The Others PKK oyunu

PKK oyunu

25.10.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

PKK oyunu

PKK oyunu

Yüzyıllar boyu devlet otoritesi altında haksızlığa uğrayan, ezilen Alevi nüfus, 2000'li yıllara girerken yeni bir tehlikeyle burun buruna geldi. Bölücü terör örgütü PKK ve radikal dinci görüşler, Alevilik üzerinde kirli oyunlara girişti

1997 yılı başlarında, beklenmedik yöre ve bölgelerde, bölücü örgüt PKK gözardı edilemeyecek izler bırakmaya başladı. 'PKK Şeytan Üçgeni' ya da 'PKK Karadeniz'de' manşetleri, hızla birbirini izledi.
Bugüne dek, dağ gerillası olarak eylemlerini gerçekleştiren PKK, bu kez her nedense, ormanlık dağ köylerine yönelmişti. PKK'yı Güneydoğu ile özdeş gören halk şaşkın, ne yapacağını bilmeden önce beklemeye durmuş, ardından da silahlanma kararı almıştı. Yörede giderek büyüyen panik, sonunda orduyu da bölgeye çekmiş ve operasyonlara yöneltmişti.
Peki ama, ne olmuştu da PKK yön değiştirme gereğini duymuş, yeni merkezler arar hale gelmişti? Aslında, PKK'nın hedef noktası yalnızca Karadeniz'in dağ köyleri değildi. Arayışın üçüncü bir ayağı vardı ve bu ayak yadsınmaz bir biçimde Aleviler'in üzerinde görünüyordu. Olayların çıktığı köyler, çoğunluk Alevi köylerdi; kentler de Alevi nüfusun yoğun olduğu kentler; Tokat gibi.
PKK'nın, kendi safında devlete karşı kışkırtmak ya da bir mezhep çatışmasını körüklemek için, Alevi sorunları paravan kullanmasından daha iyi bir fikir olabilir miydi?
Aleviler üzerine kurdukları bu oyuna, aslında çok daha önceleri, 1993 yılında Tunceli'de başlamışlardı, ama başaramadılar. Halk, uyanmış, faturanın kendine çıkarıldığını anlamıştı. Bakın ne diyor Tunceli'nin kadınları:
"PKK yöreye gelmişse, bedelini neden biz ödeyelim? Terörist silahıyla kapıya dayandığında ne yapalım? Bize zor yeten aşımızı neden PKK'ya verelim? Onu yaşatmak için neden kendimiz ölelim? Bir kere siyasi görüşümüz PKK ile taban tabana zıt. Başta inandık, ama şimdi kendimize kötülük ettiğimizi anlıyoruz. PKK'dan da kurtulmak istiyoruz, sürekli gözaltından da, ambargodan da..."
Tunceli'deki başarısızlık, ardından ordunun Güneydoğu'yu temizleme operasyonları, PKK'yı konuşlanacak yeni bölgeler aramaya itti. Tercih Alevi nüfusun yoğun olduğu yerlerdi. Örgütün tüm umudu, 800 yıllık dışlanmışlıktan ötürü haksızlığa karşı savaş düsturu içinde aşırı sol tabanda yeşermiş Kürt ya da Türk Alevi gençleri safına çekmekti. Ordu, Artvin ve Tokat üçgeni ilk durağı oldu. Ardından İstanbul varoşlarına, yoksul Alevi gettolarına uzandı.
'Mazlumdan yana olan' felsefenin meyvelerini yemekti amacı, ama önce Aleviler'in sırtlarını sıvazlaması gerekiyordu. MED TV de devreye girmiş, Aleviler'e övgü yağdıran programlara ağırlık vermeye başlamıştı. PKK bununla da kalmadı. Almanya'da 'Kürdistan Alevi Birlikleri Derneği'ni kurdu. Niyeti, Almanya'da yaşayan Kürt kökenli Aleviler'i kendi safına çekmekti.
Ne var ki, en büyük hatası da bu oldu. Yüzyıllardır ayırımcılıktan yakınan Aleviler, kendilerinin de Kürt Aleviler ve Türk Aleviler diye ayırımcılığa itilmesine tepki gösterdi. Aşırı sol ideolojinin neferleri olarak mimlenmenin bedelini, yıllarca sistem dışına itilerek ödemişlerdi. Bu aşamada, PKK'ya alet olmaya hiç niyetleri yoktu.

