The Others Sercan'ı duymak inanılmazdı

Sercan'ı duymak inanılmazdı

04.07.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sercan'ı duymak inanılmazdı

Sercanı duymak inanılmazdı

       Bu ülkedeki 65 milyon insanın belki 45 milyonu sağlıksız koşullarda yaşıyor, Adana depreminden istisnai bir olaymış gibi söz etmek çok yanlış bir yaklaşım

       Türkiye'nin dünya çapındaki tek dağcısı ve Everest'i tırmanan ilk Türk olan Nasuh Mahruki, üç yıl önce arkadaşlarıyla kurduğu ve Başkan Yardımcısı olduğu Arama Kurtarma Derneği AKUT'la birlikte Adana depreminde hayat kurtardı. Dağcılık tehlike sporu mu dediğimde " Büyük kentler ve trafik daha tehlikeli" diye cevap verdi. Türkiye'de gençler niçin daha çok gezgin ve dağcı olmuyor sorusunu ise " Çünkü kültürümüz korumacı, çocuklar kendine güvenerek değil güvence ihtiyacıyla yetiştiriliyor" diye yanıtlıyor. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirir bitirmez, dağları ve özgürlüğü seçmiş. Yapı Kredi'den yayınlanan Bir Dağcının Güncesi, Everest'te İlk Türk ve Bir Hayalin Peşinde adlı üç nefis kitabı var; Katmandu yolculuğunu anlatan dördüncüsü yolda. Dünyanın en yüksek altı dağını tırmanmanın (ve belki birgün felsefe masteri yapmanın) yanında, en büyük düşü AKUT'u dünya standartlarında profesyonel kurtarma örgütüne dönüştürmek. Depremin derslerini ve dağların büyüsünü konuştuk.

