The Others Nobel’i neden alamıyoruz?

Nobel’i neden alamıyoruz?

30.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

ÇAPRAZ ATEŞ

Nobel’i neden alamıyoruz

Nobel’i neden alamıyoruz?

ÇAPRAZ ATEŞ

SEMA ASLAN

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi, tanınmış din sosyoloğu Prof. Dr. Şerif Mardin geçen ay bir konferansta, hayalgücümüzün sansürlü ve bu yüzden Türk yazarlarının Nobel’i almamış olmasının gayet tabii olduğunu ifade etti. Bu sözler edebiyat çevrelerinde beklenen ilgiyi görmedi; ancak, kısıtlı bir tartışmaya yol açtı. Şerif Mardin özetle şunları söylemişti: "Türkiye’de, İslam’da, Osmanlı’da ‘şeytaniliğin yaratıcılığı’ fikri olmadığı gibi, bunu düşünmek bile günahtır. Romantizmin iki sonucu olmuştur: Birincisi, bazen bize çok kötü gibi görünen bir kişinin pekala kültüre katkıda bulunabileceği fikri. Baudelaire ve Rimbaud ‘lanetlenmiş’ şairlerdir, fakat özellikleri kötü ile uğraştıkları zaman bunu bir suç olarak algılamamış olmaları ve daha da önemlisi bayalığa düşmemiş olmalarıdır. Bizde Baudelaire gibi ‘uçan’ bir yazar yoktur ve kültürümüz Baudelaire ve Rimbaud’ları yaratamaz. Bu da bir kendi kendini sansürden başka bir şey değildir. Oysa bu tipte kişileri olmayan topluluk, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, idealizm ile bayağılık arasında gidip gelmeye mahkumdur. Genellikle Türkiye’de düşünceye konan sansürün bir dış sansür olduğu anlaşılmıştır. Ben ise devam eden bir iç sünsürün buna sebep olduğunu sanıyorum. Hayalgücü bir şekilde sansürlü olan yazar Borges gibi yazamaz, romanları bir yaşlı gözlü serzenişten öteye gidemez. Freud’ün, Lacan’ın ve Foucault’nun ne dediğini anlayamaz. Nobel mükafatı kazanamadığımız zaman bunu lütfen Türklere karşı yapılmış bir Haçlı Seferi olarak değerlendirmeyelim. Yazılarında iyi - kötü kişiliğin iki taraflı keskin kılıç, iç içe geçmiş iki öğe olduğunu anlamayan, romanda kahramanın içinde saklı olan iyilik tarafının eninde sonunda her şeye rağmen ortaya çıkmasından bahseden yalın muhayyileli yazar zaten Nobel ödülü kazanamaz." Prof. Mardin’in sorusunu, yani Nobel’i neden alamadığımızı yazarlarımıza sorduk. İşte yanıtları...

Yazar Ahmet Ümit
Şeytani olan yaratıcılığı besler
Bu konuda iki görüşüm var. İlki Şerif Mardin’in Baudelaire ve Rimbaud ile örneklediği, ama asıl kökleri Poe’ya uzanan, insanda iyilik ve kötülüğün bir arada olması düşüncesine yürekten katılıyorum. Şeytani ve kötü olanın, yaratıcılığı belli ölçüde beslediği ama daha da önemlisi insan ruhunun önemli bir özelliğini vurguladığı bir gerçek. Bundan Türk yazarları yararlanmalıdır, zaten yararlanıyorlar da. Örneğin, Yusuf Atılgan, "Anayurt Oteli"nde yararlanmıştır. Bilge Karasu’nun kitaplarında yer yer vardır, Ece Ayhan’da ve Can Yücel’de de bunu görebiliriz. Ben de romanlarımda iyilik ve kötülüğü bir arada işlerim. Yeni yazar kuşağı biraz buna yönelmiş durumda. Bu konuda Şerif Mardin’in Türk yazarları hakkında çok geniş bir bilgiye sahip olmadığını ve bildiği yazarlardan yola çıkarak bir genelleme yapmasının yanlış olduğunu düşünüyorum.
Şerif Mardin’in mantığında bir yanlışlık var: Modernleşme dediğimiz olgu, uygarlığın önünü açmamıştır, deyim yerindeyse tıkamıştır. Açlık sorunu, savaşlar, çevre sorunu vs. gibi dünyanın ve insanın varoluşu ile ilgili çok temel sorunların kaynağında modernleşme var. Romancılığımızın gelişmemesini modernleşmeye bağlamak da yanlıştır. Örnek olarak verdiği Borges’in ülkesi de modernleşmiş değildi. İyi edebiyatın ölçütü Nobel Edebiyat Ödülü değildir. Dünyada öyle büyük yazarlar vardır ki, hiçbiri bu ödülü almamıştır. Nobel Edebiyat Ödülü Batı’da bir anlayışın ölçütleri temelinde veriliyor. Çoğunlukla da politik olayların belirleyici olduğu çok tartışmalı bir ödüldür.

