The Others "Özelleşme bağımsızlık getirdi"

"Özelleşme bağımsızlık getirdi"

31.08.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Özelleşme bağımsızlık getirdi"

Özelleşme bağımsızlık getirdi

       1987'de özelleştirilene kadar, bir kamu kanalı olan TF1, bugün Fransa'nın en çok izlenen televizyon kanalı. TF1'te yasal sınır yüzde 25 ile en büyük pay sahibi, inşaat sektöründe dünyanın en önde gelen firmalarından biri olan Bouygues. Jean Pierre Pernod, son on yıldır TF1'de Fransa'nın en çok izlenen öğle haberlerinin sunucusu. Milliyet başyazarı Güneri Cıvaoğlu, Pernod ile Fransa'da televizyon gazeteciliği üzerine konuştu.

       * Malum, dünyamız reyting üzerine kurulu. Sizin TF1 öğle haberlerindeki reytinginiz nedir?
       Fransa'da biz buna "pazar payı" diyoruz. TF1 öğle haberlerinin pazar payının yıllık ortalaması yüzde 57. Bazen yüzde 70'e bile ulaştığımız olur, ama yüzde 50'nin altına inmeyiz.
       * Tepe noktasına ne zaman ulaşırsınız?
       Program, saat 13.00'te başlayıp 40 dakika sürer. Aktüalite çok yoğun olduğunda reyting çok yükseliyor.
       * Reyting dünyasında yaşıyoruz, ama biz gazetecilerin reytingden çok daha önemli değerleri de var. Sizin önem verdiğiniz diğer değerler neler?
       Aslında reytingle değerlerimiz arasında bir denge olmalı. Yani izleyicinin merakları ve ilgisiyle temel gazetecilik değerlerimiz, etik kurallarımız ve ahlakımız arasında bir denge... Bence en önemli temel değer, doğru haber.
       * Bu kadar yüksek bir reyting tutturmanızın nedeni ne?
       Öğle haberlerini 10 yıldır yönetiyorum. Biz hep güncel haberlere öncelik verdik. Yani toplum haberleri, tüketim, vergiler, sağlık, politika... Ama somut anlamda politika, politikacı nutukları değil... Hep izleyicilere olup bitenleri anlayabilmeleri için ipuçları vermeye çalıştık. Somut, insanlara yakın röportajlara ağırlık verdik.
       * Öğle ve akşam haber programları arasında centilmenlik anlaşması var mı?
       İlişkilerimiz mükemmel. İki haber programı birbirinden tamamen bağımsız. 13.00 haberleri daha çok taşrada izleniyor; 20.00 haberleri ise daha çok kentli ve Parisli izleyiciler tarafından. 13.00 haberlerini ben yönetiyorum; 20.00 haberlerini Patrick Poivre d'Arvor. TF1 haber bölümünde toplam 280 gazeteci çalışıyoruz. Tercihlerimizde tamamen özerkiz; redaksiyon toplantılarından, haber bülteninin hazırlanmasından tutun formatın tayinine kadar... Ancak tüm önemli kararların alınmasında birlikte çalışıyoruz. Yurtdışında da bir ekibimiz var ve tabii işin maddi olarak verimli olabilmesi için hem öğlen hem akşam haberlerini onlar hazırlıyor.
       Önce 15 dakika kadar siyasi haberleri verdikten sonra, 8 - 10 dakika magazin ve insanların günlük yaşamını kapsayan toplum haberlerini, 8 - 10 dakika da bölgesel gelenekler, kültürler, müzikler, meslekler, gibi konuları işliyoruz. Bültenin son kısımda yer alan bu bölüm etki açısından çok önemli; esas fark yaptığımız yer burası.
       * Kanalın örgütlenme şeması nasıl?
       Ekipte bir genel yayın yönetmeni var. Ben aynı zamanda TF1'in haber müdürü yardımcısıyım. Müdür, 3 yıldır görev başında. Son on yılda toplam üç müdür değişti sadece. TF1'de sürekliliğe önem veriliyor. Müdür ayrılınca yerine genellikle yardımcıları geçer. Ben on yıldır görev başındayım. Patrick Poivre d'Arvor da on yıldır iş başında. O da müdür yardımcısı ve dolayısıyla önemli kararlar alınacağı zaman bizim de söz hakkımız var. Ama herkes öncelikle kendi haber bülteninden sorumlu. Doğrudan bana bağlı olan 8 - 9 kişilik küçük bir ekibim var. Patrick Poivre d'Arvor'un da o toplam 280 kişiyi koordine etmesine yardımcı olan 8 - 9 kişilik bir ekibi var.
