The Others Tarihimizi bilenler

Tarihimizi bilenler

30.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Augustus Tapınağı'nın inşa tarihini pek çok okur düzeltirken kimi baskılara girmeyen haberler şikâyet konusu... Ya 'lojman listesi'?

Tarihimizi bilenler





Nobel ödüllü matematikçi John Nash, acaba Anadolu tarihini bizden daha iyi biliyor mu?
Milliyet'in 25 Eylül tarihli birinci sayfa haberi, "bildiği" yönündeydi.
Ama okurlar Nash'le (ve haberle) aynı fikirde değildi. Yanıltıldıklarını ilettiler.
Habere göre Nash, İstanbul'da Miniatürk alanını gezerken, Ogüst (Augustus) Tapınağı maketinin önünde yazılı duran inşa tarihini doğru bulmamış, yanında bulunan bazı kişilere "Birinci değil, onuncu yüzyılda inşa edildi" demiş. Acaba doğru mu söylemişti?
Tarih bilen okurlar doğrusunu bildirdi.
Sibel Çeliksöz, eleştirisini şöyle özetlemiş:
"10. yüzyılda Anadolu Hıristiyandı. Tapınak o tarihte yapılmış olamaz. Ogüst Tapınağı takriben MÖ 40 yıllarında yapıldı. MS 5. yüzyılda kiliseye dönüştü."
Bazı okurlar inşa tarihini MÖ 25 -MS 20 diye veriyor. Başvuru kitapları da benzer bilgileri aktarıyor.
Miniatürk Genel Müdürü Cengiz Özdemir de habere gönderdiği itiraz yazısında Nash'in sözlerinin çeviri hatası nedeniyle yanlış anlaşıldığını, tanıklarla kontrol edilseydi bu hatanın yaşanmayacağını söylüyor.
Bu önemli hata 26 Eylül Cuma günkü Milliyet'te ikinci sayfada düzeltildi.
Elbette her gazeteci çok iyi tarih bilmek zorunda değil. Ama haberler tek tek süzülerek sayfaya giderken temel mesleki reflekslerin de işler halde olmasında büyük yarar var. Genelde böyle. 10. yüzyılda Roma tapınağı inşa edilemeyeceği sezgisi de o refleksi tetiklemeliydi.

* Farklı kesimlerden okurlar, ilgi alanlarındaki gelişmeleri gazetede görmek istiyor, bulamayınca düşkırıklığını bizimle paylaşıyor.
Yazar Dursun Akçam'ın ölümü ve cenazesiyle ilgili hiçbir haberin yer almaması bazı Milliyet okurlarını üzmüş durumda. İki okur, gazeteyi aradıkları halde "küçük bir haber bile olmayışı"nı doğru bulmadılar. Akçam'ın siyaset ve fikir hayatında sol kesim içinde bilinen bir isim olduğu gerçeği ortada. Milliyet'in bu haberi küçük veya büyük, bir şekilde vermesi gerekirdi, diye düşünüyorum.
Bazı okurlar, 23 Eylül günü kandil duyurusunun olmadığından yakındılar.
Doğru, taşra baskılarında yer almamış. Bu tür rutin hatırlatmaların okurlarca önemsendiğini bir kez daha anlıyoruz.
20 Eylül tarihli taşra baskısında MGK haberi ile Trabzonspor maçının sonuçları yer almayınca bazı okurlardan sitem geldi. Aynı şekilde, 23 Eylül tarihli gazetede Avrupa Voleybol Şampiyonası ve 25 Eylül tarihli Milliyet'te de Trabzon - Villareal maçının sonuçlarını bulamayan okurlar şikâyetçi oldu.
Bunların okura ulaşmayışındaki temel neden, basım ve dağıtım sistemindeki teknik güçlükler. Milliyet okurları bu yüzden başka gazeteleri almak zorunda bırakılmamalı. Sorunun yakında çözüleceğini umalım.

