The Others Yaşam bir "sürece" indirgendi

Yaşam bir "sürece" indirgendi

01.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yaşam bir "sürece" indirgendi

Yaşam bir sürece indirgendi


Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 tarihinde aldığı tarihi kararlar üzerinden iki yıl geçti. Asker - sivil ilişkileri üzerine araştırmalarıyla tanınan Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ümit Cizre Sakallıoğlu, "28 Şubat" sürecinde gelinen noktayı değerlendirdi.

Ümit CİZRE SAKALLIOĞLU


28 Şubat 1997 muhtırası amaçları, gerekliliği, muhatapları, müttefikleri ve demokrasiye uygunluğu bakımından bolca tartışıldı. Süreci bizzat yaşayan hepimiz yorulduk, gerildik, hırpalandık, saflarımızın nasıl keskinleşebileceğini gördük. Kendi yaşam biçimimiz ile "öteki"ninki arasında, üstelik demokratik değerlerin yükselişte olduğu bir dünyada, ne demokrasiyi ne de "insanlık durumu"nu zerre kadar kaale almayan garip tercihler yapmaya zorlandık. Korkutulanları değil korkuları savunduk. "Onlar da bunu hakettiler" rasyonalitesine sarılarak kendimizi rahatlattık. En önemlisi, yaşamımız bir "süreç"e indirgendi: bol gerilimli, bol korkulu ve nereye varacağı henüz belirsiz bir sürece.
28 Şubat muhtırasının temel başarısı, TSK'nin siyasete müdahale geleneği konusunda yaygın bir kabulü sağlamak oldu: Cumhuriyet'in kurucu ilkelerine yönelik bir iç tehdit belirdiğinde ve seçilmiş siyasiler, "laiklik, modern yaşam tarzı, birlik ve bütünlük" olarak özetlenebilecek bu temel umdeleri koruma konusunda etkisiz kaldığı sürece TSK, tehdit tanımı ve müdahale modeli değişse bile, siyasete el koyma hak ve yeteneğini hiçbir zaman yitirmeyeceğini kanıtladı.
Siyaset sınıfının çok ağırlıklı bir bölümü, sivil toplum kuruluşları, medya, aydın çevreler ve toplumun ezici çoğunluğu, TSK'nın siyasal sistemde işgal ettiği bu ayrıcalıklı yeri veri olarak kabul etti. Bu meşrulaştırmaya liberal demokrasi söylemi ya da "İrtica tehdidi abartılıyor" teziyle karşı çıkmaya çalışan görüşler naiflik ya da "irtica ile işbirliği yapmak"la suçlandı veya Cumhurbaşkanı'nın, "Orduya karşı kampanya oy getirmez; ama birkaç çılgını memnun eder" uyarısına muhatap oldu.

Negatif meşruluk

28 Şubat, siyasal sistemimizin zafiyet ve krizini birkaç bakımdan derinleştiren bir süreç. Bir kere, irtica ile mücadeleyi resmi öncelik haline getirenler - onların karşısında yer alan İslamcı siyasilerin de aynı eğilimde olduğu bir gerçek -, kurmak istedikleri siyasal ve toplumsal düzeni, "öteki" tarafın "kötülüğüne" ve dolayısıyla tasfiyesi, yasaklanması ve dışlanması esasına dayandırmakta. İki karşıt duruş, birbirini alternatif olmaktan çıkarmak ve saçmalaştırmak için "irtica" ve "laikliğin" netleştirilmemesinden yarar sağlıyor. Yani, irtica ve laiklik, birbirine negatif bir meşruiyet sağlayan iki olgu.
Sessiz çoğunluk, laik - mürteci kavramlarının bir iktidar kavgasının temel silahları olduğunun bilincinde olarak, tarafların tezleriyle tam olarak ikna olmuyor. Her iki tarafın, siyaset, demokrasi, modernlik ve mutabakat anlayışlarının birbirine benzer yöntemler içerdiğinin pekala farkında. Cumhurbaşkanının, "Cumhuriyet'ten bu yana 28 Şubat var" açıklaması da bu tür bir negatif meşruiyetin kanıtı.

