The Others Yoksa kültür ülkesi miyiz?!

Yoksa kültür ülkesi miyiz?!

11.07.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yoksa kültür ülkesi miyiz?!

Yoksa kültür ülkesi miyiz

       Bildiğim kadarıyla ilk defa bir üniversite bir besteciden eser sipariş ediyor. Kamran İnce şimdilik " Academica" adını verdiği eseri yazmaya başlamış bile

       Piyanist Hüseyin Sermet'in bir grup arkadaşıyla 27 Ağustos'ta başlatacağı AMFOR Festivali'nin açılış konserini ünlü flütçü Jean Pierre Rampal yönetecek

       Gelecek sezon hem İTÜ ders yılı hem de İstanbul Müzik Festival'i Kamran İnce'nin eserleriyle açılıyor; Hüseyin Sermet'in kurduğu yeni müzik festivalinin ve vakfın onur başkanı ise Jean Pierre Rampal. Böyle haberler duydukça, acaba kültür ülkesi mi oluyoruz diye, kendimi çimdikliyorum. Biraz da sizleri çimdiklemek istedim.

       Türkiye'nin bir kültür - sanat ülkesi olmaya başladığına dair kuvvetli sinyaller siz de almaya başladınız mı?
       Bütün araç gereçlerini uzaydaki canlılardan mesaj almaya yöneltmiş çılgın bilim adamları misali, biz kültür gazetecileri de antenlerimizi uzatmış, Türkiye'deki siyasi gürültü arasından, sanatın ve kültürün geliştiğine dair mesajlar toplamaya çalışıyoruz. İbre arada titrediği zaman, aşırı heyecanlandığımız da oluyor; hasta yaşıyor! Yani hala umut var.
       Geçtiğimiz haftalarda, benim kültür - sanat ibrem birden hareketlenip, azami canlılık yönünde savrulmalar gösterdi.
       En heyecanlandığım olay, sessiz sedasız bir duyuruyla geçiştirildi adeta. 225. kuruluş yılını kutlayan İstanbul Teknik Üniversitesi yönetimi, ABD'de yaşayan genç besteci Kamran İnce'ye bir uvertür ısmarlamıştı.
       Memphis Üniversitesi öğretim üyesi olan Kamran İnce şimdilik " Academica" adını verdiği eseri yazmaya başlamış bile; daha önce The Fall of Constantinople/ Bizans'ın Düşüşü adlı eseriyle dünya çapında yankı uyandıran besteci, yine çok ilgi duyduğu tarihten esinlenmiş.
       "Osmanlı donanmasının Çeşme'deki yenilgisi ardından, teknikte ilerleme amacıyla padişah kurdurtuyor ilk mühendishaneyi. Bilim olduğu için birçok kişi karşı çıkmış, zorluklar içinde kurulmuş..." diye heyecanla anlatıyor öyküyü ve sonra 15 dakika olmasını tasarladığı eserini tanımlıyor: "Uzun bir uvertür, tek bölümlük. Küçük bir kıvılcımla, yavaş yavaş başlayıp, acaip büyüyor."
       28 Eylül'de İTÜ'nün açılışı büyük olasılıkla Lütfü Kırdar salonunda yapıldığı zaman, Bizans'ın Düşüşü de çalınacak. Her zamanki gibi 48 İnşaat'tan Cumhurbaşkanı Demirel'in de katılacağı törende, İTÜ'de üç yıl mimarlık okuyan en ünlü öğrencilerden Orhan Pamuk'un da bir konuşma yapacağını öğrenmek, ilginçti doğrusu.
       İTÜ Rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer, o akşam haklı bir gurur duyuyordu üniversitesinden: "İTÜ bir çok ilke imza attı. Mesela ilk televizyon; mesela sadece Batı müziği yayını yapan ilk FM radyo; mesela ilk kadın rektör!"
       225. yıl bestesi, İTÜ'deki yeniden yapılanma girişimine çok yakışıyor. "Yaptığımız reformla, mühendislik öğrencilerimizin alacakları kredilerin %20'si sanat ve beşeri bilimler grubunda olacak. Yapı tamamen değişti. Çünkü ancak değişirseniz gelişebilirsiniz. Değişemezseniz ve kendinizi sorgulamazsanız, asıl felaket orada" diyor Prof. Sağlamer.
       Kamran İnce'nin haberleri ise, büsbütün heyecan verici. Fest adını verdiği ve yedi solist için yazdığı konçerto, Ohio ve New York'da seslendirildikten sonra, Eskişehir Festivali'ne, oradan da İstanbul'a ve ODTÜ'ye gidiyor, hem de yeni kurulan Kamran İnce Ensemble tarafından çalınacak. Ve, sıkı durun, gelecek yılki Uluslararası İstanbul Müzik Festivali, Haziran'da tamamen Kamran'ın müziğine ayrılan bir konserle açılıyor! Şef Amerikalı, piyanoda ise Kamran'ın kendisi olacak.
