The Others Modern esir ticareti

Modern esir ticareti

28.11.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Modern esir ticareti

Modern esir ticareti

Yoksul ülkelerden, zengin ülkelere yönelik "yasa dışı" insan trafiği mafya için silah kaçakçılığı ve uyuşturucu ticareti kadar karlı bir sektör haline geldi. İnsan kaçakçılığıyla ilgili gelişmeleri derleyen arkadaşımız Osman İkiz, konuyu yakından izleyen ülkelerin başında gelen İsveç'te Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Baltık ve Kuzey Ülkeleri Temsilcisi Hans Thoolen ile de konuştu.

İskenderiye'den denize açılan gemi Larnaka'ya doğru dümen kırdı. Larnaka'dan Doğu Asyalı yolcularını aldıktan sonra da rotasını Antakya'ya çevirdi. Bakımsız gemideki yolcular hiç de Akdeniz turuna çıkmış zengin turistlere benzemiyordu. Antakya'dan binen yolcular da yoksul görünümlü ancak diğerleri gibi 4 - 8 bin dolar arasında ücret ödemiş olan Doğu Asyalılardı. "Friendship" adlı Panama bandralı gemi Antakya'dan tekrar ilk hareket noktası olan İskenderiye limanına geldi; bir süre sonra da Malta'ya doğru hareket etti.
O sırada açık sularda "Yiohan" adlı bir başka gemi daha, dolaşmaktaydı. 12 Aralık 1996 sabahı iki gemi Güney Akdeniz'de buluştular. "Friendship"teki Sri Lanka, Hindistan ve Pakistanlı yolcuların tümü "Yiohan"a aktarıldı.
Akdeniz'de rotasını şaşırmış gibi dolaşıp duran "Yiohan" iki hafta sonra, Noel sabahı Malta açıklarına geldi. Mürettebat güneş doğmadan tüm yolcuları silah zoruyla 18 metre boyundaki tahta bir tekneye aktardı. Yolcuları boşalttıktan sonra uzaklaşmaya başlayan gemi, ani bir manevrayla geri döndü ve içinde 282 yolcunun bulunduğu tekneye çarparak batırdı. Biraz beklendikten sonra su üstünde kalmayı başaranlar tekrar gemiye alındı ve gemi Malta açıklarından ayrılıp, Yunanistan'ın güney ucundaki Ermioni limanına yanaştı. Kazadan sağ kurtulan 29 yolcu karaya çıkarıldı. Yolcular hastaneye kaldırılırken, Yunan polisi mürettebatı gözaltına aldı.
Buna benzer "kaza"lar Türk karasuları içinde de meydana gelmeye başladı. Türkiye'nin Batı kıyılarından, Yunanistan'a geçmek isterken batan teknelerde son yeri yıllarda boğulan Iraklı sayısı 160'ı geçti. Temmuz'da Karaburun açıklarında batan teknedekiler gibi, Ege'de can verenlerin çoğunluğunu Iraklı Türkmenler oluşturuyor.
Sayısız örneği olan bu olaylar, polis kayıtlarına "insan kaçakçılığı" olarak geçiyor. Uzmanlar mafyanın yönettiği bu sektörün, artık uluşturucu ve silah ticaretiyle birlikte dünyanın en karlı üç işinden biri haline geldiği, kaçakçıların kazançlarının milyar dolarla ifade edildiğini belirtmekte.
Bu çok karlı "sektör", üçüncü dünyada yoksulluk arttıkça gelişmekte. Yoksul ülkelerin açlık sınırında yaşayan insanları, aileden, hatta köyden bir kişinin zengin bir ülkeye kapağı atmasına yatırım gözüyle bakıyor. Örneğin Kuveyt'te 100 dolar maaşla bekçilik, Bangladeşli bir gencin rüyalarında gördüğü bir iş.
Yoksul ülkelerin insanları bu nedenle yakınlarından bir kişiyi zengin ülkelere gönderebilmek için aralarında para toplayıp kaçakçılara teslim ediyor. Ailenin ya da köyün "kurtarıcısı", kaçakçının elinde binbir türlü risk içinde Batı'nın yolunu tutuyor. Ege'de boğulmazsa, Baltık'ı geçebilirse, Cebelitarık'tan İspanya'ya sızabilirse, Uzakdoğulu kaçakçıların oyununa gelmezse, zengin ülkeye girebiliyor. Bundan sonra sıra iltica için başvuruya geliyor ve ardından da bekleme süresi başlıyor.
Ekonomik nedenlerden dolayı Batı'ya gidenler, iltica başvurusunda bulunurken ülkesinden siyasi nedenle kaçmak zorunda kaldığını ileri sürüyor. Yetkili kurumlar ileri sürülen gerekçenin doğru olup olmadığını araştırırken, devlet yardımı alan mülteci, ülkesindeki ailesine gönderebileceği kadar para da ayırabiliyor. Araştırma süresi bazen yıllarca vakit aldığından "yatırımın" karşılığı da fazlasıyla alınmış oluyor.
İnsan kaçakçılığı sektöründe "kredili hizmet" de yapılıyor. Yeterli parası olmayanlar kaçakçılara borçlanabiliyor. Hizmetten yararlananlar götürüldükleri ülkede devlet yardımı almaya, ya da gizli çalışmaya başladıktan sonra ellerine geçen parayla borçlarını ödüyor. Kredili hizmetin faturası daha yüksek. Ekonomik nedenle geldiği halde "siyasi iltica" süsü verdi diye ihbar edilme korkusu, ya da ülkesinde yakınlarına zarar gelir endişesiyle, kaçaklar adeta bir esir gibi kaçakçıların bütün şartlarına uymak zorunda kalıyor.
Bu nedenle faaliyete "Modern esir ticareti" deniyor.
İnsan kaçakçılığı yeni bir suç türü olduğundan, takibinde polis oldukça zorlanıyor. Yakalanan kaçakçılar "bu işi insani nedenlerle yaptım" diye kendini savunabiliyor. Bu gibi suçlara verilen cezalar da birkaç yılla sınırlı olduğundan kaçakçılara karşı etkili bir mücadele yürütülemiyor.

