The Others TABUNU DA AL GEL

TABUNU DA AL GEL

21.11.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hollanda’nın öncülüğünde Banu Güven’in moderatörlüğünü yaptığı Özgürlük Ekspresi Türkiye’den geçti. Sansür, soruşturmalar, tutuklu gazeteci ve öğrenciler, yasaklanan siteler üzerinden ifade özgürlüğü tartışıldı

TABUNU DA AL GEL

Adaletin, hukukun, insan haklarının herkese lazım olduğu bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’de “ifade özgürlüğü” tam da bu nedenle gündemdeki yerini koruyor. Dünya 15 Kasım’ı “Hapisteki Yazarlar Günü” olarak anarken, ülkemizde tutuklu gazetecilerin sayısının 71’e yükselmesinin nedenlerini mevcut yasalar bağlamında tartışıyoruz.
Dün “komünizm” ve “bölücülük” propagandası yapanları TCK 141 ile 142’den, “şeriat” ve laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunanları 163’ten, halkı isyana teşvik edenleri 311 ile 312’den, devletin ya da hükümetin “manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” edenleri 159’dan yargılayan Türkiye, AİHM’e rağmen 301’de ısrarcı. Terörle Mücadele Yasası siyasetçiden akademisyenlere, gazeteci ve yazarlardan sanatçılara, öğrencilerden sokaktaki vatandaşa kadar on binlerce insanı “yasalar böyle” diyerek cezalandırabiliyor. Öyle ki Türkiye’de 2005’te yasanın “terörist” saydığı kişilerin sayısı 273 iken 2009’da 6 bin 345’e çıktı.
Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği geçen yıl Ghetto çatısı altında başlattığı “Tabunu da al gel” etkinliklerini bu yıl “Freedom Express - Özgürlük Ekspresi” adı altında gerçekleştirdi.
Moderatörlüğünü gazeteci Banu Güven’in yaptığı üç gün süren panellerde sansür, otosansür, internet yasakları, basın özgürlüğü tutuklamalar ve terör yasası üzerinden ifade özgürlüğü tartışıldı.

Güven: Türkiye’de ifade özgürlüğü yok
İfade özgürlüğünün kısıtlanmasının hayatın her alanında kendini gösterdiğini dile getiren eski NTV spikeri ve program yapımcısı Banu Güven, Milliyet Okur Temsilcisi’ne İstanbul’daki toplantıyı değerlendirdi:
“Bu toplantılarda hem Türkiye’de ifade özgürlüğünün halini konuştuk, hem de bu özgürlüğün derecelendirilebilecek bir olgu olup olmadığını. Yani, ‘eskisine göre belli konuları konuşmakta daha özgürüz, belli konularda durumumuz daha iyi, mesela ‘askeri vesayet kalktı’ gibi argümanların bize yetip yetmeyeceğini. İfade özgürlüğü ‘biraz’ ya da ‘oldukça’ diye nitelendirilebilecek bir şey midir? Bu soruyu ısrarla sordum. Bana göre öyle değil çünkü. Bana göre, Türkiye’de ifade özgürlüğü yok. Böyle bir Terörle Mücadele Kanunu’nun olduğu bir ülkede, böyle keyfi tutuklamaların yapıldığı ve de özellikle gazetecilerin, akademisyenlerin, öğrencilerin sindirildiği bir ülkede ifade özgürlüğünden söz edilemez.
Gazeteciler, medya patronlarının ticari faaliyetleri ya da hükümetin tehditleri nedeniyle sansür ve otosansürden nefes alamıyorsa, ‘Kürtler vardır’ dediği için hayatının 17 yıl 2 ayını cezaevinde geçirmiş olan İsmail Beşikçi tekrar cezaevine girme riskiyle karşı karşıya ise, gazeteci arkadaşımız İrfan Aktan haberinde bir PKK’lının sözünü aktardı diye hapis cezası alıyorsa, 500 öğrenci tutukluysa, derin devletle uğraşan meslektaşlarımız cezaevine atılıyorsa, internette nelerin sakıncalı olduğuna bizim yerimize hiç ‘tanımadığımız’ kişiler karar veriyorsa, bir genç kadın babasına ya da erkek kardeşine ya da ailesine karşı iradesini özgürce ortaya koyamıyorsa, o ülkede ifade özgürlüğü var mıdır?
İşte bunları her zaman konuştuğumuzdan daha farklı bir ortamda, günün sonunda, herkesin kendini rahat hissettiği ortamlarda, dinleyenlerin de katılımıyla konuştuk. Bu tür tartışmaları bugüne kadar televizyonda yapan biri olarak stüdyodan dışarıya taşımak bana çok etkili ve ifade özgürlüğünün ruhuna da çok uygun geldi.”

