The Others Portakalı soyan kadın

Portakalı soyan kadın

11.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Portakalı soyan kadın

Portakalı soyan kadın
11 Ekim 1998
Dilek SANCILI
Portakalı soyan kadın
Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde herkesin Ayda Aksel'in alacağını düşündüğü "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü alan Yelda Kaymakçı Reynaud, burada çalışmaktan çok mutlu.

Bu yıl 35'incisi yapılan Antalya Altın Portakal Film Festivali sona erdi. Otoriteler tarafından bu yılki festivalin en ilgi çeken yönü, ödüllerin genç sanatçılara verilmesiydi. Ancak jüri bu konudaki açıklamasıyla ödülleri dağıtırken ne kadar da isabetli karar verildiğini kanıtlıyor gibiydi. "Bu yıl ödülleri biz vermedik. Onlar bizden ödülleri aldı." Her festivalde olduğu gibi bu festivalde de bol miktarda dedikodu vardı. En önemli fısıltı en iyi kadın oyuncu ödülünü Ayda Aksel'in alacağıydı. Ancak bu sadece bir dedikodu olarak kaldı ve ödülü "Yara" filmindeki rolüyle Fransa'da yaşayan genç bir kadın, Yelda Kaymakçı Reynaud aldı. Uzun zamandır Türkiye'den uzakta yaşayan Kaymakçı yurda dönmekten ve burada çalışmaktan çok mutlu olduğunu söylüyor. Yakın bir zamanda yeni bir filme de başlayacak olan Kaymakçı ile festivali ve planlarını konuştuk.
* Oyunculuk yapmaya nasıl başladın?
Gittiğim bir filmde oynayan kadın oyuncuyu hiç sevmedim. Ben de en az bunun kadar iyi oynarım, dedim. Filmden sonra kocamı arayıp beni bir tiyatro kursuna yazdırmasını söyledim. Ondan sonra Devlet Konservatuvarı'nı kazandım. Üç yıl tiyatro okudum. Gerçekten oyunculuk için çok çalıştım. Fransa'da pek çok oyunda trajedi oynadım.
* Bu filme başlaman nasıl oldu?
Yönetmenimiz Yılmaz Arslan, bağlı bulunduğum ajansa bir faks yolladı. Özel olarak beni aramıyordu. Sadece bir oyuncu arıyordu. Ajansım fotoğraflarımı, tiyatro oyunlarımı gönderdi. Sonra Yılmaz beni aradı, Paris'e geleceğini söyledi. 3 - 4 saat emprovizasyon yaptık. 2 - 3 hafta sonra bana rolü aldığıma dair haber verdi. Tam bir sene önce çekimlere başladık. Bu rol benim için çok önemliydi. Çünkü artık tek bir karakter üzerine film çevrilmiyor. Rolü aldığımı öğrendiğimde de sevinçten ağladım, havalara uçtum.
* Türkiye'den sana böyle bir teklif gelmesi seni etkiledi mi?
Şaşırtıcıydı. Gerçekten burada bulunmam bir mucize. Burada çalışmak benim için mümkün gözükmüyordu. Kendimi hep Fransız bir aktris gibi düşünüyordum. Çünkü oyunculuğu orada ve o dilde öğrendim. Ama Türkiye'de çalışmaktan gurur duydum.
* Filmde Almanya'dan Türkiye'ye gönderilen bir Türk kızını oynuyordun. Yurtdışında yaşayan biri olarak filmdeki Hülya ile aranızda benzerlikler görüyor musun?
Tüm gurbetçilerin yaşadıkları bir çarpışma var. Onlar her yerde yabancı. Ben kendimi burada yabancı hissetmiyorum. Ama insanlar benimle dalga geçiyor. "Ay canım benim ne kadar tatlı Türkçe konuşuyorsun," diyorlar. Bunlar belki kötülük için söylenmiyor. Ama gücüme gidiyor. Çünkü böylece beni yabancı bir yere koyuyorlar. Halbuki ben bu toprağa aitim.
* Rolün için çeşitli araştırmalar yaptın mı?
Bir gün Almanya'da iki üç saat bir akıl hastanesine gittik. Mükemmel bir orman içinde, sanırsın bir cennet. Ama insanlar koyun gibi geziniyorlar. Yılmaz beni oraya saldı. "Git, kaybol, onlara karış," dedi. O günün sonunda kendimden utandım. Çünkü o insanlar gerçekten hasta, ben onları taklit ettim. Onlar farkında bile değildi. Bir de kapalı bölümler üzerine bir kitap okudum. Gerçi Yılmaz bana çalışmayı yasakladı. "Seni beyaz bir kağıt olarak istiyorum ki istediğim gibi çizebileyim," dedi. Ama ben sözümü tutmadım.
* Ödülü aldığında bunu beklemediğini söyledin. Peki senin favorin kimdi?
Ben kimsenin alacağını düşünmüyordum. Yarışan 12 film olduğuna göre herkesin de şansı vardı. Ben sadece "Kaçıklık Diploması" adlı filmi gördüm. Zaten herkes Ayda Aksel alacak diyordu. Ben de dedim, tamam o alacak.
* İki filmde de benzer yönler vardı. Mesela ikiniz de akıl hastanesine giriyordunuz...
