The Others Struma’nın sorumlusu İngilizler

Struma’nın sorumlusu İngilizler

20.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Struma’nın sorumlusu İngilizler

Struma’nın sorumlusu İngilizler


Struma gemisinin batmasına, İstanbul limanını terk etmeye mecbur edilmesine sebep olan hiç bir şey insani bir sorunun parçası değil; çerçevesi ve detayları önceden belirlenmiş ve gemi İstanbul'da bulunduğu sürece de kararlılıkla uygulanmış olan İngiliz politikasının sonucudur.


       İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi soykırımından kaçan bir grup Yahudi Struma adlı bir gemiyle Türkiye'ye geldi. Karaya çıkmalarına izin verilmeyen gemi Karadeniz'e açıldı ve orada bilinmeyen bir nedenle battı. Struma faciası olarak bilinen bu dramın perde arkasını Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hasan Ünal yorumluyor.

       İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi soykırımından kaçan Yahudilerin dramı gerçekten içler acısıdır. Savaşın başlamasından ve Almanların hızla Balkanlar'a yerleşmesinin ardından, Türkiye, Filistin'e kaçmaya çalışan Yahudilerin geçiş yolu olmuştu. Son haftalarda Karadeniz'in altındaki kalıntılarını bulmak amacıyla yapılan çalışmalardan dolayı ilgi odağı haline gelen Struma gemisi de bu zorlu kaçışın hazin hikayelerinden birisi.
       Struma'nın hikayesi Alman ordularının Balkanlar'ın tamamını süratle ele geçirdikleri 1941 yılının sonlarında başlar. Yolcu vapurları haline dönüştürülen kırık dökük yük gemileriyle Yahudileri Filistin'e taşıyıp, bu işten ciddi paralar elde etmeye çalışan çevreler o sırada Romanya'da da faaliyettedirler. Konforlu olduğu iddia edilen Struma gemisiyle Filistin'e gidilebileceği yolundaki ilanlar Romanya basınında yer alır almaz, geminin taşıyabileceğinden fazla sayıda yolcu talebiyle karşılaşılır. Derken gemi hareket eder ve her şeyin düzmece olduğu anlaşılır. Gemi yüzdürülemeyecek derecede kötü durumdadır ve ilk gün motorları çalışmadığı için denizde sürüklenir. Romanya kıyılarına vurur; ancak yolcular açısından geriye dönüş seçeneği daha tehlikelidir.
       Geminin yardım taleplerine bir Romen kaptan karşılık verir. Yolculardan temin edilen ciddi miktarda ziynet eşyası karşılığında geminin motorlarını biraz onarır. Ancak durum yine de iç açıcı değildir. İstanbul'a yüzerek değil, sürüklenerek gelir. O derece kötü bir durumdadır ki, kendi haline bırakıldığı takdirde, Boğaz'ın ve Marmara'nın mayınlı bölgelerine girmesi tehlikesi başgösterir. Zaten kaptan da gemiyi kontrol edemez. Bu şartlarda gemi romorkörlerin yardımıyla İstanbul limanına çekilir.
       Eğer Struma Boğazlar'dan yüzerek gidebilecek durumda olsa, her hangi bir sorunla karşılaşmayacaktır. Nitekim Struma'dan evvel pek çok gemi (Darien, Sakarya, vs.) Boğazlar'dan geçerek Filistin'e ulaşmış; ancak o sırada Filistin'e Yahudi göçüne izin vermemekte ısrar eden İngiltere'nin siyaseti yüzünden yolcular ya Darien örneğinde olduğu gibi bir kampta gözetim altına alınmışlar veya gemiler Büyük Okyanus'taki İngiliz hakimiyetindeki küçük adalara gitmeye zorlanmışlardır. Struma gemisi İstanbul'a dayandığı sırada İngiltere bu politikasını en sert biçimlerde uygulamakta kararlıdır ve geminin üzerindeki yolcuların kaderlerini de Türkiye - İngiltere arasında yapılacak görüşmeler belirleyecektir.
       Dolayısıyla Struma faciasının sebeplerine yönelik araştırmalar bu çerçevede ele alınmalıdır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, Struma'nın İstanbul'da bulunduğu on hafta boyunca Türk yetkililerin yolculara nasıl davrandıkları, yeterince yiyecek verip vermedikleri, hastalara bakıp bakmadıkları gibi sorular sadece ve sadece insani niteliklidir. Ama geminin batmasına, İstanbul limanını terk etmeye mecbur edilmesine sebep olan hiç bir şey insani bir sorunun parçası değil; çerçevesi ve detayları önceden belirlenmiş ve gemi İstanbul'da bulunduğu sürece de kararlılıkla uygulanmış olan İngiliz politikasının sonucudur.
       Geminin İstanbul limanına çekilmesinden bir kaç gün sonra, Türk yetkililer konuyu İngiliz Büyükelçisiyle ele alır. Türk tarafı yolcuların Filistin'e gidebilmeleri için İngiliz makamlarından bu yolcular için istisnai muamele yapılmasını talep eder; aksi takdirde gemiyi geldiği yere göndermek mecburiyetinde olduklarını açıklarlar. Büyükelçinin cevabı garip ve çelişkilidir. Struma'daki mültecileri ve diğer benzerlerini kati surette Filistin'de görmek istemediklerini belirten Büyükelçi geminin geldiği yere gönderilmesine de razı değildir. Oysa o tarihe kadar İngiliz makamlarının yaptıkları girişimlerin hepsinde Türk tarafına yapılan öneri bu doğrultudadır. Bunun yerine, geminin Çanakkale'den Ege'ye çıkmasına izin verilmesini ister; çünkü Filistin'e kadar gidebildiği takdirde yolcular ya orada veya başka bir yerde barınabileceklerdir.
       O ana kadar kemikleşmiş hale gelen İngiliz politikasıyla uyumsuzluklar içeren bu cevap, Londra'yı karıştırır. Sömürgelerden sorumlu bakanlık mensupları ve Filistin'deki Yüksek Komiserlik Dışişleri Bakanlığı'na yazdıkları yazılarda Büyükelçi'yi şiddetle eleştirirler ve kendisinin derhal ve en ağır bir şekilde uyarılmasını talep ederler. Sonunda Büyükelçinin kulağı hemen çekilir. Genel siyasetten taviz verilmeyeceği ve Struma yolcuları için özel bir uygulamaya gidilmeyeceği kesin ifadelerle Türk tarafına bildirilir.
       Filistin'e Yahudi göçü meselesini Yahudi kaynaklarından inceleyen uzmanların tesbitlerine göre, göçü organize etmeye çalışan Yahudi yetkililer de İngiliz makamlarıyla temas halindedir. Fakat onların girişimleri de sonuç vermez. Londra'daki makamlara Yahudi kuruluşlarının yazdıkları ve İngiliz arşivlerinde inceleme fırsatı bulduğumuz mektuplardan da sonuç alınamaz. Belgelerden anlaşılan odur ki, İngiliz makamları, geminin geri gönderilmesi gibi bir seçeneğin olmadığını bile bile bunda ısrar ederler. Geminin Çanakkale yoluyla Ege'ye açılması da imkansızdır; çünkü tam bu kritik dönemde Romanya ve Bulgaristan İngiltere'ye savaş ilan etmişlerdir.
       Yolcuları dolandıran kaptan Rum asıllı Pandelis Bulgaristan vatandaşıdır ve geminin Ege'ye açılması halinde İngiliz donanması tarafından durdurulacağından ve kendisinin "düşman ülke" vatandaşı sıfatıyla tutuklanacağından korkar. Yolculardan bazılarının yazdıklarına göre Türk yetkililer de kaptan ve gemi personelinin bilerek ve isteyerek gemiyi tahrip etmeye ve geminin motorlarının tamir edilmesini engellemeye çalıştıklarından şüphelenirler.
       Gemi İstanbul'da sıkışır kalır. Türk yekililer İngiltere tarafından gemiyi geldiği yere geri göndermeye zorlanır ve 23 Şubat 1942 günü Türk karasularından çıkmaya zorlanan gemi Boğaz açıklarında bir infilak sonucu batar. Geminin yanlışlıkla bir Sovyet veya provokasyon amacıyla bir Alman denizaltısı tarafından batırıldığı yolundaki bilgiler daha sonra söz konusu ülke arşivlerinde yapılan araştırmalar sonucunda ispatlanamamıştır. İngiliz istihbarat belgeleri o bölgede bir denizaltı olmasını doğrulamazken, geminin mayına çarpmış olması ihtimali üzerinde dururlar; çünkü aynı günlerde o bölgede Çankaya adında bir Türk vapuru da mayına çarpmış ve batmıştır.