       *Adana'daki deprem gibi bir manzaraya daha önce tanık oldunuz mu?
       Hayır, ama daha önce İstanbul'da bir Amerikalı deprem uzmanıyla eğitim yapmıştık. Eski bir binayı Belediye'den izin alarak dinamitle çökerttik, simülasyon çalışması yaptık. İçine kameralar ve mankenler yerleştirdik, nerede boşluk oluşuyor, nerelerde insanlar eziliyor, bunların çalışmasını yaptık. Yani bu konuda bir altyapımız vardı. Ama Adana ilk canlı deneyimdi.
       *Çığ kadar dehşet verici mi?
       Kesinlikle. Korkunç bir şey; gerçekten korkunç. Başka sözcük bulamıyorum.
       *Nasıl bir yöntem izlediniz?
       Ceyhan'da hemen o gece başladık çalışmaya. Enkaz altında ölüler olduğu kesindi, yaralı olup olmadığı araştırılıyordu. Enkaz kaldırma çalışmaları biliyorsunuz çok özel araç gereçle yapılıyor; özel metal kesme aletleri, beton kırıcılar...Bunları kullanmak da büyük beceri işi. Sivil Savunma Birliği aslında Türkiye'de bu konuda en eğitimli grup; malzemesi ve eğitimi birinci sınıf. Birlikte çalışıldı.
       *Siz de fiilen kazı yaptınız mı?
       Beş katlı bir binanın tamamen yerle bir olduğunu düşünün. Normal yüksekliği 30 metreyken, ne bileyim, sekiz metreye inmiş! Bu tarz depremlerde bazı boşluklar oluşur çöküntünün arasında. Mesela buzdolabının yahut fırının yanında boşluk oluşur, çünkü yapıları nispeten sağlamdır, ne kadar ezilse yerle bir olmaz. Bu oluşan boşluğa "hayat boşluğu" deniliyor. Bu tür yerlerde tesadüfen kalmış insanları bulmaktı amacımız. Nitekim bulduk da. Bizim sorumluluğumuzdaki binadan çıktı üç tane canlı. Bebeği zaten biz gelmeden çıkartmışlardı. Depremden iki saat sonra falan. Sercan'ı 26 - 27 saat sonra çıkarttık. Öğretmen hanım da iki gün sonra çıktı. Bizim üyelerimiz ellerinde telsizle, makina operatörlerini yönlendiriyordu. Çok sabırlı çalışmak gerekiyor. Biz Sivil Savunma'ya asıl insan gücüyle çok yardımcı olduk. İlk 48 saat hiç kimse uyumadı.
       *Böylece AKUT gibi bir örgütün böyle olaylarda elzem olduğu da ortaya çıkmadı mı?
       Tabii, zaten AKUT'un misyonu da bu. Adana'da görev almaktan büyük gurur duyuyoruz. Eğitimlerimizin meyvesini aldık. Yurt dışından eğitmenler getirtiyoruz, kaynak kitapları tarıyoruz, eğitim programları hazırlıyoruz. Mesela hayat boşluğu meselesi. Verdiğimiz eğitimlerde insanlara bunu öğretmeye çalışıyoruz. Deprem olduğunda yapılması gereken bazı hareketler var. Sert ve sağlam, ağırlık merkezi düşük nesnelerin yanında durmak mesela; ama altına girmeyin, yanında durun diyoruz, çünkü biraz bile çökse altındakine zarar verebilir. Mesela 1960'lardan beri yönetmelikler değişti, kapı kirişleri eskisi gibi sağlam olmayabiliyor; ölülerin çoğunu kapı kirişlerinin altından çıkarttık. Bütün dünyada bu yönetmelikler yeniden düzenlenmeye başladı. Bizim de böyle bir rehber yayınlama projemiz var.
       *En unutulmaz an Sercan'a ulaşmanız mıydı?
       Sercan'ın sesini duyduğumuz an tabii ki inanılmaz bir andı. Çünkü canlı bulacağımızı hiç düşünmüyorduk, sinyal almamıştık. Üçüncü katı kaldırırken, bir boşluk çıktı. Ahtapotun operatörünü arkadaşımız Alpar yönlendiriyordu. Kimse var mı diye bağırırken, ben buradayım diye bir ses gelmiş içeriden. Alpar bir çığlık attı. Hepimiz koşturduk. Bütün makinalar durduruldu. Elle ve ince aletlerle kazmaya devam ettik. Sercan'ı alınca makinalar devam etti, bir kat altta öğretmen hanım çıktı. 16 ceset çıkarttık o binadan.
       *Sizce nasıl dersler çıkartılmalı bu depremden?
       Türkiye'de yetkililer hala müteahhitlerin peşinden gitmek gibi ayrıntılarla meşgul, olayın özüne inemiyorlar. Bu ülkedeki 65 milyon insanın belki 45 milyonu sağlıksız koşullarda yaşıyor, Adana depreminden istisnai bir olaymış gibi söz etmek çok yanlış bir yaklaşım. Tek trafik kazasında 30 kişi birden ölebiliyor. Türkiye'de yaşıyoruz ama Amerika'da yaşıyor zannediyoruz kendimizi. Hiç değilse bundan sonraki binaların kontrolünü sağlamlaştıralım. Öncekileri de peyderpey düzeltmeye çalışalım. Devlet gecekondu bölgelerini sağlıklı sitelere dönüştürmeli bence. Herkes detayla uğraşıyor.
       *AKUT çok ilgi çekti, üye sayınızın genişlemesi istediğiniz bir şey mi?
       AKUT'a üye olmak zaten zor bir şey değil. Gönüllü bir kuruluşuz, bazı basit işlemleri var, özel koşul aranmıyor. Ayda 200 bin lira gibi bir aidat ödeniyor, çünkü aramızda öğrenciler çok. Ama bizim avantajımız burada. Kurucuların hepsi dağcı. Çok kaliteli bir çekirdek ekip var. Türkiye'de dağcılıkla uğraşanların hepsi ya üniversite öğrencisidir ya da üniversite mezunudur. Eğitim seviyesi yüksek bir kuruluşuz. Zamanla da profesyonelleşmemiz gerektiğine inanıyorum, en büyük düşüm bu, ama Türkiye buna henüz hazır değil. Kontrolün ve eğitimin çok iyi olması lazım.
       *Dağda hiç böyle hayati bir kazayla karşılaştınız mı?
       Benim başıma gelmedi, ama Sovyet Asya'da Ruslarla yaptığım, Kar Leoparı ünvanını aldığım 7 bin metrelik tırmanışlarda üç yıl içinde yedi arkadaşımı kaybettim. Dolayısıyla çok uzak değilim bu duyguya. Biz AKUT'u bunun için kurduk, böyle işler dağcıların başına geliyor en çok.
       *En son Nepal'de Lhotse dağını tırmandınız. Yeni hedefleriniz neler?
       Ben dünyanın yedi kıtasındaki en yüksek dağlar dizisini 1996'da tamamladım ve bunu yapan en genç dağcı oldum. Şimdi özel bir dizi peşinde değilim. 8 bin metrelik tırmanışlarla ilgileniyorum daha çok. 14 tane 8 binlik dağ var ve bunu tamamlayan 6 kişi var dünyada. Ama ben özel olarak böyle bir tutkunun peşinde edğilim. İlk altısını yapmak istiyorum. Üç tanesine çıktım. Bu yazsonunda bir tanesine daha gideceğim.
       *Lhotse nasıldı?
       Çok zorladı. Rotası çok dikti ve hava bozuyordu. 6 kişiydik; zirveye 60 metre kala, diğerleri dönme kararı aldı. Ben devam ettim ve başardım. İlk defa oksijen kullanmadım. Sadece üç dakika kalabildim zirvede. Çok yorucuydu; 10 yıllık dağcıyım, ilk defa yorgunluktan hayal bile gördüm.
       *Ne hissetiniz zirvede?
       Kendime güvenim ve saygım arttı. Everest'te de oksijen kullanmamayı denemiştim ama kullanmak zorunda kaldım. Kendimi sınamak istedim. Dağcılıkta her şey zirve değildir, oraya yolculuk ve geri dönüş de o güzelliğin bir parçası.
       *Zirveye bir şeyler bırakıyor musunuz her seferinde?
       Tabii, mutlaka, ama ne olduğu çok özel. Onlar tanrılara bir tür hediyedir. Biliyorsunuz mitolojide hep tanrıların oturduğu yer olarak geçer dağlar.
       *Siz eminim 2000 yılına çok özel bir yerde gireceksiniz..
       Evet, ama neresi olduğu şimdilik sır!
       *En büyük düşünüz?
       AKUT'u dört dörtlük bir hale getirmek. Hayatımda bu kadar önemsediğim başka bir şey yok.