Biz ödül töreninden önce Ayda ile bir programa katıldık. Programda Ayda bana senin hastalığın ne, dedi. Ben de Hülya'nın bir hastalığı yok. Manik depresif falan değil, dedim. Hülya sadece sevgisizdi. Ben deliyi değil, çok şiirsel bir insanı oynadım.
* Ayda Aksel'in adı geçti diyorsun. O zaman sen ne hissettin?
İnandım. Alacak dedim. Ben bunu alamam. Çünkü beni yabancı olarak görecekler, Türk olarak görmeyecekler. Dil problem olacak diye kafamdan geçti.
* Peki adını duyduğun zaman neler hissettin?
Ödül egon için, iki üç dakika için iyi bir şey. Ama sonra kendinle kaldığın zaman yine yalnızsın. Aynaya baktığın zaman hiçbir şeyin değişmediğini görüyorsun. Tabii ki ödül müthiş bir şey. Ama ben ödül için yaşadım dersem yalan olur. Çünkü o zaman yaşamış sayılmam. Ödül için her yerde uğurlarım vardı. Küçük tahta parçaları. Bir de herkesin elini tutuyordum. Ödülü aldığımda başka şeyler söylemek istedim ama hiç beklemediğim için hiçbir şey söyleyemedim. Beni en çok etkileyen ise küçükken filmlerini izlediğim Hülya Koçyiğit'in "Aramıza hoşgeldin Yelda," demesiydi.
* Film için pek çok spekülasyon yapıldı. Gece Yarısı Ekspresi'ne bile benzetildi. Sence insanlar bu filme önyargı ile mi yaklaştılar yoksa filmin başarısını engellemek için mi böyle bir söylenti çıkardılar?
Bu insanları tanımıyorum. Bence bu insanlar filmi seyretmediler. Seyrettilerse de ancak gözlerinde kaldı, kalplerine ulaşmadı. Ben zaten sordum, filmi gördün mü, diye. Gördüm, dedi. Öyleyse tekrar izle, dedim.
* Kime dediniz?
(Söze filmin yapımcısı Murat Kadıoğlu giriyor)
Dinçer Sümer'e. Sinemanın bugünkü hali ile ilgili bir konuşma oldu. Onlar Amerikan sineması şablonu sinema yapmaya çalıştılar. Sonuçta Türkiye Türkiye'nin sinemasını istiyor. Benim yaram varsa bunu niye saklayayım? Orada olmaması gereken bir duruma dikkat çekmek istiyoruz. Bu sorun ortadan kalksın diye. O gün basın toplantısında soru sorup gidiyordu. Ben de o zaman kim olduğunu bilmiyordum ama şöyle dedim: "Otur aşağıya ve sorduğun sorunun cevabını dinle".
(Burada söze tekrar Yelda giriyor)
Bir ülke sana kötülük yapmaz. Bir insan, iki insan, on insan, yüz insan yapar. Ama bir ülkede milyonlarca insan yaşar, kötülük yapan ise birkaç kişidir. Ben böyle bir şeyi hissetsem filmde oynar mıydım? Benim hayatımda geneller yok. Bir insanı severim ya da sevmem. Ama halka karşı bir şey söyler miyim? Türkiye bir tımarhaneye mi benziyor? Gözlerini açsınlar biraz. Dünyanın merkezinde değiliz. Birçok ülkede bu tür filmler çekiliyor. Bu filmde de Türkiye hakkında kötü hiçbir şey yok. Avrupa'nın kapısında duruyorsak biraz demokrasi olmalı. Birisi böyle düşünüyorsa, Türkiye'yi sevmediğimi düşünüyorsa karşıma çıkıp söylesin.
* İlk filminle Türkiye'deki pek çok sanatçı için önem taşıyan bir ödül kazandın. Peki ödüllü bir sanatçı olarak neler yapmayı planlıyorsun?
Umarım ki bu ödülden sonra yapımcılara biraz daha para getiririz. Böylece filmlere devam edebiliriz. Türkiye'de çalışmalarıma devam edeceğim.
* Peki yurtdışında?..
Tabii ki. Sadece burada değil her tarafta çalışacağım. Hollywood'a bile gideceğim. Belki zor olacak ama Sharon Stone da 38 yaşında patladı. Bu durumda daha zamanım var demektir.
* Son olarak, portakalın tadını beğendin mi?
Daha ısırmadım. Ama çok yakında kendimle buluşup tadına bir bakacağım.

Kimdir?
1972 yılında Avusturya'da doğdu. 5 yaşına kadar İstanbul'da yaşadı. Daha sonra 15 yaşına kadar Almanya'da kaldı. 15 yaşında ailesiyle ilgili problemler yüzünden evden kaçtı. Bir kazadan dolayı 18 yaşına kadar Mısır'da yaşamak zorunda kaldı. Bir Mısırlı ile ortak bir turizm bürosu kurdu. Bir Amerikan şirketi bana aynı işi Endonezya'da yapması için teklifte bulununca 18 - 19 yaşların arasında Amerika'ya gitti. Orada 8 ay çalıştı ve işin inceliklerini öğrendi. Mısır'da tanıştığı bir Fransız'la evlendi. Endonezya vize vermediği için eşiyle birlikte Paris'e yerleşti. 19 - 26 yaşları arasında da Fransa'daydı.