       İki yıl önce redaksiyon ekibinde köklü bir reform yaptık ve tüm alt bölümleri, yani ekonomi, dış haberler, vs bölümlerini kaldırdık. Büyük bir röportaj yönetimi bölümü kurduk ve tüm muhabirleri buraya topladık. Muhabirler artık her türlü göreve gidebiliyor, ama uzman oldukları konular var elbette. Böylece daha verimli çalışabiliyoruz. Örneğin siyasi aktüalite olmadığında siyasi muhabirler de ekonomi haberi ya da örneğin tatil üzerine röportaj hazırlayabiliyor.
       * Haberleri okurken "prompter" kullanmıyorsunuz galiba?
       Hayır, çünkü prompter kullanıca izleyicilere bakıyor gibi yapsanız da aslında bakmıyorsunuz. Ben onlara gerçekten bakmayı yeğliyorum. Dolayısıyla önümdeki yazılı notlardan da yararlanarak haberleri doğaçlama veriyorum; düşündüklerimi söylüyorum. Tabii bakış ya da yüz ifadesine duygular da yansıyor. Oysa prompter kullandığınızda ister istemez izleyiciye çok soğuk ve donuk bir ifade yansıtıyorsunuz. Biz TF1'de kişiselleştirilmiş bir haber programı yapmak istedik. İnsanlar beğenmezse başka kanala geçebilir. Ama beğenen kalır, çünkü haber kişiselleştirilmiştir. Bazen kendi kişisel kanaatimizi de, tabii dengeli olmak kaydıyla, yansıtırız. Bir haber bize saçma geldiğinde de bunu açıkça söyleriz.
       * Hiç siyasi baskıyla karşılaştığınız oluyor mu?
       Hayır. TF1, 10 yıldır özel bir kanal. Oysa Fransa'da 1986 - 87 yıllarına kadar televizyon hep kamu sektörüne aitti. İlk özel TV deneyi paralı ve şifreli bir kanal olan Canal Plus'le yaşandı. Daha sonra François Mitterrand La Cinq adlı özel bir kanal kurdurdu. Ardından da 1987'de Chirac hükümeti TF1'i özelleştirdi. Ben o zaman da TF1'deydim. Kanalın yüzde 25 hissesini, inşaat sektöründe dünya devlerinden Bouygues grubu satın aldı. Tabii devlet şu saatlerde şu oranda Fransız yapımı yayınlama zorunluluğu gibi birtakım somut ve ayrıntılı kurallar dayatıyor.
       * Özerkliğinizi kabul ediyorlar mı?
       Evet. Çünkü başarı ortada. Zaten artık geriye dönüş mümkün değil. Bugün uyduyla yayınlanan 30 - 40 tane Fransızca kanal var. En büyüğü TF1. TF1 tekrar devlete ait olursa, bağımsızlığını yitirir. Oysa insanlar TF1'i bağımsız olduğu için izliyorlar, bu kaybolursa insanlar gider diğer kanalları izler.
       * Hükümet hiç olmazsa önemli ve hassas konularda baskı yapmıyor mu?
       En büyük şansımız, birkaç sene önce vefat eden patronumuz, Francis Bouygues. Bouygues, 1987'de kanalı satın aldığında haberi korumaya almayı kararlaştırdı. Gazetecileri bir tür cam fanusun altında korumayı kararlaştırdı. Birtakım baskılar olsa dahi, bunlar katiyen haber merkezine yansımıyor.
       * Nasıl direnilebiliyor?
       Öncelikle işin ekonomik mantığı sayesinde. Çünkü esas olarak reklam gelirleriyle ayakta duran TF1'in yürümesi için izleyicilerin kanalı izlemeye devam etmesi gerekir. Dengeli yayın yapmazsak, örneğin yarın sağcı ya da solcu bir kanal olmaya karar verirsek izleyicilerimizin yarısını yitiririz. Dolayısıyla kanalın ayakta kalmasını sağlayan maddi kaynakları yitirir ve yok oluruz. Gelmiş geçmiş tüm hükümetlere haberlerin bağımsız ve dengeli olması gerektiği anlatmayı başardık. İşin ilginç tarafı, bu durum devlet televizyonuna da yansıdı ve onun da haber programları daha dengeli oldu. Zaten aksi halde rekabet etmesi olanaksız olurdu. Sonuçta herkes karlı çıktı. Özelleşme bağımsızlık getirdi.
       Öğlen ve akşam haberlerini hazırlayan redaksiyon ekipleri olarak biz baskı hissetmiyoruz. Ama magazin ve tartışma programlarında durum farklı olabiliyor. Örneğin solcu bir hükümet varken tartışmaları yönlendirenler daha çok solcular oluyor, sağcı hükümet gelince de tersi.
       * Neden bu böyle?
       Orada esnek olabiliyoruz. Kaçınılmaz olan siyasi baskılara o programlarda boyun eğmemiz daha az sakıncalı. Ama tutarlılık ve süreklilik açısından hükümetlerden daha güçlüyüz. Fransa'da yaklaşık iki yılda bir hükümet değişir. Bu bizim için çok iyi.
