The Others Toprak reformuna feodal engel

Toprak reformuna feodal engel

15.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Toprak reformuna feodal engel

Toprak reformuna feodal engel

Güneydoğuluya göre, toprak reformu projesi "gerçekçi değil". Sorunun çözümünde, hükümetin bütünlük sağlayacağına inanmıyor, daha kolaycı bir çözüme yöneliyorlar: Kendilerine ağanın toprağı yerine Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği'nin verilmesi

GÜNEYDOĞU'da toprak mülkiyetinin sorun olması "yeni" değildir. Toprağın "belirli" kesimlerin elinde toplanmış olmasının yarattığı sıkıntı, uzun yıllardır Türkiye'nin tartışma konuları arasında yerini almıştır.
Sorunun çözümü konusunda ortaya atılan önerilerin en popüler olanı ise kuşkusuz "Toprak Reformu Projesi"dir. Zaman zaman alevlenen tartışma 1970'li yıllarda dönemin CHP Lideri Bülent Ecevit tarafından "hararetle" savunuldu. Ecevit daha o zaman projeyi "feodalitenin hayat damarının kopması" olarak değerlendiriyordu.
Aradan geçen 20 yılın ardından Ecevit, Anasol - D hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak yer alınca, biraz eskimiş, ama asla "unutulmamış" konu yeniden güncellik kazandı. Peki, proje gerçekten uygulanabilir mi? Soruya sorunun içinden, yani Güneydoğu'dan yanıt aradık.

Diyarbakır Milliyet Bürosu'nda Burhan Eliş'le diziye ilişkin planlamamızı yaparken ilginç bir konuk geldi. Sorunu 1970'li yıllarda da, son olarak güncelleştiği zamanda da Ecevit'e aktaran, Güneydoğu'nun en büyük göçer aşireti Beritan Aşireti'nin lideri "Xalı Alo - Ali Dayı" lakaplı Ali Yazıcı ilk izlenimleri aldığımız kişi oldu.
"Siyaset Meydanı" programında İşadamı Sakıp Sabancı'yla kendi şivesiyle yaptığı tartışmayla "ünlenen" Ali Dayı'ya göre toprağa duyulan büyük bir özlem var. Ama bu özlemin karşılanması konusunda da kuşkuları var.
"Nedir kuşkularınız" diyoruz. Ali Dayı kısa, ama anlamlı bir yanıt veriyor:
- Ben sorunu Ecevit'e anlatıyorum. Ama hükümetin kendi içinde sorunun çözümü konusunda bütünlük sağlayacağına inanmıyorum.
Ali Dayı kısa ziyaretini tamamlayıp gidince Diyarbakır Sanayi Odası'nın yolunu tutuyoruz. Sanayi Odası Yönetim Kurulu üyesi, Mülkiye mezunu Şehmus Diken, sorunun tarihçesine ilişkin değerlendirmeler yaptıktan sonra tane tane son yargısını koyuyor:
- Toprak reformu, tarım reformuyla birlikte düşünülmeli. Diken, sorunun `rakamsal' değerlendirmesinin güç olduğunu, çünkü bu konuda istatistiki bilgilerin son olarak 1980'nin hemen başında yapıldığını vurguluyor. O zaman yapılan ve adına Köy Envanter Etüdleri denilen değerlendirmede Türkiye genelinde topraksız köylü oranı yüzde 30 seviyesinde. Bu oran Güneydoğu'da ise yüzde 42'ye dayanıyor.
"Peki, son yıllarda durum değişti mi?" diyoruz Şehmuz Bey'e. Biraz düşündükten sonra yanıt geliyor:
- Daha da bozuldu.
- Gerekçesi?
- Gerekçesi açık. Çünkü tarımın aleyhine politikalar uygulandı, maliyet girdileri arttı ve küçük toprağa sahip köylüler toprağını işletemediği için daha büyük toprak sahiplerine sattı.
Diken, reforma yönelik önerileri ise şöyle sıralıyor:
1 - Arazi edindirme fonu kurulmalı, 2 - Büyük arazi sahipleri ikna edilmeli, 3 - Toprağın yanında birtakım makine ve finans desteği de sağlanmalı, 3 - Toprağın verileceği köylüye toprağı işletebilme bilinci ve eğitimi verilmeli, 5 - Mutlaka denetim mekanizması kurulmalı.

Diyarbakır'daki ikinci durağımız Ziraat Odası oluyor. Oda Başkanı Misbah Birel epey umutsuz. Birel'e göre bu proje "söylemden öteye gidemez." Birel, toprak verilen kişinin traktör, biçer, gübre ve krediyle desteklenmediği sürece kaçınılmaz sonucun toprağın yine "güçlülerin" eline geçmesi olduğunun altını çiziyor ve sanayi yatırımlarına yönelinmesi önerisini getiriyor.