Sektörün "modern esir ticareti" diye alınmasının bir başka nedeni de, kendi iradeleriyle kaçakçılara teslim olanların yanı sıra, yüzbinlerce çocuk ve kadının satın alınarak ya da kandırılarak, fuhuş piyasasına sürülmek üzere başka ülkelere götürülmesi.
Çocuk fuhuşu piyasasında en hareketli bölge Uzakdoğu. Burma, Kamboçya ve Vietnam'da ailelerinden satın alınan ya da kaçırılan onbinlerce çocuk Tayland'da fuhuş evlerine satılıyor. Bangladeş ve Nepal'den kaçırılıp büyük Hint şehirlerinde fuhuş piyasasına sürülen çocukların sayısı ise Tayland'dakilerden de fazla. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, sadece Bombay ve Goa'daki Bangladeşli çocukların sayısı 10 binin üzerinde. Nepalli çocukların sayısı da 20 bin dolayında.
Hindistan'dan kaçırılan ya da ailelerinden satın alınan çocuklar Suudi Arabistan'a getirilip hac boyunca dilenci olarak çalıştırıldıktan sonra, sokağa terk ediliyor.
İnsan kaçakçıları Batı Avrupalı pedofillere Uzakdoğu'da çocuk pazarlarken, Batı Avrupa pazarına da kadınları sürüyor. Avrupa Birliği raporlarına göre kaçakçıların Batı Avrupa ülkeleri fuhuş sektöründe çalıştırdığı kadın sayısı 500 bin dolayında. Kaçakçılar, Uzakdoğu, Romanya, Rusya, Polonya ve Baltık ülkelerinden getirip fuhuş piyasasına sürdükleri kadınları, pasaportlarına el koyarak adeta esir gibi çalıştırmakta.
Deniz yoluyla yapılan kaçakçılıkta Yunanistan adalar nedeniyle ideal bir coğrafyaya sahip. Rusya'da ise denetim gevşek, rüşvet her kapıyı açıyor. Şu anda Moskova, Kiev, Minsk üçgeninde 1 milyona yakın mülteci beklemede.