       * Peki, bu işe sizi nasıl seçtiler?
       Bilmem. Belki pazar araştırması yaptırmışlardır! Selefim Yves Mourousi bu görevi benden önce 13 yıl boyunca sürdürmüştü. Ben de birkaç yıl onunla çalıştım. Sonra TF1 yönetimi Mourousi'nin yerine daha genç (o zamanlar 35 yaşındaydım), Parisli olmayan, monden olmayan, politikaya eleştirel yaklaşan birini arıyordu. Yani, izleyiciye daha yakın birini aranıyordu. Ben de öyleyim, bağımsızım, eleştirelim.
       TF1'de halka yakınlık önemli bir kavram. Öğle haberlerinde bu özellik çok belirgin. Ve başarı ortada. Devam da ediyor. Ayrıca, TF1 haberlerinin gücü sayesinde, MCI isimli paralel bir özel haber kanalı da kurduk. CNN modelindeki bu kanal, Fransa'nın ilk haber kanalı. Bu kablolu yayında ve uydu kanallarından izlenen bir kanal. Eurosport'u da satın aldık. Ki o da Avrupa'nın birinci spor kanalı. Böylece TF1'deki haber programları, artı MCI, artı Eurosport'la haber, TF1 grubunun temel taşları oldu.
       * Kanalın genel politikası nasıl belirleniyor?
       TF1'in başkanıyla kanalın genel imajı konusunda birlikte çalışırız. Stratejileri birlikte saptarız. Ben kanalın yürütme kurulu üyesiyim. Genel yönetimin bir parçasıyım. Kanalın personeli de yönetime ortak, genel strateji hakkında söz sahibi. Ayrıca diğer programlar hakkında da fikirlerimizi söylüyoruz.
       * Yönetimde kim daha etkindir? Finanmsmanı sağlayanlar mı, idareciler mi, yoksa gazeteciler mi?
       Zor olan bir denge tutturmak. Mali idaresini gazetecilere verirseniz kanal çöker. Mali işlere bakanlardan haber merkezini idare etmelerini istesek kanal yine çöker. Dolayısıyla bir denge gerek. İşletmeye sahip çıkmak gerek, çünkü biz onun bir parçasıyız. Gazeteci etiğimizi (ahlakımız), dürüstlüğümüzü ve bağımsızlığımızı mutlaka korumalıyız. Ama aslında ikisi çok iç içe. Ekonomik gelişme de bağımsızlığa ve dürüstlüğe bağlı. Dürüst olmazsanız ekonomik gelişme de baltalanır. Çünkü artık kanal sayısı arttı. İzleyici seçme yapabiliyor. Eskiden böyle değildi. Devlet televizyonu ve onun resmi haberleri vardı. Artık böyle değil. Bağımsız ve dürüst olmak zorundayız.
       * Bildiğim kadarıyla bir de ekonomi programı yönetiyorsunuz...
       Evet. Aylık bir program, adı: "Bu iş kaça patlıyor?" Orijinal bir ekonomi programı çünkü günlük hayattaki ekonomiden söz ediyor. 3 yıldır "prime time" diliminde yayınlanıyor. Geniş izleyici kitlesine yönelik çok eğlendirici bir program. Pazar payı yüzde 40 - 45 arasında. Ortalama 8 - 9 milyon izleyicisi var. Röportajlardan oluşuyor. Mesela vergilerimiz kaça patlıyor, neden vergi veriyoruz, neden vergiler hep artıyor, neden kamunun parası israf ediliyor, gibi konular işleniyor. Bazen biraz saldırgan da olsak mizahi yön ağır basıyor. Mesela moda şarkılar kaça mal oluyor, kaç para kazandırıyor gibi konular da ele alınıyor. Bildiğiniz gibi para hep merak konusudur. Parayı nasıl kullanırız, ne alırız, nasıl yatırım yaparız, lokantada mı harcarız gibi...
       Programa "show business" dünyasının ünlülerini, futbolcuları, şarkıcıları, yazarları çağırırız. Paradan söz ederler. Tabii davet edecek kimse bulmakta zorlanıyoruz, çünkü insanlar paradan söz etmekten hoşlanmazlar. Ama gelenler çok ünlü, konuşmaktan kaçınmayan sempatik kişiler. Tabii kaç para kazandıklarından söz etmiyoruz. Çünkü izleyici henüz ABD'deki gibi bu konunun konuşulmasına alışkın değil. Ama mesela Cumhurbaşkanı ya da milletvekili kaç para kazanır, ne gibi ayrıcalıkları var gibi konular konuşulur. Bu programı hazırlarken çok eğleniyorum.
       * Oğlunuzun da gazeteci olmasını ister miydiniz?
       İsterdim, ama o araba tamircisi olmak istiyor...