Türkiye Yahudileri kabul etti

       İngiliz belgeleri Türkiye'nin Yahudi göçüne müzahir olduğunu hem Struma öncesi hem de sonrasında bu tutumunu sürdürdüğünü ve üstelik bu siyasetini Almanlar sınırlarımıza dayandığı günlerde de devam ettirdiğini ortaya koyuyor. Aynı günlerde, İngiliz istihbaratının krom yataklarını ele geçirmek isteyen Almanya'nın Türkiye'ye yönelik bir yıldırım işgal planını devreye sokmasından ciddi şekilde endişe ettiği düşünülecek olursa, Türkiye'nin tutumunun önemi daha iyi anlaşılır. Belgelerde, Struma'nın geldiği yere geri gönderilerek, batmaya zorlanmasının sebebinin kendi siyasetleri olduğu gayet açık bir şekilde görülüyor. Üstelik bu siyaset Struma'nın batmasından sonra da değişmemiştir. Struma sonrasında yapılan bakanlık içi ve bakanlıklar arası tartışma tutanaklarında bir yetkilinin belirttiği gibi, neticede Araplar bağımsız bir topluluk olarak İngilizler aleyhine dönebilirler ve Almanlarla işbirliği yapabilirlerdi; ama Almanların gazabına uğramış durumdaki Yahudilerin İngilizlerle birlikte hareket etmekten başka çaresi yoktu.