The Others Nazar boncuğu değil

Nazar boncuğu değil

15.07.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nazar boncuğu değil

Nazar boncuğu değil

       Bandrol zorunlu uygulama olsaydı, eminim sansürün kapısını açacaktı. Biz onun için isteğe bağlı olsun dedik. Eğer zorunlu yapılırsa karşı çıkarız.

       Sanmayın Kültür Bakanlığı'nın ilgisinin tek sebebi Türk yazarlarına aşkı. AB "kulağınızı çekerim" dedi. O sayede Türk yazarlarının onuru korunmuş oldu.

       Kitapları çok satan yazarlar "yeter artık" deyip ayaklanmasaydı, kitap korsanlarının yüzsüz yağmasına daha ne kadar seyirci kalacaktık? Bandrol uygulaması yazarları ve yayıncıları neden birbirine düşürdü? Kültür Bakanlığı bu işin altından kalkabilecek mi? Yazılı kültürümüz, yağma kültürümüze yenilecek mi? Telif yasasında bandrol zorunluyken, Yönetmelik'te isteğe bağlı olması çelişkisi nasıl aşılacak? Yazar Orhan Pamuk, yeni romanını bitirmek için inzivaya çekilmeyi bile erteleyerek katıldığı korsan kitapla mücadelenin iç yüzünü bir tek Milliyet'e anlattı.

