The Others Muhalefet boşluğu var

Muhalefet boşluğu var

16.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Muhalefet boşluğu var

Muhalefet boşluğu var

Muhalefet boşluğu var
       Fazilet Partisi Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Aydın Menderes, değerlendirmeleriyle, hatta kendi partisine yönelik eleştirileriyle dikkat çekmiş bir politikacı. 28 Şubat sürecinde de Refah Partisi'ni uyaran çizgi dışı sözleri oldu. Menderes'le Fazilet Partisi'nin siyasette nereye oturduğunu konuştuk.

       *Kamuoyunda FP'nin en ılımlı kişisi olarak tanınan Genel Başkan Recai Kutan'ın, "Nusayri - Aleviler sapıktır" sözlerini anlamak mümkün değil. Özellikle de inançlarla içli dışlı politika yapan bir partinin, bir inancı, bir grubu toptan sapık ilan etmesi nasıl izah edilebilir?
       Recai beyin amacı Aleviler için birşey söylemek değildi. Bu konuşma FP grubunda da şaşkınlık yarattı. Recai beye not şeklinde ikaz gitti. O da düzeltmeye çalıştı. Sadece trafikte kaza olmaz, siyasette de kaza olur. Maksatı aşan birşey olduğu kesin. Sayın Kutan'ın konuşmasındaki temel yanlış, insanları, devletleri, toplumları inançlarıyla, ideolojileriyle değerlendirmesidir. İnsanlar ideolojileriyle iyi veya kötü olmazlar. Şimdi Nüsayriler öyle de Hindulara, Budistlere ne diyeceğiz? Birşeyleri, birilerini yüceltmek ya da küçültmek için, din, inanç ve mezheplerine, ideolojilerine, siyasal görüşlerine bakmayı bir referans olmaktan çıkarmak lazım. Recai beyin de çıkarması lazım. Savunulacak bir tarafı yok bu sözlerin.
       *Recai beyin ağzından, "Bir Tayyip gider bin Tayyip gelir" sözü de çıktı. Tayyip bey hemen gözden çıkarıldı. FP, Tayyip beyi savunmadı yeterince...
       Recai bey partinin sorumluluğunu taşıyor. Kararı eleştirmiyor ama Tayyip beye verilen ceza içine de sinmiyor. Ancak, FP sürekli baskı ve denetim altında olduğu için, Recai bey içi kan ağlasa da, bu noktada doğacak tepkileri FP'ye angaje etmemek istiyor. Recai bey, Tayyip beyi gözden çıkarma yönüne gitmedi, destek verdi. Ancak verilecek desteği bu konjonktür içinde sınırlı tutmak gibi bir sorumluluğu da vardı.. Eğer Sayın Kutan değişik bir üslup kullansaydı, bazıları da çıkıp "Sokağa dökülmek için bahane arıyorlar" gibi yorumlar yapacaktı.
       *FP, 28 Şubat sürecinde, "haklılığı"nı pek fazla bağırmıyor. Sürekli kendini kontrol ediyor, küçülmeye çalışıyor. Kendisine yönelen eleştirilere inanmaya mı başladı? Yoksa konjonktür nedeniyle istemeye istemeye mi uyumlu davranıyor? Ortaya koyduğunuz sorular çok önemli. Bu sorulara şu anda kimsenin verebileceği kesin cevaplar yok. FP yeni bir partidir. FP'nin yeni bir parti olması, hukuki bir gerekçeden dolayı değildir. Bir bakıma bütün Refah Partililer için RP'nin kapatılması zararlı bir şey olmamıştır. Çünkü RP kendisini yenilemek zorundaydı. Bu kaçınılmaz siyasal gereklilikti. RP bu yenileşmeyi geçiktirebilirdi ama bunu yapmadan yoluna devam edemezdi. Yenileşme RP zemininde çok daha zor olabilirdi.
       Müsait şartlarda RP'nin söylemlerine geri dönmek mümkün olsa bile, FP bu söylemlerle kuçaklayacak büyük seçmen toplulukları bulamaz. Aslında Sayın Erbakan tedrici bir şekilde değişimi RP'de başlatmak istediğini söylemişti. Dünkü RP'ye mal edilen bir takım fotoğrafların ortaya çıkartılması yanlıştır, FP'nin en geleneksel seçmeni açısından bile bu böyledir.
       *FP, RP deneyinden ders almış gibi gözüküyor...
       Dünya çok büyük ölçüde değişiyor. Türkiye de değişiyor. Ancak küresellşme daha adil bir dünya doğurmadı. Ama küreselleşme bir olgudur. Siyasal kimliğimizin gereklerini değişen dünyada artık nasıl yerine getirebileceğiz? Ciddi olarak düşünmek lazım. Yoksa, gel geç bir konjonktürün alçaltıp yükselteceği bağlarla hiçbir siyasal parti kendisini doğru bir siyasal zemine oturtamaz. Sorun FP'nin yeniden kapatılıp kapatılmaması tehlikesinden ibaret değildir. FP, 50 yıldır dünyada yaşanmış değişmeleri değerlendirmeli ve topluma vermek istediklerini netleştirmelidir. Ne eski tür solculuk, ne sağcılık ne de muhafazakarlık kalmıştır. Reagan ve Thatcher da gitmiştir. 1980'lerin liberalizmi de Türkiye'de geçerli değildir. Bundan dolayı yeni bir Özal istesek de işimize yaramaz.
