The Others Türkiye Avrupalıdır

Türkiye Avrupalıdır

21.07.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye Avrupalıdır

Türkiye Avrupalıdır


TBMM'nin 15 Temmuz'da aldığı Kıbrıs'ta çözüm için "KKTC'nin egemenliğinin tanınması" kararı Türkiye'nin dış politikasında yeni ve önemli bir adım. Bu konuyu ve genel olarak Türk dış politikasını Dışişleri Eski Bakanı İlter Türkmen'le konuştuk.


Naki Özkan


* TBMM'nin 15 Temmuz kararıyla Türkiye, artık Kıbrıs'ın bölünmesini açıkça tercih eder bir politikaya mı yöneldi?
Kıbrıs konusunda bir yol ayrımında olduğumuz anlaşılıyor. Şimdiye kadar izlediğimiz siyasetten yani 1983'te KKTC'nin bağımsızlığının ilanına rağmen, federasyon tezini savunan müzakere politikasını bırakıyoruz. Şimdi, "Bundan sonra bir müzakere olacaksa, KKTC'nin egemenliğinin peşinen tanınması gerekir. Müzakere de ancak bir konfederasyon amacına varmak için yürütülür" diyoruz. Bu politikada kısmen haklı olduğumuz muhakkak.
Federasyon tezini benimsediğimizden beri, köprülerin altından çok sular aktı. Balkanlar'da önemli gelişmeler meydana geldi. Görüldü ki, etnik ihtilaflarda iki ayrı etnik grup ya da millet iradeleri dışında bir arada yaşayamıyorlar. İhtilaflı etnik grupların kan dökülmeden birbirinden ayrılması daha hayırlı. Kıbrıs'ta iki ayrı devlet tezinin sağlam bir mesnedi var. Ancak bu, Kıbrıs sorununun nasıl geliştiğine bakmamıza engel değil.
1974'ten hemen sonra, bir federe Türk devleti ilan edeceğimize, bağımsız bir devlet ilan etseydik bugünkü hedefimize daha kolay varabilirdik. Kıbrıs'ta şimdi bir buhran da yok. Buhranın olmadığı bir dönemde müzakere pozisyonunu değiştirerek, tamamen yeni bir formül ortaya atmak, pek etkili bir politika gibi görünmüyor.
Devletlerin büyük bir kısmı, ABD, AB ve BM Güvenlik Konseyi federasyon tezini benimsediler. Önkoşulsuz bir müzakere üzerinde ısrar ediyorlar. "Onların ısrarları önemli değil, biz istediğimiz yolda yürüyebiliriz" diyebiliriz ama sonuçlarını iyi düşünmemiz lazım. Biz müzakere kapısını kapattığımız zaman bir pandora kutusu açılır. ABD ile ilişkiler çıkmaza girer, AB ile üyelik bir hayal olur.
Gerçi Sayın Başbakan "Dünya Avrupa'dan ibaret değildir" dedi. Evet, dünya Avrupa'dan ibaret değildir, ama biz Avrupa'da yaşıyoruz. Bütün tarihimiz bizi Avrupa'ya yöneltmiş. AB, dünyanın en önemli ve başarılı ortaklıklarından birisi. Bu kapıyı kapatmak kolay bir karar olmamalı.

* Kıbrıs'ta bu gelişmelerden sonra sizce ne gibi adımların atılması gerekir?
Türkiye'nin artık söylediklerini geri alması çok zor. Kıbrıs Rum tarafı Türk tarafını tanımayacağına göre, müzakereler de başlamayacak demektir. Bunun sonucunda Güney Kıbrıs birkaç yıl sonra AB'ye tüm Kıbrıs'ı temsilen üye olarak kabul edilir. Bu Türkiye'ye çok sıkıntı verir. Kıbrıs, AB ile sürtüşmelerimizde devamlı bir odak haline gelir. ABD ile ilişkilerimiz olumsuz etkilenir. Bütün bunları göze alıyorsak mesele yok...