Daha Az Kural

28 Şubat muhtırasının bir temel sorunu da Türkiye'nin modernleşme süreç ve krizine bakış açısı. Buna göre, devlete düşman irticanın ve Kürt milliyetçiliğinin yükselişinin kökeninde, kontroldan çıkmış bir modernleşme ve Batı'yla bütünleşme süreci yatıyor. Buna yol açan en önemli etmenler, yetersiz, disiplinsiz ve ıslahı imkansız popülist bir siyaset sınıfı ve yapısal bozukluklar. Bu yapısal sorunların belli başlıları, 9 senede 10 hükümetin iş başına gelmesi; 21 partili, yani abartılı "temsile" cevaz veren parçalanmış siyasal sistem; sorumsuz ve popülist politikalara karşı çıkacak nitelikte siyasilerin parlamasını engelleyen bir liderler sultası ve bunu teşvik eden bir seçim sistemi. Çare ise, merkez sol ve sağ partileri birleştirmek ve yapısal reformları gerçekleştirerek istikrarı sağlamak.
Bu yaklaşımın önerdiği yöntem de daha fazla kontrol. Çünkü, modernleşme sürecine atfettiği anlam, kontrollü ilerleme ve kestirilebilir bir toplum yaratmak.
Doğrudur, tüm dünyada merkezi seçkinler, toplumsal kontrolü büyük ölçüde elden kaçırarak, kapsayıcı bir kamu felsefesinin inşasında zorlanıyor. Toplumlar, yerellikler ve kimlikler temelinde parçalanmakta. Ancak, her parçanın kendine ait bir anlam ve imajı var. Felsefeci Zygmunt Bauman'ın işaret ettiği gibi, yeni modernleşme sürecinde, toplumlardaki bu parçaların bazıları hızla modernleşirken, toplumun bütün olarak modernleşmesi sekteye uğruyor. Çağdaş modernleşme süreci içinde yer alan toplumlar, daha az kural ve kontrol, daha yumuşak bir ortak anlam / çıkar ve daha çok seçenek istemekte. Çağdaş demokrasiler artık bu gerçeği kabul etmek ve bununla başa çıkmak zorunda.

Siyasal Mutabakat Anlayışı

Toplumlar için bir ortak iyinin, bağlayıcı moral değerlerin ve kamu felsefesinin gerekliliği ortada. Ancak, demokrasilerde tüm mutabakatların siyasal olduğunu unutmamak kaydıyla. Türkiye'nin - İslamcı da dahil - tüm siyasetleri cumhuriyetçi ideolojinin mutabakat anlayışını paylaşmakta. Buna göre siyaset, kendi dışında, üstünde, öncesinde, yukarıda oluşturulmuş bir kimliği ve mutabakatı topluma benimsetme faaliyeti.
Halbuki, Batı demokrasilerinde siyaset, neyin ortak olduğuna alttan, tartışma ve ikna yoluyla karar verip hayata geçirme faaliyeti. Örneğin, siyasetin konusu, iç tehdit kavramını oluşturan unsurlara karşı toplumu seferber etme faaliyeti ile sınırlanamaz. Bu unsurların kim tarafından ve nasıl tanımlanacağını belirleyen bir usul sorununu içerir. Buradan yola çıkarak denebilir ki, Türk siyasetinin en temel sorunu, kamu mutabakatının oluşturulma yöntemini demokratikleştirmek. Faili meçhul cinayetleri, çeteleri, kötü siyasetçileri üreten mekanizmalar, yetersiz değil aşırı kontrol ve onun oluşturulma yöntemi.
Bu nedenle, kriz çözme yöntemi olarak 28 Şubat sonrasında yürürlüğe konan merkezin birleştirilmesi politikasının eksik bir öngörüye dayandığı söylenebilir: Merkezdeki tıkanıklığın nedeni partilerin bölünmüş olması değil, bu partilerin kişilikli ve anlamlı bir ideolojik söylemin kurucu ilkelerini oluşturamamaları. Bunun bir sorumlusu, bu partilerin hak ve özgürlükler söylemlerini sınırlandıran kuvvetli devlet anlayışı.
Bir diğeri, bu ilkelerin tartışılması için gereken baskısız, korkusuz ve açık bir siyasal alanın olmayışı. Merkez sağ için en ağırlıklı nedenlerden biri de, son 19 yıldır Türkiye'de sol'un silinmiş olması. Sol'un olmadığı bir düzlemde siyasal denge, neye göre ve nasıl kurulabilir?
Bu teşhisler yapılmadan girişilecek bir merkezi perçinleme operasyonu sonunda ANAP ile DYP, CHP ile DSP birleşirse ne olur? Yeniden bölünürler. İslamcı ve Kürt milliyetçisi partiler kapatılırsa yeniden açılırlar. 28 Şubat sonrasında iktidar denkleminin dışında bırakılmak istenen bir merkez sağ partinin lideri de, sırf genel siyasal eğilime uymayarak anti - militarist ("ipim cebimde") ve milli iradeci bir söylemi ve seçim fetişizmini yükselttiği için yıldızını yeniden parlatır. Seçim kazanamayan, kitlelerde güven duygusu uyandırmayan, hiçbir icraatla anılmayan partiler ve liderleri de tarihin derinliklerinde kaybolmak yerine 28 Şubatın sağladığı yapay imkanlarla ülkenin kaderini çizmeyi sürdürür.