* İnsan kaçakçılığında son yıllardaki artışı siz nasıl açıklıyorsunuz?
Bunun en önemli nedeni insanların gelip iltica başvurusunda bulunabilme olanağının zorlaştırılmış olması. Birçok ülke için vize gerekiyor. Yasal yollar o kadar kısıtlı ki, çoğu zaman tek alternatif olarak kaçak yol kalıyor.
Kaçak yolların denenmeye başlanmasıyla da işe mafya karıştı. Bu elbette onaylanacak bir gelişme değil. Ancak insanların güvenceli bir ülkeye ulaşmak için bu yolları denemekten başka seçenekleri de kalmadı gibi.
* Devletlerin iltica imkanlarını kısıtlayıcı kararlarından mafya mı karlı çıktı?
Evet, devletler önlem aldıkça kaçakçılar da fiyat artırıyor. Bunun sonucu olarak, siyasi ya da başka türlü baskılar nedeniyle kaçmak zorunda kalanlarla, ekonomik nedenler yüzünden ülkesinden ayrılmak isteyenler, kaçakçılara daha fazla ödeme yapmak zorunda kalıyorlar. Alınan önlemler kaçakçıları caydıracak etkinlikte değil.
Örneğin İsveç, mülteci getiren kaçakçıların gemilerine el koyuyor; ancak kaçakçılar bu defa ya hurda gemi kullanıyor, ya da kıyıya yanaşmadan, mültecileri lastik cankurtaran botlarıyla dalgaların arasına bırakıveriyor. Dolayısıyla İsveç'in almış olduğu önlem, kaçakçılığı önleyemediği gibi, mültecilerin can güvenliğini tehlikeye sokuyor.
Sınırdaki pasaport denetimi de kaçakçılığı önlemek için yeterli değil. Çünkü pasaportun da, vizenin de sahtesi düzenlenebiliyor. Mafya o kadar örgütlü ki, bazı ülkelerde emniyetten yüzlerce pasaport çalındığı oluyor. Yani alınan bütün önlemlere rağmen insan kaçakçılığı fiyatı artarak devam ediyor.
* Kaçakçılık trafiğinde Yunanistan ve Rusya'nın adı çok geçiyor...
Deniz yoluyla yapılan kaçakçılıkta Yunanistan adalar nedeniyle ideal bir coğrafyaya sahip. Rusya'da ise sınırlar yeni, denetim gevşek, ayrıca rüşvet her kapıyı açıyor. Onun için Ortadoğu'dan çıkanlar genellikle Rusya'da konaklıyor. Şu anda Moskova, Kiev, Minsk üçgeninde 1 milyona yakın mülteci beklemekte. Mültecilere rehberlik eden kişi genellikle kendi ülkesinden biri oluyor. Geçtikleri ülkelerde o bölgenin mafyasından hizmet satın alıyorlar.
* Vize uygulamasının sonuç vermediği söylenebilir mi?
Gerçek siyasi mülteciler için sonuç verdi elbette. Bulgaristan'dan kitlesel göçü Türkiye ancak vize ile durdurabildi. Bosna'dan Batı'ya akının önüne de öyle geçildi. Bunlar özel durumlar. Öte yandan kişi bir Batı ülkesinin kapısına dayanıp "iltica ediyorum" dedi mi, otomatikman bazı hakları doğuyor. Hakkında araştırma yapılırken bütün gereksinimleri karşılanıyor. Bu araştırma döneminde bile yoksul ülkeden gelen biri uzun süre geçinebileceği parayı biriktirebiliyor. Eğer iltica hakkı tanınmazsa devlet onun uçağa bindirip geri gönderiyor. Bunların sayısı çok fazla. İngiltere'de sadece geri gönderilen mültecileri taşıyarak yaşayan uçak şirketleri var.
* İnsan kaçakçılığı nasıl bitecek?
Yoksulluk kalkınca. Göç eskiden beri var. Batı'nın önceleri işgücüne gereksinimi vardı, onun için gelenlere kapılar açıktı. Aslında insan trafiğindeki yoğunluk aşağı yukarı aynı oranda sürüyor ama, iş piyasası doydu. Geçici önlem olarak kısa vadeli çalışma olanaklarından söz ediliyor, ancak ufukta bir şey gözükmüyor.