* Güney Kıbrıs'ın AB üyelik başvurusu da Kıbrıs'ın bölünmesini kolaylaştırmıyor mu?
Evet, doğru. Rum kesiminin AB üyeliği aynı zamanda bizim elimizdeki bir koz. AB bünyesindeki bazı ülkeler de Kıbrıs meselesi çözümlenmeden, Güney Kıbrıs'ı üye olarak kabul etmek istemiyorlar. Ama biz müzakere kapısını kapatınca onların da yapacakları bir şey kalmıyor. Rum kesimi artık, "Ben müzakere yapmak istiyorum ancak, onlar KKTC'nin egemenliğini tanımamı istiyorlar. Egemenliğin tanınamayacağını BM Güvenlik Konseyi kararı da söylüyor. Benden GK kararlarına aykırı bir tutum bekleyemezsiniz" diyecek.

* Peki, imkansızlığı biline biline neden KKTC'nin egemenliğini tanıma şartı ileri sürüldü?
Burada bazı anlaşılmayan noktalar var. Diplomatik tanıma istemiyoruz anladığım kadarıyla. Egemenliğin tanınması çok karmaşık bir kavram. Ok yaydan çıktı. Şu anda yapılabilecek tek şey bir mekik diplomasisi başlatmak. Yani Kıbrıs Türkleri, Rumlar ile aynı masaya oturmazlar ama ikisi arasında biri mekik dokur, görüşleri taraflara iletir. Bu suretle belki yavaş yavaş bir müzakere zemini ortaya çıkabilir. Ben şu an başka bir çözüm göremiyorum. Ya da bu iş burada biter. Ama Türkiye'nin geleceği belirsiz bir mecraya girmiş olur.

* Yunan - Türk dışişleri bakanlarının görüşmelerinden sonra, iki ülke ilişkilerinde iyileşme beklenebilir mi?
Sayın Cem ve Papendreu'nun görüşmeleri daha çok güven artırıcı, iki ülke arasındaki gerginlikleri yumuşatıcı girişimler. Özellikle Öcalan krizinin doğurduğu olumsuz etkiler bir ölçüde silinmek isteniyor. Ancak Türk - Yunan ilişkileri ne kadar düzeltilirse düzeltilsin, Kıbrıs meselesi çözümlenmediği sürece Yunanistan'ın Türkiye'nin menfaatlerine zarar verme politikası değişmez. Türk - Yunan ilişkilerinin anahtarı Kıbrıs'tır. Kıbrıs meselesi çözülürse diğer meselelerin çözülmesi o kadar zor olmaz.

* AB'nin Türkiye'ye tavrında bir yumuşama var mı?
Biz AB'yi istemiyoruz gibi geliyor bana. Hükümetin AB politikasına önem vermediği anlaşılıyor. Kıbrıs politikası zaten bizi AB ile kopukluğa götürüyor. Şimdi de "Dünya Avrupa'dan ibaret değildir" diyor Başbakan. Bu yeni bir politikanın başlangıcı herhalde. Başbakan'ın sözünü İsmet Paşa'nın, "Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye de onun içinde yer alır" sözüyle kıyaslıyanlar var. İsmet Paşa bunu söylediği zaman Türkiye'nin politikasını değiştirmek gibi bir niyeti yoktu, değiştirmedi de... Bu haklı bir tepkiydi.
Ayrıca AB'nin alternatifi nedir, bunu da anlamıyorum. Orta Asya mı, Orta Doğu mu? Bunlar alternatif olabilir mi? Türkiye AB içinde olsa dahi kendine özgü bir Orta Asya ve Orta Doğu politikası zaten olacak. Buna kimse engel değil. Dünya giderek bölgesel gruplaşmalara gidiyor. Bu da sorunların çözümünü kolaylaştırıyor. AB kurulduğundan beri Avrupa'daki ihtilaflar daha rahat çözülüyor. Türkiye, Orta Asya ve Balkanlarda bir gruplaşma kuramaz.

* Schröder ile Almanya'nın tutumu değişti mi?
Evet, Schröder Kohl'den farklı bir politika izliyor gibi gözüküyor. AB ülkeleri tereddüt içinde. Hem Türkiye ile hem Türkiyesiz yapamıyorlar. Bir formül arayışı içindeler. AB ile Türkiye arasında İki temel sorun var: Kıbrıs ve Kürt sorunu. Bana göre asıl Kıbrıs sorunu daha önemli onlar için.