Cumhuriyetçilik ve Liberalizm Evliliği

28 Şubat muhtırası, benimsediği dünya görüşü nedeniyle, elinde olmadan da olsa toplumu, bazılarının "cumhuriyetçi kapan" dedikleri türden bir gerilimle de karşı karşıya bıraktı. Evrensel olarak cumhuriyetçi paradigma, bir yandan katılımı ve vatandaşlığı en yüksek amaçlar olarak yüceltirken, öte yandan önceden belirlenmiş bir kamusal mutluluk reçetesini benimsetmeye çalışır. Vatandaşların bu reçeteye onay vermesini bekler. Aslolan, "had"lerini bilen siyasal kurumlar ve vatandaşlar topluluğudur. "Ya Fazilet Partisi öne geçerse" veya "Ya HADEP yerel seçimlerde varlığını gösterirse" endişeleriyle başvurulmak istenen yasal düzenlemelerin gerisinde ve bunlar yapılmadan girilecek yerel ve genel seçimlerden duyulan korkunun arka zemininde bu felsefi açmaz yatmakta.
Bu durum, seçimlere kilitlenirken katılımla barışamayan bir tuhaflığın ürünü. Bu açıdan, son iki yılda yaşadıklarımız, bize cumhuriyetçi ideolojinin liberalizmle acil bir evlilik kurması gereğini ortaya koydu. Oy deposu ve er deposu sıfatlarından sıyrılan liberal anlayışta bir bireyin, onurlu, korkusuz ve talepkar bir kimlikle kamu alanına çıkması gereğini işaret etti.

Etkileri yalnızca olumsuz mu?

Siyasal aktör ve kurumlar üzerinde "28 Şubat"ın yalnızca olumsuz etkileri mi oldu? Olumlu gelişmelerin başlangıcı sayılabilecek bir yeni aklı ve enerjiyi açığa çıkarmadı mı? Bu süreç, PKK örgütünün çökertilmesi ve liderinin ülkeye getirilmesinin içerdiği dış siyaset başarısı ile bütünleştiğinde, sorunların teşhis ve çözümünde sevindirici açılımlar beklenemez mi?
Olumlu gelişmelerden biri, siyasal aktörlerin irtica, laiklik, çete - devlet, din - siyaset, ordu - siyaset ilişkileri bağlamında artık net tavırlar almaya zorlanmaları. ANAP ve DSP'nin, DYP ve FP'nin birer blok oluşturması, uzlaşma ve diyalog kültürünün gelişmesi istikrar adına sevindirici. 55. Hükümetin, örgütlü suçlar kapsamında, çoğumuzun tüm ömrü boyunca tanıklık ettiği sayıda tutuklamalar gerçekleştirerek, mafya - devlet ilintisini gözler önüne sermesi, topluma rahat nefes aldırdı. Bu sürecin sona erme koşulları ise çelişkili özelliği ile kafaları karıştırdı.
Toplumun siyasetle yalnızca nefret ve yabancılaşma ilişkisi içinde olduğunu düşünmek çok yanıltıcı olur. Tersine, Türk siyasetinde açılım umudunu besleyen bir diğer belirti, bürokrasi de dahil olmak üzere tüm sivil siyaset kurumlarının ve özellikle partilerin, sağlıksız bir medya aracılığıyla da olsa, toplumun geniş kesimlerince büyüteç altına alınarak izlenmesi. Siyasete duyulan yüksek ilginin gerisinde sivil siyasetten beklentiler yatmakta. Bu durum, demokratik bir ortamın sağlayacağı bilgi ile desteklendiği takdirde sivil siyasetin içine girdiği tıkanıklığı aşmaya bir ölçüde katkıda bulunacak. Temel meseleri, "Sevr sendromu"nun, MGK kavram ve belgelerinin, kriz yönetme merkezlerinin sınırları içine çekerek toplumdan kaçırma yaklaşımını sona erdirecek bir irade oluştuğu takdirde, siyaset toplumla tekrar bütünleşecektir.