       *Korsan kitabı önlemekte sizce en ideal çözüm ne olmalıydı?
       Yönetmeliği daha yeni yazılan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ilk hazırlandığı sırada Kültür Bakanlığı'ndan beni de aramışlardı, ama herhalde yasak savmak içindi çünkü hiç bir sözümü dikkate almadılar. İdeal ne olmalı, o zaman söylemiştim, bıçakla keser gibi halledilebilirdi sorun. Korsan kitabı yalnızca basmak değil, satmak da suç olmalı demiştim. Ama bunu yapmadılar.
       *Neden yapmadılar?
       Tezlerinin ne olduğunu bilmiyorum. Ama size bir başka ideali söyleyeyim. Bütün Türkiye ekonomisi, kitap sektörü de dahil olmak üzere, kayıtlı ekonomi haline gelirse, o zaman bandrole de, caydırıcı cezaya da gerek kalmaz, çünkü korsan sisteme nüfuz edemez. Ama yayın sanayisi baştan aşağı kayıt dışı ekonomi, kimse neresinden tutacağını bilemiyor. Herkes, aman allahım Maliye yayın sektörünün içine girerse, tuttuğu elinde kalır, biz buraları hiç kurcalamayalım düşüncesinde. Benim kitaplarımı basan iletişim Yayınevi, belki ancak yüzde 1'e girebilecek, her şeyi kayıtlı iki ya da üç yayınevinden birisi olduğu için ben de böyle rahat rahat konuşabiliyorum.
       *Siz ve çok satan başka yazarlar sonunda ayaklanmasaydınız ne olacaktı? Korsan kitabın ciddiyeti konusunda genel bir bilinç var mı Türkiye'de?
       Bana kalırsa ilk başta hiç kimsede olayın vahameti hakkında düşünce yoktu; ne yazık ki Kültür Bakanlığı memurları bile korsan kitap ile, kimi dürüst olmayan yayıncıların bastığı kaçak kitapları birbirine karıştırıyor. ikisi aynı kefeye kondu, ki çok ciddi bir hatadır bu. Korsan, yayınevlerinin yaptığı bir iş olarak görüldü ne yazık ki. Ve sonunda biz yazarların tahammülümüz kalmadı; ne yazar örgütleri bizi savunuyor, ne Bakanlık bizi savunuyor, ne kamuoyu bizi savunuyor, kamuoyu bizimle alay ediyor, korsanlar da kamuoyunun desteğini almış, ucuz kitap satıyorlar diye...
       *Bu ucuz kitap meselesi korkunç bir aldatmaca ve popülizm değil mi?
       Popülizm filan değil, düpedüz korsanların tezini kabul etmektir. Dünyanın her yerinde, hırsızlık yapan ben hırsızım, kötüyüm demez; banka soyduysa, banka sahibinin alçağın teki olduğunu söyler mutlaka; biz korsan kitaptan şikayet ettikçe pahalılığını gündeme getirenlerin tavrı, ırzına geçilmiş birine "Ne yapalım, toplumun cinsellik sorunları var" demeye benziyor. Dediğim gibi, sonunda çaresiz kendimiz örgütlendik, yan yana geldik ve bütün bu süreçte yazar arkadaşlarla aramızda oluşan dostluktan, dayanışmadan da son derece mutlu olduğumu söylemek istiyorum. Yaşar Kemal de bizimle, Yaşar Nuri Öztürk de bizimle birlikte hareket ediyor, bu bence çok önemli.
       *Ama şimdi bandrol uygulaması yazarları, yazar örgütlerini ve yayıncıları müthiş böldü, birbirine düşürmedi mi?
       Bandrolün başta zorunlu tutulması yüzünden yazarlarla yayıncılar arasında yapay bir sürtüşme oldu. Yapay şekilde bir "yazar milliyetçiliği" ve "yayıncı milliyetçiliği" çıktı. Bazı yazar arkadaşlardan "Görsün o zaman yayıncılar" gibi eğilimleri kendim gördüm; yayıncılardan da yazarlara karşı tatsız bir düşmanlık gördüm. İkisi de bence yanlış. Yazarlar ve yayıncılar arasında takımcılığa böyle kuvvetli bir eğilim olması beni üzdü; üzdü değil de, korkuttu.
       *Neden böyle bir düşmanlık var?
       Yazar - yayıncı çelişkisi her zaman vardı. Yazarlar sürekli olarak yayıncıdan şikayetçidir, fazla bastı diye, paramı vermedi diye, iyi reklam yapmadı diye. Yayıncılar da, sadece fazla baskıyla değil, irili ufaklı çeşitli yöntemlerle yazarları aldatırlar. Bu öfke bitmez, ama bu öfke bu problem sırasında çıkmamalıydı. Bir de kültürümüzdeki genel bir eğilim burada da kendini gösterdi. Yazarların birçoğu bile konuyu bilmiyor, ilgilenmemiş, açıp öğrenmeye zahmet etmiyor, ama yazar ve yayıncı milliyetçiliği ortaya çıkınca hemen bayrağı kaldırıp "Evet arkadaşlar, yaşasın arkadaşlar, ben ona daha sert çıkarım, bir tane vururum, karakolu görmez" diye kaba saba demeçler verebiliyor.
       *Sansür korkusu çok gerçek bir korku değil mi?
       Bakın, sorun bir noktada öyle bir yere geldi ki, Bakan zorunlu bandrol uygulamasında ısrarlıydı ve bu gerçekten haklı bir tutum değil, yanlış bir şeydi. Bugün zorunlu bandrol uyglaması olsa, diyelim ki Diyarbakır'da bir yayınevi Kürt folkloru üzerine kitap yayınlamak istiyor, eğer geçmişinde MHP olan bir kültür bakanı varsa karşısında, gitsin de bandrol izni alsın bakalım, asla alamaz. Bu yüzden zorunlu olmasına karşı çıktık. Ama karşı çıkanların hepsi de bu sebepten, aynı samimiyetle karşı çıkmadılar. Çünkü bunlar hayatlarını Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bürokrat tavlayıp kitaplarını okullara tavsiye ettirmekle geçirmiş insanlar, bir kere bile İsmail Beşikçi'nin kapısını çalmayı akıllarına bile getirmemiş insanlar.
       *Türkiye'deki derin çelişkileri ortaya çıkarmış olsa bile, bandroldeki sansür korkusu haklı değil mi?