* Kürt sorununu çözmede bir umut ışığı görüyor musunuz?
Bazı çelişkiler içindeyim. Kültürel kimlik meselesini ele alalım mesela. Aslında tanımışız bunu. Kürtçe konuşuluyor, yayınlar yapılıyor. Bir eğitim meselesi kaldı... Bu kültürel kimlik tanıma değildir de nedir?
Fransızlar yerel dillerin okullarda seçmeli ders olarak öğretilmesine izin veriyorlar. İngilizce, Almanca ya da Korsikaca, Oksitanca gibi dilleri seçebilirsiniz. Öğrenciler gelecekleri için İngilizce, Almanca gibi dilleri tercih ediyorlar.

* İran'daki gösteriler üzerine Başbakan Ecevit, "Uzun süre baskı rejimine ve çağdışı rejime katlanılması zaten beklenmezdi" dedi. Ne diyorsunuz?
O zaman bizde köktendinciler gösteri yaptığında İran destek verirse şaşırmamamız lazım. Avrupa İran'a karşı yumuşadı bile. ABD politikası birdenbire değişmez, ama o da değişecek. İran hem işbirliği yapacağımız, hem de rekabet edeceğimiz bir ülke. Orta Doğu'da üç büyük devlet var: Mısır, İran ve Türkiye. Bu üçü arasında işbirliği geliştirmek lazım.

* Kosova krizinden sonra Ankara'nın ağırlığı arttı mı?
Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra Türkiye'nin jeopolitik ağırlığı arttı. Ancak, Balkanlarda çok önemli bir rol oynadığımızı sanmıyorum. Barış görüşmelerine bir katkımız olmadı. Yunanistan daha aktifti. Rolümüzü biraz büyütüyoruz gibi geliyor bana.
Dış politikada Türkiye'nin öncelikleri iyi saptanmış gibi gözükmüyor. En önemli konu AB ile ilişkiler. AB ile ilişkilerde ne düşündüğümüz belli değil. Bazen, "Gümrük Birliği'nden bile vazgeçeriz" gibi fikirler ortaya atılıyor. Dış politika hedeflerimize biraz berraklık getirmek, bir muhakeme süreci başlatmak lazım. Hiç değilse önümüzdeki beş yılda hangi önceliklere yöneleceğimiz saptanmalı. Böyle bir saptamanın yapıldığını bsanmıyorum. Dış politikamız tepkilerle yürüyor gibi. Bir hadise oluyor, ona bir tepki oluşturuyoruz. Bu tepki yeni bir politikanın başlangıcı oluyor.

Orta Doğu'da sadece İsrail ayaklı politika olmaz

* İsrail'le ilişkiler konusunda ne düşünüyorsunuz?
İsrail ile ikili ilişkilerin geliştirilmesine taraftarım. Yaptığımız işbirliği de doğrudur. Ancak, buna bölgesel bir boyut tanımak hatalıdır. Bölgesel işbirliğinde Türkiye'nin büyük rolü olabilir, ama bu rolü İsrail ile oynamaya kalkarsa bu hata olur. Orta Doğu'da sadece İsrail'e dayanarak bir politika yürütülemez. Farzedelim ki Orta Doğu'da İsrail - Suriye ile barış yaptı, diğer Arap ülkeleri de İsrail'i tanıdılar. Yine de İsrail Ortadoğu'da yabancı bir unsur, Batı'nın bir uzantısı olarak kalacaktır. İsrail tabii ki bölgesel işbirliği için elinden geleni yapacaktır, ama bunda fazla başarıya ulaşacağını sanmıyorum.
Ayrıca, İsrail'in Suriye ile barış yapması kolay değil. Golan'ın tamamını terke yanaşmıyor. Barış olursa bu Türkiye'nin yararınadır. Ancak, Orta Doğu barışı için Irak sorununun da çözülmesi gerekir.

* İsrail'le ilişki aynı zamanda ABD politikalarını etkilemede bir araç değil mi?
ABD'deki Yahudi lobisinin bize faydaları dokundu. Ama ABD'yi etkilemek için İsrail'e ihtiyaç yok. ABD jeopolitik olarak Türkiye'ye son derece önem veriyor. Son yıllarda ABD'den daha fazla hangi ülke Türkiye'ye yardımcı oldu? ABD ile sorunumuz yok.

* Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulur mu?
ABD'nin Irak'ta bir Kürt devleti kurdurmak istediğini sanmıyorum. Türkiye, Irak ve İran buna karşı. Bütün Arap ülkeleri de... Orta Doğu'da hudutların değişmesini istemiyorlar. Bir kere hudutlar değişmeye başladı mı, bunun sonu gelmez... Kürt devleti hayal ürünü.