Diyarbakır'daki bu temaslarımızın ardından sorunun kaynağına gidiyoruz. GAP'la birlikte bütün gözlerin çevrildiği Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesine bağlı Yüceler (Kürtçe adı Aliye) köyünde 5 bin dönüm toprağı olan Bahri Ekinci'ye misafir oluyoruz.
Ekinci beş kardeşiyle birlikte bizi, haber vermeden gittiğimiz halde son derece misafirperverce karşılıyor. Hemen konuya geçiyor ve "Ecevit'in toprak reformu projesini gerçekçi buluyor musunuz" diye soruyoruz.
Henüz orta yaşlarda olan, günde üç gazete okuyan ve "siyasi" bir dil kullanan ağa, bir çırpıda yanıt veriyor: "Gerçekçi değil." Ve bunun gerekçelerini ekliyor:
- Geçmişte reforma yönelik uygulamalar oldu. 1952'de oldu, 1960'larda oldu. Ama sonuçta hep üretim düştü. Çünkü bölünen toprağın üretimi de düşüyor. Bakın biz burada beş kardeş birlikte toprağı işletiyoruz. Ama toprağı bölmüyoruz, eğer toprağı bölecek olur, yani bir bakıma kendi aramızda toprak reformuna gidecek olursak bizim de toplam üretimimiz azalır. Çünkü azalan toprağın maliyeti yükseliyor, işletilmesi güçleşiyor. Bu durumda toprak alan köylü de toprağı işletemediği için sonuçta aldığı toprağı da yine satmak zorunda kalıyor. Buraya yakın Eyüpnebi'de de reform uygulaması olmuş. Toplam 1600 dönüm toprak 70 kişiye paylaştırılmış. Traktörleri olmadığı, masraf yapamadıkları, sulamaya geçemedikleri ve yüzde 50'yle icara (kira) verdikleri için aldıkları toprağı satmak zorunda kaldılar. 200 dönüm toprak ekmek için beş milyar harcama yapmak gerekiyor. Bu kadar parayı hangi köylü verebilir? Ayrıca toprağı geniş olan toprak dışındaki kazançlarını toprak için ayırabiliyor. Örneğin bir sene toprağı dinlendirebiliyor. Ama köylü bunu yapamaz. Toprağı dinlendirmeye bıraktığı yıl aç kalır, bu nedenle sürekli ekim yapar ve verim düşer.
"Ağam Ecevit'in bu proje konusunda ısrarlı olduğunu biliyorsunuz" diyoruz. Bahri Ağa bu kez "siyasi bir dille" devam ediyor:
-"Bana göre Ecevit 1977'den sonra bölgede kaybettiği oy tabanının yeniden yakalamayı amaçlıyor. Bir bakıma oy avcılığı yapıyor. Ancak Güneydoğulunun bunlara kanmadığına inanıyorum. Ecevit'in düşüncesi eski Sovyetlerdeki Kolhoz sistemi veya Irak ve Suriye'deki Baas rejimi uygulamasıdır."

- Bahri Ağa, topraksız köylü ne olacak?
- Köylü zaten pamuk ve fındık toplamaya gitmeyi tercih ediyor. Toprağı olan kişiler bile Çukurova'ya pamuk toplamaya gidebiliyor. Fakat şu yapılabilir: 10 bin dönümden fazla toprağı olan kişilere sınırlama getirilebilir.
"Köylü de sizin gibi mi düşünüyor?" diye soruyoruz. Bahri Ağa, o ana kadar yanında sessizce oturan bizim de "bir aile büyüğü" sandığımız yaşlı kişiye dönerek "Buyrun kendisine sorun, Abbas Bey bizim yanımızda çalışan bir köylü" diyor.
Türkçe konuşamayan Ağa'ya sorumuzu Kürtçe yöneltiyoruz:
- Toprak verilirse işletebilir misiniz?
Soruyu Kürtçe sormamız o ana kadar sıkılgan duran Abbas Ergiç'i rahatlatmış olmalı ki, (sonradan Burhan'ın dediğine göre gözleri parlayarak) kısa ama net bir yanıt veriyor:
- Herşeyi bize bırakırlarsa elbette yaparız. Ama toprağın yanında bir destek verilmezse ben de toprağı yüzde 50'yle ortaklığa vermek zorunda kalırım.
Abbas Ergiç'in konuşmasıyla sorunun "doğal tarafları" olan ağa ve köylü de yan yana gelmiş oluyor. Bizim Burhan da bu sahneyi kaçırmıyor ve basıyor deklanşöre.

Abbas Ergiç biraz durduktan sonra adeta bir sevinç içinde yeniden konuşmaya başlıyor:
- Hökümet, bize kuru toprak vereceğine Çiftliği versin.
İlk anda anlamıyoruz ama "Çiftlik" dediği Urfa'nın ünlü Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği.
Bahri Ağa, yanında sulama işinde kürekçilik yapan Abbas'ın talebine yorum getiriyor:
- Köylü şunu iyi biliyor. Kendisine Sedat Bucak'ın toprağını istediğin kadar ver. Ama, eğer feodal yapı değişmezse; bu köylü gidip o toprağı işletemeyeceğini, baskı altında kalacağını biliyor. Bu nedenle kolay olanı, Devletin Çiftliğini istiyor.
Bahri Ağa'nın bu sözlerini daha sonra Bismil'de konuştuğumuz topraksız bir köylü olan Zennun Çalışkan çok daha özlü ve anlaşılır açıklıyor:
- "Bölgeden giden milletvekilinin ağa, bey, şeyh olması engellenemedikten sonra ne reform olur, ne proje. Çünkü bu gidenler buradaki sistemin değişmesini öncelikle kendi çıkarları açısından istemez. Kısacası, bu sistem değişmeden hiçbir şey değişmez. Ancak bu sistem değişirse bu reformlar yapılabilir.


YARIN: 45 çocuklu ağanın reformu