       Bandrol zorunlu bir uygulama olsaydı, eminim sansürün kapısını açacaktı. Kültür Bakanı o tezinden vazgeçti. Türkiye'de kültür ve sanat denildiği vakit ilk dürtüsü "Acaba neyi yasaklayabilirim" diye düşünmek olan insanlar varoldukça, bandrol yasal zorunluk olduğu takdirde sansüre dönüşür, bundan benimle birlikte hareket eden yazar arkadaşlarımızın, hiç birimizin şüphesi yok. Biz bandrolün ihtiyari, yani isteğe bağlı olmasını istedik.
       *Ama yasada ihtiyari değil ki, sadece Bakan'ın çıkardığı yönetmelikte ihtiyari. Tehlike önlenmiş değil ki, buna rağmen neden destekliyorsunuz bandrolü?
       Bakın, mevcut yasanın ne kadar doğru ya da yanlış olduğuna girmek istemiyorum. Fikri Sağlar zamanında yasayı hazırlayan heyet bu işi yüzüne gözüne bulaştırmış belli ki. Bugüne kadar yönetmelik yazılmayışı bile bir acizlik. Eğer bandrol zorunlu hale gelirse ben de yazar arkadaşlarımla birlikte buna karşı çıkarım. Bakan'a da söyledik bunu.
       *Yani yasal zemin zayıf da olsa, başka çare görmediğiniz için mi bandrolü destekliyorsunuz?
       Evet, başka çare görmediğim için ben bandrolü istiyorum. Türkiye'de ekonomi kayıtlı olsaydı zaten bütün bunlara gerek kalmayacaktı. Ama işin çivisi o kadar çıkmış ki, sadece biz değiliz itiraz eden; sanmayın ki Kültür Bakanlığı'nın bu konuyla ilgilenmesinin sebebi Türk yazarlarına olan aşkı. Avrupa Birliği de itiraz etti. Bu ne parvasız devlet, yazarlarının böyle sömürülmesine izin veriyor, ama biz Oxford sözlüklerinin yağmalanmasına izin vermiyoruz, bizim yayınevlerinin kitapları Türkiye'de korsan satılıyor, çekerim kulağınızı dedi. Türk yazarlarına bugüne kadar aldırmayan T.C. devleti, Avrupa'ya ayıp oluyor diye korsanla mücadeleyi hızlandırdı. O sayede biz Türk yazarlarının şerefi, onuru, emeği korunmuş oldu! Bandrol dünyanın hiç bir yerinde yok, ben soruşturdum. 30 yıl önce İtalya'da bir dönem kullanılmış; Yunanistan'da mesela korsan kitabı gerileten şey, Avrupa'yla bütünleşme ve kayıtlı ekonomiye geçilmesi; yoksa bizdeki bu çivisi çıkmış ekonomide yazarların hakları daha yıllarca yağmalanır, Kültür Bakanlığı'nın bürokratları dönüp ilgilenmezler bile.
       *Sonunda mesaj ulaştı mı gereken yerlere?
       Kültür Bakanı İstemihan Talay bugüne kadar hiç bir bakanın yapmadığı kadar bizleri dinledi. Ben devletim, asarım keserim demedi. Konuyu geliştirdi. Bizim altı aydır söylediğimiz ihtiyari çözümü mevcut çözümler içinde en uygunu olarak denemeye karar verdi. Ama burada bir eleştiri de yapmak istiyorum. Bandrol uygulamasının bu haliyle de çok eksiği var. Bundan önce müzik ve video bandrollerinin neden başarısız olduğunu Bakanlığın araştırması lazım. Korsanlar paravan şirket kurup bandrol isteyebilirler. Dünyanın en harika hologramını da yapsanız, taklit edilebilir. Bu nedenle bence bandrol kıymetli kağıt sayılmalı.
       *Bandrolü Bakanlık yerine meslek kuruluşlarından oluşan bir özerk kurum mu vermeli?
       Şimdi, isteğe bağlı olunca sansür endişesi büyük ölçüde kalkıyor, ama bandrolleri meslek birliklerine devredip Bakanlık aradan çekilmeli, çünkü bakanlığın varlığı her zaman çeşitli öfkelerin, itirazların yahut etkileme çabalarının ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ben bir ara dostlar alışverişte görsün cinsinden bir bandrol uyglamasından korktum, hala da korkmaya devam ediyorum. Bandrolü korsanları uzak tutan bir nazar boncuğu, yahut vampiri uzak tutan sarımsak gibi sihirli bir araç zannedenler de var. Artık işin mizahi yanıyla da ilgileniyorum gördüğünüz gibi!
       *Sanırım yeni romanınız yayınlanınca nazar boncuğunun etkisini göreceğiz.
       Evet benim sonbaharda şükürler olsun ki romanım bitiyor, üzerinde 4 yıldır çalışıyorum, umarım sonbaharda yayınlanacak. Ama yalnız benim kitabım çıkmayacak, Türkiye'de çok satan birçok başka yazarın kitabı da çıkacak, ayrıca çok satan çeviri kitaplar da var. Son yıllarda korsan konusunda güçsüz kalmamızın sebeplerinden biri de çeviri kitapların çok satması ve bunların temsilcileri de korsana karşı yeterince ses çıkarmadı. Yabancı ajanslar da bandrol istemediler ve onların istemelerini ben isteyeceğim.
       *Bandrol ve korsan konusu yazarlarımızı daha örgütlü mü yaptı? Sizi örneğin? Ben herhangi bir yazar örgütüne üye değilim, ama bu olaylar nedeniyle, en azından şu yasa yüzünden, pek çok arkadaş birlikte PEN'e üye olmaya karar verdik, hatta bir başvuru yaptım geçenlerde.
       *Korsan önlenmezse yayın sektörü çöker mi gerçekten?
       Kesinlikle, bütün yazılı kültürü ayakta tutan kitap sanayini yıkıma götüren bir şey. Kitap sanayisi, çok satan kitaplarla yaşar. Korsanlar, yayınevlerini ve kitapçıları besleyen ana damarı kesiyorlar. Kamuoyu bunun ne kadar vahim olduğunu bilmiyor. Ucuz diye korsan kitap almak uyanıklık bile sayılıyordu bugüne kadar. Şimdi basın, medya ve Kültür Bakanlığı biraz ilgilendi de, bir kaç adım atabildik uçurumun kenarında; ilgilerine teşekkür edeyim, ama bunları da eleştirmem lazım.