PKK'lılar, Aleviler üzerine oyun kuruyordu ama, Aleviler bu tuzağa düşer miydi?
Bülent Ecevit: "Geçmişte, 70'li yılların ikinci yarısında bizim hükümet olduğumuz sırada çok saldırıldı Aleviler'e. O saldırılara, saldırı ile karşılık verselerdi, Türkiye paramparça olurdu. Aleviler ulusal birliğe büyük önem verir. Her kesimde olduğu gibi, içlerinde farklı düşünenler vardır, ama sanırım azınlıktadırlar."
Hüsamettin Cindoruk: "Benim bildiğim Aleviler bu tuzağa düşmez. Zaten devlete karşı olmanın sıkıntılarını yaşıyorlar; zamanla da pişmanlığını. 80 öncesi Marksist hareketler Aleviler'i çok kullandı. Aleviler artık kendilerini kullandırmak istemiyor. Kullandıranlar olsa bile, devletin ve bizim görevimiz bunu bütün Aleviler'e mal etmemektir. Aleviler PKK'ya katılmaz, çünkü milliyetçidirler."
Sinan Yerlikaya (Tunceli Milletvekili): "PKK, Alevileri laik cumhuriyetin sahibi ve kendi siyasi geleceğinin önünde engel gördüğü için, o bölgelere gidip Aleviler'i devletle karşı karşıya getirmek istiyor. PKK Aleviler'i sevmez. Girdiği bölgelerde Aleviler zarar gördü ve bu zararın artık farkında. Devlet de onu PKK yanlısı gördüğü için, çözümü göçte buluyor."
Murtaza Demir (Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı): "PKK'nın Aleviler üzerinde kurduğu senaryo, boş bir hayalden ibarettir. Alevi'nin bayrak, sınır ve Atatürk sorunu yoktur. Kaldı ki, Alevilik ırk olmadığı gibi, 72 millete ayni nazarla bakan, yani ırkçılığı reddeden bir inanç - kültür birliğidir. Bu nedenle de Alevi'yi 'Kürt, Türk' diye ayırma, bölme çabası, Aleviler'in araç olarak kullanılması çabasından başka birşey değildir."
Cemal Şener (Yazar): "Aleviler'de öncelik Alevi olmaktır. Türklük, Kürtlük sonradan gelir. Tunceli'li Alevi, Tokat'lı Alevi'yi Diyarbakır'lı Kürt'ten daha yakın hisseder. Bu nedenle Aleviler, özellikle de Kürt Aleviler arasında PKK'nın tutacağını pek sanmıyorum. Kürt milliyetçiliği de tutmaz, Türk milliyetçiliği de, çünkü Alevi felsefesinde insan anlayışı var. İnsanın, dinine, rengine, diline bakarak değer biçmez."
Doç. Dr. Hüseyin Yalçın: "Devlet bugüne kadar felsefesinden dolayı sola eğilimli Aleviler'in komünizme yöneleceğinden endişeliydi. Oysa şimdi duvarlar yıkıldı. Bu kez de PKK olayı ortaya atıldı. Biz zaten yeteri kadar eziliyoruz, neden bir de PKK yüzünden ezilelim."

ALEVİLER üzerine oyun kuran yalnızca PKK değildi tabii. Refahyol'un iktidardan düşmesi ve yerine Mesut Yılmaz'ın Başkanlığında Anasol Hükümeti'nin kurulması, radikal sağ basını her nedense Aleviler üzerine yayın yapmaya itti.
Türkiye'deki son gelişmelerden sorumlu tuttukları BÇG'yi Alevi Genel Kurmayı olarak lanse ediyor, Alevi diktadan dem vuruyorlardı. Selam gazetesi, 5 Ağustos tarihli "İşte Batı Çalışma Grubu'nun İçyüzü" manşetiyle, Ordu'yu bu hassas konunun içine çekmeye çalışmıştı.
Yeni Şafak ve Akit daha farklı bir yol izliyor, hükümetin Aleviler'i sistemin içine çekmeye çalışan tavrını manşetten "İstismar Siyaseti" olarak veriyordu. Akit yazarı Ahmet Taşgetiren ise, yazısına "Alevilik resmi devlet mezhebi mi oluyor?" başlığını atarak, şöyle diyordu:
"İnsan ister istemez kendine soruyor; acaba 'Alevilik' çizgisinin birdenbire bu kadar revaç bulması, 28 Şubat'ta başlayan MGK konseptinin bir devamı mıdır? Bu çizginin 'Sünni İslam'ı kuşatıp, Aleviliği gönendirme' gibi bir alt şuuru var mıdır?"
Yusuf Ziya Cömert, Alevi topluluğun ihmal edildiği düşüncesini savunuyordu, ama nedense, Aleviler'in ibadet mekanı Cemevleri'ni camilerin yanıbaşında gören düşünceye de veryansın etmeden yapamıyordu. Abdurrahman Dilipak da, bu yaklaşımın dışında kalmamıştı tabii. Caminin mabed, Cemevi'nin ise bir kitle mekanı olduğunu vurgulayarak, kendinden başka herkesi cehaletle suçluyor, Cemevi'ni camiye karşı bir kurum gibi göstermenin Aleviler'e hakaret olduğunu yazıyordu. Bu yaklaşım Alevi aydın kesim tarafından tepkiyle karşılandı ve radikal sağ, Aleviler üzerinde tehlikeli oyunlar oynamakla suçlandı.