       Türk besteciler nihayet ihmalden kurtuluyor mu dersiniz? Nefis keman ve viyola konçertoları hala CD yapılamayan İTÜ Konservatuar başkanı Yalçın Tura'ya sorarsanız, heyecanlanmak için henüz erken; ama Eskişehir Festivali her yıl bir besteciye açılış eseri ısmarlıyor ve bu yılki besteci Server Acim; bunu festivalin yönneticisi Prof. Filiz Ali'den duymak da büyük mutluluktu.
       Derken, bir müthiş haber daha. Fransa'da yaşayan başarılı piyanist Hüseyin Sermet, yeni bir festival başlatıyor. İTÜ haberinden hemen sonra, böyle bir girişimin tanıtımına koşarken "Acaba Türkiye'de miyim, neler oluyor" diye kendimi çimdiklemeden edemedim.
       Bugüne kadar yaptığı her CD ödül kazanan piyanist, bir grup arkadaşıyla Doğu Akdeniz Kültür ve Sanat Vakfı'nı kurdu; gönüllüler arasında mimar Yıldırım Yiğiter, M.Ü. İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ateş Vuran ve adını ilk kez Fazıl Say'dan duyduğumuz sanat destekçisi Mordo Dinar gibi kişilikler var. 27 Ağustos'ta AMFOR adını verdikleri uluslararası müzik festivalini başlatıyorlar.
       Vakfın şeref başkanı, ünlü flütçü Jean Pierre Rampal, Efes antik tiyatrodaki açılış konserinde, İzmir Devlet senfoni Orkestrası'nı yönetecek ve solist olarak çalacak. İlk festival programı piyano ağırlıklı; Eric Le Sage gibi piyanistlerin, Alexander Schwink gibi şeflerin katılacağı konserlerde ikili, üçlü, dörtlü piyano eserleriyle, Marmaris ve Bodrum kaleleri, Aspendos gibi mekanlarda tam bir şölen yaşacağız.
       Hüseyin Sermet "Programların hep piyano ağırlıklı olacağını ve benim durmadan piyano çalacağımı zannetmeyin sakın" diye şaka yapıyor; "Gerek Türk halkına yönelmeyi gerek de turistik potansiyeli düşünerek, çok uzmanlaşmış ve kısıtlı bir festival yapmak istemedik. Senfoni, konçerto, hatta ileride caz, bale ve tiyatro bile olabilir. Açılış ve kapanışta mutlaka bir Türk orkestrasıyla çalışacağız."
       Hüseyin Sermet ayrıca malum sorunumuza da değinerek, Türk bestecileri ihmal etmeyeceklerini söylüyor. Kendi beste denemelerinde olduğu gibi, Türk ve Batı müziği arasında buluşmalar da Doğu Akdeniz Festivali'nin tasarıları arasında.
       Ya, Filiz Ali'nin Eylül başında Ayvalık'ta düzenlediği ve Ayla Erduran, Valeri Oistrakh, Viktor Pikayzen gibi kemancıların katılacağı Oda Müziği Uzmanlık Kursu'na ne buyrulur? Yahut da Selman Ada'nın içinde Sümerce bir aryanın da bulunacağı İnanna'nın Aşkı adlı yeni bir opera bestelemesi?
       İzninizle kendimi çimdiklemeyi bırakıp, son olarak TBMM'den çıkan yasaya değineyim; kültüre, sanata ve bilime yatırım yapıldığı takdirde, beyan edilen gelirin yüzde beşi vergiden muaf olacak. Bu küçük, ama çok önemli bir adım. Kültürün gelişmesi için sponsorluğun mutlaka yaygınlaşması gerekiyor.
       Yoksa kültür ülkesi mi oluyoruz derken, bakışıma hafif bir inanmazlık ve alay sindiğini itiraf ederim; ama gördüğünüz gibi gerçekten kültür ülkesi olmamız yolunda ciddi kıpırtılar var.
       İstanbul Caz Festivali'nin ilk gecesinde Blues Brothers ile coşarak, çocuk - yaşlı bir saat ayakta dans eden beş bin kişinin görüntüsü, Aspendos'ta Ali Baba operasını alkışlayan kalabalıklar, geleceğin resmi olmalı bence. 14 ve 15 Temmuz'da Lincoln Center Festivali'nde New York Filarmoni'yle Gershwin çalacak olan Fazıl Say'a dünyada duyulan hayranlık da öyle.
       Hayli önemli kazanımlarımız var; mücadeleye devam.