Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Pek çok Amerikalı gibi, pek çok ülke Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin şokunu ve şaşkınlığını yaşamaya devam ediyor.
Almanya’dan Avustralya’ya, Meksika’dan İran’a kadar dünyanın çeşitli yerlerinde “Trump dönemi” konusunda ciddi bir rahatsızlık ve kaygı hâkim.
Bu bağlamda Türkiye, ikili ilişkiler açısından bu yeni döneme ihtiyatlı bir iyimserlik ve umutla bakan birkaç ülkeden biri. (Diğerleri arasında Rusya ve İsrail var)...
Ankara’nın bu tavrı, Türk-Amerikan ilişkilerinin son zamanlarda geldiği kritik noktanın bir sonucudur. Türkiye’de hükümet dahil, kamuoyunun geniş bir kesimi ilişkilerde yaşanan krizin sorumlusu olarak Obama yönetimini görüyor.
Seçim kampanyası sırasında Demokrat aday Hillary Clinton’ın söyledikleri, onun Beyaz Saray’a girmesi halinde benzer politikalar izleyeceği ve Türkiye-ABD ilişkilerinde aynı sıkıntıların devam edeceği kanısını pekiştirmiştir.
“Ehveni şer”
Bu kaygı Türkiye’de birçok kimsenin dış konularda ne yapacağı belli olmayan Donald Trump’a daha iyi bir gözle bakmasına yol açmıştır.
Diğer bir deyişle, Türkiye’nin nazarında Trump “ehveni şer” (kötünün iyisi) bir tercihtir. En azından Beyaz Saray’daki değişiklikten sonra onunla “yeni bir sayfa” açmak umudu vardır...
Ankara, böyle bir umutla seçim sonucunun ilan edilmesinden hemen sonra bir “diyalog hamlesi”ne girişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ı telefonla arayarak tebriklerini sunmanın yanı sıra ilişkilerin geleceğine dair
bazı mesajlar verdi. Bu arada Başbakan Yıldırım da yaptığı bir konuşmada benzer bir mesaj iletti.
Trump ile daha seçilir seçilmez böyle bir “hamle”nin yapılması akıllıca bir harekettir. Bu, ta 20 Ocak’ta resmen görevine başlayacak olan yeni Başkan ve yönetimiyle sıkı temas ve işbirliği kapısını açıyor.
İki çetin sorun
Türkiye-ABD ilişkilerindeki sıkıntının sebebi, özellikle iki çetin sorun üzerindeki uyuşmazlıktır. Bunlardan biri “FETÖ”, diğer ide YPG sorunudur.
Türkiye birinci konuda ABD’nin Fethullah Gülen’in iadesini veya gözaltına alınmasını, ikinci konuda da ABD’nin PYD/YPG’ye silah yardımını kesmesini ve onu Kuzey Suriye’deki operasyonların dışında tutmasını istiyor.
Türkiye açısından bu iki mesele, ilişkilerin geleceği için belirleyici hale gelmiştir. Şu ana kadar bu yöndeki beklentilerin yerine getirilmemesi, gerginliğe yol açmıştır.
Trump’ın bu iki konuda, deklare edilmiş, açık bir tavrı yok. Ama Ankara’da bazı umutlar var.
Bu “ihtiyatlı iyimserlik” Trump’ın selefinden farklı politikalar izlemesi ve bu saydığımız iki konuda bazı adımlar atması olasılığına dayanıyor.
Türkiye’nin “erken diyalog hamlesi”nin buna bir katkısı olabilir. Hele Erdoğan ile Trump’ın kimyası birbiriyle uyuşursa...