* 20 Eylül tarihli Milliyet'in manşeti, Türkiye'de arada sırada gündeme gelen bir konuyu yeniden gündeme taşıyordu:
Lojman boşaltmayan eski miletvekilleri.
Soğuk Kuşatma başlığı altında sunulan haberde, "15 Haziran'a kadar boşaltın" çağrısına rağmen 30 eski milletvekilinin lojman anahtarlarını teslim etmediği bildiriliyordu.
Altı okur, haberin bir yönünü eksik buldu.
Faruk Ertuğrul onlardan biri.
"Güzel bir haber. Ama bir okur olarak bu miletvekillerinin kimler olduğunu da öğrenmek isterdim, ancak bulamadım" diye yazmış.
Kasım Özgen, "yüzsüzlüğün üstüne gitmenizi takdir ediyorum, ama bu kişilerin ismini neden saklıyorsunuz?" diye sordu.
Diğer okurlar da "isimleri bilmek hakkımız" notuyla bize ulaştılar.
Haberin altında, Ankara bürosundan Günseli Önal'ın imzası vardı.
"Lojman boşaltmayan eski ve yeni milletvekillerinin listesini yaz aylarında TBMM'den alarak yayımlamıştık. Ancak o sırada bu milletvekillerinin arasında AKP'li 10 milletvekilinin de olması nedeniyle basına bir daha liste verilmemesi için Meclis bürokratlarına baskı yapıldı. O tarihten sonra AKP milletvekillerinin tamamı lojmanları boşalttı, ancak basına liste vermeme uygulaması sürüyor. Milli Emlak Müdürlüğü'nden talebimize karşın bu liste gizleniyor" diye açıklıyor Önal.
Yorum: Bazı haber ayrıntıları kolay, bazıları ise çok zor elde ediliyor. Milletvekili isimlerinin muhabirlere verilmemesindeki ısrarın mantığını anlamak hem mümkün, hem değil, ama hal böyle. Okurlara biraz daha sabır. Er ya da geç bu isimler kamuoyunun bilgisine sunulacak.

* 18 Eylül tarihli gazetede yer alan Kürt Memur 'Arapça' İsme Yasak Koydu başlıklı haber bazı okurların tepkisine neden oldu.
Haberde, Nüfus Kanunu'nun "isim yasağı" ile ilgili 16. maddesinin kaldırıldığı ancak buna rağmen uygulamada ciddi aksaklıklar olduğu vurgulanıyordu.
Buna örnek olarak da Küçükçekmece'deki nüfus şefinin kendi kızına Kürt ismi olan "Dilan"ı taktığı halde, kızına "Deral" ismini isteyen bir kişiyi reddetmesi veriliyordu.
Bazı okurlar "Kürt memur tanımını kullanarak etnik ayrımcılık yapıldığını" öne sürer, "bu ülkenin üniter yapısını bozmayalım" uyarısını getirirken, bir itiraz da Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu'dan geldi:
"Haberin başlığında öne çıkması gereken vurgu, yasakçı uygulamanın yasanın değişmiş olmasına rağmen devam ediyor olduğunu göstermek gerektiği halde, yasağı uygulayan memurun etnik kimliği öne çıkarılmıştır. Haberciliğin objektifliği ve tarafsızlığı ilkesiyle bağdaşmayan bir durum yaratılmıştır."
Yorum: Eleştirilere katılmıyorum. Haber hem uygulamanın gereği gibi yürümediği bilgisini çok ilginç bir tekil olay üzerinden gündeme getiriyor. Hem de Türkiye'nin ne denli karmaşık bir sosyal dokuya sahip olduğunu, "yasak isim" uygulamasının öteden beri nasıl keyfi işlediğini, uygulamada bürokrat bireylerin tavrının hayati önemini, doğru bilgiler içeren bu haberden öğreniyoruz.
Sanıldığı gibi, "yasakçı olan Kürt memurlar" gibi bir izlenim de çıkmıyor bu haberden.
Kaldı ki, Milliyet'in AB reformlarını haber çeşitliliği içinde izlediği de bilinen bir gerçek.