Mater: Otosansür hızla yol alıyor
Bianet’in kurucusu Nadire Mater de görüşlerini Milliyet Okur Temsicisi için kaleme aldı:
“İfade özgürlüğü herkese lazım, gazetecilere de. En çok gazetecinin ifade özgürlüğünden konuşmamız ise boşuna değil. Haberci özgür olmadan genel ‘özgürlük sorunu’nu nasıl tartışacağız? Bugün iki satırdan, bir şarkıdan, bir kitaptan, bir söyleşiden etraf ‘terörist’ doldu. Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu habercinin de ağzını açmaya kalkışanların da alanını sürekli daraltıyor, hapishane kapısını gösteriyor. Öte yandan alabildiğine konuşan, yazan, saldıran, çatışma yaratan, kışkırtan bir grup hakikaten özgür.
Genelkurmay başkanı ‘saptırmayın’, başbakan ‘abartmayın’ ricalarıyla medyaya haber şablonları veriyor. Kimi gazeteciler, başbakana meslektaşlarını ihbar ediyor. Medya patronlarının iktidarla uyumu artıyor. Dolayısıyla oto sansür hızla yol alıyor. Halkın haber alma halkı çoktan unutuldu.
‘Özgürlük Ekspresi’nde, ifade özgürlüğü herkese lazım olduğu içindir ki gazeteciler, akademisyenler, tiyatro sanatçıları İstanbul, Ankara ve İzmir’de birlikteydik. Ne yaptık? ‘İfade özgürlüğü’nü tartışmaya çalıştık ama ihlaller, tehditler o kadar arttı ki, vakit yine yetmedi. Editöryal bağımsızlığı ise artık tartış(a)mıyoruz bile.”

Herpen: Özgürlük piramit gibidir
Hollandalı gazeteci Wilco van Herpen ise toplantılarda Türkiye’ye Metin Göktepe’nin öldürüldüğü yıllarda geldiğini, senelerce gazetecilere destek olmak için Devlet Güvenlik Mahkemesi kapılarında beklediklerini anlattı. Herpen, “Türkiye’de devlet, hükümet neden çocuk gibi davranıyor?” diye sordu.
Van Herpen, ifade özgürlüğünün bir piramit gibi düşünülmesi gerektiğini ve ailenin içinde başladığını, “halk düzeyinde ifade özgürlüğü ne durumda?” sorusunun da sorulması gerektiğini belirtti.
Her gün evden çıkarken eşinin kendisine “Dikkatli ol” dediğini belirten Herpen, Türkiye’de her an her şeyin insanın başına gelebileceği düşüncesinde.




OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ

Türkiye’nin 12 Eylül askeri rejimince dayatılan 1982 Anayasasının yerine sivil, özgürlükçü, demokratik değerlere dayalı yeni bir Anayasa yapma hazırlığına girdiği sırada “ifade özgürlüğüne ilişkin” eleştirilerin artıyor olması hükümet başta Parlamento’daki tüm siyasi partilerce gözetilmesi gereken bir durumdur.
Bu eleştirilerin gazeteci ve yazarlardan, akademik dünyadan geliyor olması ise ayrıca uyarıcıdır. Demokrasinin oksijeni özgür yayıncılıktır. AİHM, tarihçi Taner Akçam’la ilgili kararında 301. madde nedeniyle Türkiye’yi mahkum etti.
Ülkenin “demokratik sicilini” bozan Terörle Mücadele Yasası’nın fikirler üzerinde “Demoklesin kılcı” gibi asılı durması kabul edilemez. Uzun tututluluk süreleri, cezaevindeki gazeteci sayısı da AB ile tam üyelik müzakereleri sürdüren bir ülkeye yakışmıyor.Bu iklimi değiştirmek için siyasi iktidara, muhalefete, yargıya, medyaya büyük görev düşüyor. Medya kendisi özgür olmalı ki ülkedeki özgürlüklerin önünü açabilsin. Sorunların üzerine cesaretle gidebilsin.
“Özgürlük Ekspresi”nin Türkiye yolculuğunu önemsiyoruz. Banu Güven, Nadire Mater ve Wilco van Herpen’e görüşlerini Milliyet okurlarıyla paylaştıkları için teşekkür ederiz.




‘ZARURİYET’ DÜZELTMESİ


İzmir’den Dursun Yastıman adlı okurumuz son son dönemde başlıklarda göze çarpan hatalar konusunda uyarıyor:
“Milliyet’te 7 Kasım’da ilk sayfada logonun üstünde “17 kentin emniyet müdürü merkeze” başlığı ile verdiği haberde geçen ‘kent emniyet müdürlüğü’ ifadesi yanlıştı. Emniyet müdürleri ilin merkezi olan kentte görev yaparlar ama o kentin değil, ilin emniyet müdürleridir. 12 Kasım’da Kadife Şahin’in ‘Finans Sohbetleri’nde Eurobank Tekfen Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erten’le yaptığı ‘Yabancılar memnun olmadıkları için değil, zaruriyetten gidiyor’ başlıklı sohbetin sekiz sütunu kaplayan başlığındaki ve içeriğindeki “zaruriyetten” sözcüğü de yanlış kullanılmıştı. Sözlüklerde ‘zaruriyet’ diye bir sözcük yoktur, ‘zaruretten’ denilmesi gerekirdi.”