       FP'nin problemi hukuki bir problem değildir. Kurulu düzenle çatışıp çatışmamaktan ibaret bir sorun da değildir. FP kendini tanımlayacak bir zihni aktiviteyi ortaya koyduğu ölçüde kendisini netleştirecektir.
       *RP kapatıldığından beri FP'nin mesajları hep devlete yönelik. TÜSİAD'daki konuşmalar, sermayeyle daha içli dışlı görünmeye çalışmalar... Adil düzen mesajlarının bırakılması.. FP içinde barındırdığı, halka yönelik mesajları bütünüyle terk mi ediyor?
       Bence FP'nin mesajı, adresi doğrudan doğruya halk, seçmen olmalı. FP'nin yapması gereken, farklılıkları yok sayarak bir birliktelik aramak değil, bu farklılıkların bir bütünlük içerisinde varolmasını sağlayacak bir anlayışı, bunu sağlayacak demokrasiyi savunmak olmalı. FP, İstediklerini sırf kendi seçmeni için değil, herkes için istemeli. Çözümü demokraside, insan haklarında aramalı, dayatmacı olmamalı. Türkiye kendi karşısında böyle bir FP gördüğü zaman, hem daha fazla oy verecek, hem de ona karşı çok şiddetli davranmayacaktır.
       İnançlarımız, ideolojilerimiz ve hayat tarzlarımızı siyasetin bir çekişme konusu olmaktan çıkarmalıyız. FP bunu başardığı takdirde, Türkiye'de ciddi bir sol parti olmayacağına göre, sadece merkezle sınırlanmayan, çok yönlü bir siyasi parti noktasına gelir. Böylece bir boşluğu da doldurur.
       FP'nin en önemli politik seçeneklerinden birisi de toplumsal muhalefeti ortaya koyabilmesidir. Kendi kaderine terkedilmiş insanlar, itilip kakılanlar, devletin yüzüne bakmadıkları, karakola gidemeyenler, şikayet edemeyenler, arkası olmayan sessiz milyonların siyasi temsilcisi yok. DSP'den de CHP'den de FP'den de beklediğim bu kitlelerin temsilciliğini üstlenmeleridir. Sessiz kitleler camiye niye gitmiyorsun şeklinde bir ayrıma tabi tutulamaz. Türkiye'deki siyasi boşluk merkezde değildir. Türk siyasetinin eksikliği aklı başında ciddi bir sosyal muhalefetin olmayışıdır.
       *Daha önceki bir konuşmanızda RP için, "Sıkıştırıldığında daha sol görünüm kazanması gerekirken, eski ilkel reaksiyonlarına sarılıyor" dediniz. Bir sağ parti olmasına karşı çıktınız...
       Türkiye'de sessiz milyonların olduğunu ve bunların da bir partisinin olmadığını biliyoruz. Bu alanda bir boşluk var. Ben, Fazilet bu boşluğu doldurmalıdır diyorum. Ben de bilmiyorum, FP bunu yapabilir mi? Yaparsa ne kadar yapacaktır? Bunun için de FP, sertliklerini yumuşatmalıdır. Türkiye'de siyasetteki boşluk, merkezde, merkez sağda değildir. Temel boşluk, toplumsal muhalefet boşluğudur. Hatta biraz sözlerimde ileriye giderek FP sol parti olmalıdır bile dedim. FP, göç veren bölgelerle göç alan bölgelerin partisidir.
       *FP, bir merkez sağ partiye dönüşebilir mi?
       Merkez sağ, eski merkez sağ değil. Merkez sağı 1980'e kadar kolay tarif edebilirdik. Bugün, boş, sanal bir kavram haline geldi, bize yol göstemiyor bu kavram. Geride bıraktığımız 1950 - 1980 arasındaki 30 yılda merkez sağ hem kalkınmayı hem sosyal adeleti sağlamaya çalıştı. 1980'lerden itibaren bu siyaseti bıraktı. Bütün siyasi partiler toplantılarını beş yıldızlı otellerde yapıyor, bu utanılacak bir durum.
       *Siyasetin dışındaki yeni aktörler politikaya taşındığında, sistem bundan hiç hoşlanmıyor. FP, bu aktörleri temsile kalkıştığı zaman bir tepki alabilir mi?
       Çok can alıcı bir soru. Sistem irtica ağırlığını RP'nin üzerine atarak Refah'ı kıskıvrak ele geçirdi. Sistem denilen şeyden ben de pek fazla memnun değilim. Bir müziplik düşünüyorum, sistem hem memnun kalmayacağı birşeyle karşılaşsın hem de eli kolu bağlı kalsın diye...
       FP, bu ülkedeki her insanı fikri, inancı, hayat tarzı ne olursa olsun aynı hürmet ve merhametle kucaklamalıdır. Böyle midir, değil midir diye sorulabilir. FP, buna cevap vermelidir. Yaşadığımız sıkıntı farklılığımızı, renkliliğimizi kabul edememek. FP, ne kadar demokrasiye sahip çıkarsa, Türkiye o kadar demokratik ülke olur. Türkiye'de siyasetin kaderiyle FP'nin kaderi adeta yumak gibi birbirine girmiş durumda.
       Cumhuriyetin 75. yılındayız. Çağdaşlaşma diyoruz. Ama bugün çağ demek demokrasi demek. Türkiye bu demokratiklik düzeyiyle hiçbir zaman çağdaşlığı bulamaz. Demokratikleşmeden vazgeçmek demek, çağdaşlaşmayı rafa kaldırmak demektir. FP ne kadar kendini açarsa, Türkiye'nin önü de o ölçüde açılır.