Yazar Füruzan
Prof. Şerif Mardin’in değerlendirmeleri bence çok öznel bir yaklaşımı içeriyor. Bazı doğru değinmeleri olmakla birlikte, kesin bir yargı için yeterli bir bakış açısı sunmuyor.

Şair Ataol Behramoğlu
Nobel Ödülü’nü alacak yazarlarımız var
Tek cümleyle yanıtlamak gerekirse, Şerif Mardin söylediklerinde haklıdır. Yanlış olan, Nobel Ödülü’nü ölçü olarak göstermiş olmasıdır. Nobel Ödülü olgusunun, Mardin’in ifadelerine örnek gösterilebilecek tutarlı bir değerlendirme ölçütü sayılabileceğini düşünmüyorum. Bu ödülü veren kurumun, Türkiye’yi bütünüyle, yeterince tanıdığını, Türkiye konusunda yansız olduğunu da sanmıyorum. Sansürlü ya da otosansürlü bir imgelemle ve "uçmak" duygusuna sahip olmaksızın, gerçekten de ne sanat, ne bilim, ne de siyaset yapılabilir. Fakat "uçmak" kavramını, bizdeki "uçukluköla karıştırmamak gerekir. Ayaklarınızı yere sağlamca basamazsanız ve kendi toplumunuzun ve kişiliğinizin bilincinde değilseniz zaten uçamazsınız. Verildiği biçimi ve anlayışıyla, başlangıcından günümüze kadar modern Türkiye edebiyatında Nobel ödülünü alabilecek küçümsenmeyecek sayıda şairimiz ve yazarımız olduğunu düşünüyorum.

Alpay Kabacalı - PEN Yazarlar Derneği Başkanı
Hapislere atılan şair ve yazarlar unutuluyor
Önce şu noktayı kabul edelim: Türkiye’de yazarların, aydınların büyük çoğunluğu Şerif Mardin gibi "yaratıcı" düşüncelere sahip değiller. Said - i Nursi’yi, "Müslüman’ın gönlüne iman aşılayacak" bir kişi olarak değerlendirmezler, makalelerini İngilizce yazmazlar. Ama yine de Batı’daki çevrelerin de ilgisini çeken, pek çok dile çevrilen Yaşar Kemal gibi yazarlarımız vardır. Türkçe’nin çevrilebilmesi olanakları genişlediğinde daha birçok yazarımız sanatsal ölçütlerle değerlendirilerek, çeşitli dillere aktarılacaktır. "Yazarlarımız otosansür uyguluyor, bu yüzden yaratıcı değiller" savı ortaya atılırken, bazı şeyler unutuluyor. Bunu söylemek için yakın tarihimizde yargılanan ve hapislere atılan yazarlar listesinin oldukça kabarık olduğunu bilmeyecek kadar Türkiye’den ve Türkçe’den kopuk yaşamak gerekir. Öte yandan Sayın Mardin’in Nobel Ödülü’nün hangi ölçütlerle verildiğini de pek iyi kavramış olması gerekirdi.



ENTELLEKTÜEL BAKIŞ