türkiye'de devletçilikten durmadan söz edilir, ama istatistiklere baktığımızda devlet harcamalarının milli gelir içindeki payının bütün gelişmiş Avrupa ülkelerinden daha düşük olduğunu görüyoruz. Daha da önemlisi, sosyal harcamaların, yani eğitim, sağlık, işsizlik sigortası gibi harcamaların devlet harcamaları içindeki payının Batı ülkelerinin yarısından az olması.
       Yani Türkiye'de devlet, vatandaşlarının eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için yeterli destek sağlamıyor. Dolayısıyla bu destek ailenin ve hemşerilerin, dini ve etnik cemaatlerin desteğiyle veya mafya ilişkileri çerçevesinde sağlanıyor. Devletin boş bıraktığı alanları bunlar dolduruyor.

İslami sektör, ekonomide cemaatleşmenin parçası

       Ekonomik işlevler gören kişisel ilişki ağlarının oluşturulmasında, din önemli bir unsur olarak ortaya çıktı.
       * Kişisel ilişki ağları, Türk ekonomisindeki "İslami sektörü" nasıl açıklıyor?

       Kişisel ilişki ağları, biraraya getirdikleri birey ve kurumların ortak bir kültürü paylaşmaları ölçüsünde istikrarlı ve güçlü yapıya sahip olabiliyor. Bu bağlamda din, çok güçlü bir birleştirici öge olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla ekonomik işlevler gören kişisel ilişki ağlarının oluşturulmasında, din önemli bir unsur olarak ortaya çıkıyor.

       * Türkiye'deki "İslami sektör" niçin dallanıp budaklandı?
       Bu hem dünya ekonomisindeki son gelişmelerle, hem de 1980'den sonra Türk ekonomisinin dünyaya entegre oluşuyla ilgili. Liberalleşme ve dışa açılma Türkiye'de bir grup yeni iş adamının, özellikle küçük ve orta boy işletme sahiplerinin ortaya çıkıp güçlenmelerine yol açtı.
       Aynı dönemin politik gelişmeleri de, İslami kimliğin toplumda giderek görünür kılınmasına yol açan gelişmelerdi. Dolayısıyla bu yeni işadamları ekonomik hayata İslami bir kimlikle katıldılar ve bu kimlik, Türkiye'de zaten çok güçlü olan kişisel ilişki ağlarının İslam temelinde işlev görmeye başlamasına yol açtı.

       * Bir "İslam ekonomisi"nden söz edilebilir mi?
       Kuralları ve kurumlarıyla kapitalist ekonomiye gerçek bir alternatif oluşturan bir İslam ekonomisinden söz edilemez. Ama İslami ilişki ağlarının kurum ve kuralların yerini alabildikleri görülüyor. Finans sektöründe, Kombassan, Yimpaş ve Jet - Pa örneklerinde ortaya çıktığı gibi, bireysel tasarruflar, yasal güvence olmaksızın sadece güven temelinde mobilize edilebiliyor. İşçi - işveren ilişkilerinde, sosyal güvenlik ve toplu sözleşme ilişkilerinin dışında, İslami temele dayanan bir ilişki söz konusu olabiliyor.

       * MÜSİAD ne ölçüde "Müstakil" ne ölçüde "Müslüman"?
       MÜSİAD yönetimi adındaki "Müstakil"in "Müslüman"la karıştırılmasını, İslami dayanışma temeli oluşturulmasına yardım ettiği ölçüde sakıncalı bulmadı. Ama irticaya karşı cihad açıldığı dönemlerde, "Ne demek müslüman işadamları derneği, hepimiz müslüman değil miyiz!" dediler.

       * MÜSİAD Doğu Asya modelini savunduğu görülüyor. Neden?
       MÜSİAD'ın yayınlarında açık ifadeler var: Dünyanın merkezinin Uzak Asya'ya kaydığını; Uzak Asya ekonomilerinin başarısının da kültürel değerlerine bağlı kalmalarında yattığını anlatıyor ve bunun Türkiye'ye bir örnek oluşturması gerektiğini savunuyor.

       * Buna karşılık Hak - İş'in Avrupa'yı örnek alması neden?

       Başlangıç itibarıyla Hak - İş ile RP - FP arasındaki bağ, MÜSİAD ile RP - FP ilişkisinden çok daha açık görünüyor. Ancak 1980'lerin sonundan itibaren Hak - İş gerçek bir sendika olarak ortaya çıkıyor. İslami bir kimliği var, ama bu modern bir sendika olarak çalışmasını engellemiyor. İşçi - işveren ilişkileri konusunda da hiç öyle dayanışmacı bir İslami modeli benimser görünmüyor. Hele Uzak Asya modellerine hiç rağbet ettiği yok...
       MÜSİAD'la Hak-İş'in toplum projelerini karşılaştırdığınız zaman, sınıf denen şeyin hala önemli olduğunu, sınıf kimliğinin nasıl dinsel kimliğin önüne geçebileceğini çok açık görüyorsunuz.

       * Türkiye'de İslami ekonomik örgütlenmeler üzerine iki zıt yorum var. Biri, bunların bir din devleti projesinin parçası oldukları. Diğeri, dinsel cemaatlerin ekonomik faaliyetlere girmelerinin laikleşme sürecini ilerlettiği. Sizin yorumunuz ne?

       İki yoruma da katılmıyorum. İslami ekonomik örgütlenmelerin bir politik örgütlenmenin parçası oldukları söylenemez. Ama dinin stratejik bir kaynak olarak kullanılması, bireysel özgürlüklerin ve demokratikleşmenin önünde ciddi bir engel oluşturabilir. Eğer bir insanın ekonomik yaşamında ailesi, komşusu, mensup olduğu dini veya etnik cemaat çok önemliyse, o insanın özgür ve eşit bir vatandaş olarak davranması zorlaşır...
       Demokrasinin altyapısını hazırlayan unsurlardan biri de, kurumları ve kurallarıyla modern bir ekonomidir. Kişisel, bu arada İslami, ilişki ağlarının önemli rol oynadığı yerde ise başka tür bir ekonomik yapı söz konusu. Bunun değişmesi lazım.

"Esnek üretim" cemaatleşmeyi özendiriyor

       * Globalleşmenin getirdiği "esnek üretim"in kişisel ilişki ağlarını güçlendirdiğini söylüyorsunuz. Nedir bu "esnek üretim"?

       2. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda ekonomik faaliyet kitle üretimi ve tüketimine yönelikti. Üretime büyük ölçekli, bürokratik yönetim yapısına sahip işletmeler hakimdi. Gelişmiş ülkelerde refah devleti uygulamaları, sendikalar ve işveren kuruluşları çok önemliydi. Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde ise, korumacı ve müdahaleci devlet politikaları gündemdeydi.
       Oysa bugün, hem teknolojik gelişmenin niteliği hem de piyasa talebinin değişen yapısı, devlet müdahalesini ve çıkar örgütlerinin ekonomiyi kısıtlayan faaliyetlerini dışlıyor. Gündemde olan, küçük, yerel işletmeler, bunlar arasındaki işbirlikleri ve emek piyasasının katı sosyal güvenlik tedbirleri dışında, esnek bir biçimde örgütlenmesi.
       Bu dönüşüm içinde, vatandaşlık hakları yerine topluluk dayanışması önem kazanıyor. İş hayatında ve sanayi ilişkilerinde bir tür "aile modeli" ortaya çıkıyor. Sınıf politikalarının yerine kimlik politikaları geçiyor. Bu dönüşümle, kişisel ilişki ağlarının ekonomide oynadıkları rolün artması arasında bir bağ görülebilir.