       *FP, seçimlerden birinci parti olarak çıkarsa ne gibi gelişmeler bekliyorsunuz? Hükümet kurmasına izin verilir mi?
       FP, seçime girer ve birinci parti çıkarsa orada bir karşı duruş olmaz. Türkiye'yi demokrasi isteyenler istemeyenler, devleti koruyanlar korumayanlar gibi kategorilerde görmek istemiyorum. Bugün askerin, devletin Türkiye'nin iç politikasıyla ilgili birtakım kaygıları varsa, "bu onları ilgilendirmez" şeklindeki tavrı da benimsemiyorum.
       Türkiye'de ne yaparsanız yapın FP bir şekliyle olacaktır. FP'ye oy vermeyi düşünen beş kişiden bir kişi olacaktır. Yani, Türkiye'nin devleti, ordusu da olacak, FP'si de olacak. Yakın gelecekte, ne FP seçmeninin tercihlerinde önemli değişiklikler olabilir, ne de askerin, devletin temel tercihlerinde. Peki, ne olacak? Türkiye sürekli bu soğukluk, gerilimle mi yaşayacaktır? Herkes birbirinin nesinden huylanıyor, endişe ediyorsa, nesi ile sıkıntısı varsa açıklasın, biraraya gelip konuşsun. Gerekirse bir siyasal moratoryum ilan edilsin. Türkiye sürekli sıkıyönetim tehdidi, mahkemeler, savcı beyanları, MGK bildirileri ile idare edilemez. Biz böyle bir Türkiye istesek de, bunu toplumsal hayatın vazgeçilmez bir parçası haline dönüştüremeyiz. Normalizasyon sürecini başlatmakta ülkemizin bütün unsurlarıyla geç kaldık.
       *FP ne yapmalı bu normalizasyon için..
       Bir normalizasyon için FP ilk adımı atmalı. Ben FP'ye, "Herşeyi konuşmaya açık olduğumuzu ifade edelim" diyorum. Türkiye seçimlere kadar ne istediğini ortaya koyamazsa, bu seçimlerden sonra da istediği sonuçları, ne ise o, elde edemez. Türkiye'nin üretebileceği çok fazla çözüm yok, bu siyasi realitedir. FP birinci parti olur, hükümet kurar, kurmayabilir, başkaları kurabilir ama bir müdahale olmaz.
       *FP'yi seçimlere almama gibi bir eğilim doğabilir mi?
       Hayır, böyle bir eğilim olduğunu düşünmüyorum.
       *DYP, FP'den daha çok muhalefet ediyor. Parlamentonun açılışına katılmadı. Başörtüsü konusunda daha aktif. Tansu hanımın siyasi yönelimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
       Tansu hanım zaman zaman çok abartılı diyebileceğim sözleri ve eylemleri seçti. Sayın Çiller'in başörtüsünü savunması bunlara bir örnek olabilir. Ancak DYP 1995 seçimlerinden ve özellikle Refahyol hükümetinden itibaren kendisine belirli bir siyasal alan çizdi. FP olsun olmasın hiç önemli değil, ANAP'ın dindar seçmenle arasına az çok soğukluk girdi. ANAP, "rejimi, devleti kurtardım" dese bile, çifte standartsız demokrasiye gönül vermiş kitleler açısından çok başarılı bir performans ortaya koymamıştır. Buna mukabil DYP, ciddi bir siyasal proje inşa edilebilecek bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelle bir sonuca ulaşır mı bilemem. Ancak, DYP kendisini yeniden üretmek, tanımlamak durumundadır. ANAP ve DYP arasında potansiyel olarak, DYP daha fazla rekabet şansına sahip. DYP, potansiyelini doğru değerlendirdiği zaman da FP'den çok fazla oy alamaz ama siyaset maratonuna daha güçlü devam eder.