Vitrin Harem, 2000’e damgasını vuracak

Harem, 2000’e damgasını vuracak

16.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Harem, 2000’e damgasını vuracak

Harem, 2000’e damgasını vuracak


Geçmiş yüzyılların ve kültürlerin sentezi ancak bu kadar güzel, bu kadar yaratıcı, çarpıcı ve heyecan verici yapılabilirdi... Cemil İpekçi, Harem Koleksiyonu’yla Osmanlı’ya nazire yaparak yeni bin yıla girdi


       Her adımı, her kreasyonu olay tasarımcı Cemil İpekçi bu kez ve uzun süredir adından Harem’le bahsettiriyor. Dillere destan bu kreasyon aslında üç sene öncesinden beri hazır. Cemil İpekçi Harem’in bütün çizgilerini tasarımlarını 1997’de tamamlamış. Ancak adı üstünde Harem bu, öyle kolaya, ucuza getirilecek bir yapım değil; kadife, tafta, şantung, ham ipek gerek. Cemil İpekçi de taa ki Vitali Hakko, Vakko Osmanlı kumaş arşivini kendisine açıncaya kadar beklemiş. Aslında projeyi bekletenin tanrı olduğuna inanıyor Cemil İpekçi. “Çünkü Harem’in 2000 yılına imzasını atması güzel, çok yakıştı. Hemen gerçekleşseydi Harem’97 olacaktı..." diyor.

       Sponsoru Vakko
       Harem’in sponsoru Vakko. Kumaşları Vakko’nun özel Osmanlı kumaş koleksiyonundan sağlanmış. Bir de Cemil İpekçi’nin zamanında bulup depoladığı Afgan dokumaları. Diğer kumaşlar için söylenecek birşey yok, hepsi ihtişamın yansımaları ama Afgan dokumaları şaşırtıyor bizi. Bu kumaşlar Osmanlı’da sabahlık ve giysi altına içlik olarak kullanılan el dokumaları. Günümüzde Güneydoğu’da ve Irak’ta rastlanıyor Afgan dokumalarına. Cemil İpekçi de Harem’in şeffaflığını çok iyi yansıttığı için kreasyonunda kullanmış. Vitrin için sergilenen giysilerin tamamı da bu kumaşın kullanıldığı tasarımlar. Tabii Harem kadifesiz olmaz, hemen her giyside parlak kadifelere rastlamak mümkün.

       İpekçi’nin ilk transparanları
       Harem’de folklorik kıyafetler yok. 500 yıl kullanılmış minik detaylar var. Ceketlerdeki küçük biyeler, üçgen formlar, püsküller gibi değişik dönemlerde kullanılmış ayrıntıları birarada görebiliyorsunuz. Cemil İpekçi detayları biraraya getirip, daha güncelleştirip, o zamanların da şaşasını eklemiş. Tasarımlarda 2000 kadınının modern anlayışıyla haremin transparanlığı birleşmiş. İpekçi bu koleksiyonunun ilk transparan koleksiyonu olduğunu ifade ediyor. “Haremde transparan kullanmak kaçınılmazdı. Harem kadını dışarda çok kapalı ama içerde son derece şeffaf giysilerle yaşamış. Tasarımlarda bunu da yansıtmak gerekiyordu" diyor.

       Osmanlı Haremi dönemin moda merkezi
       1992’de Suzeni koleksiyonu ile temellerini Anadolu ve Türk kültüründen alan etnik çalışmalarına dönüş yapan Cemil İpekçi Harem 2000’le yine otantik bir rüzgâr estiriyor. Harem için “Okuduğum kitaplardan, yaptığım araştırmalardan, yaşattığım hayallerimden çıkan koleksiyon" diyor Cemil İpekçi. Fatih’in İstanbul’u fethiyle başlayan harem geleneği, yüzyıllar boyunca trendleri oluşturmuş Cemil İpekçi’ye göre. “Çünkü" diyor, “Harem o dönemde farkında olmadan çağın moda tasarımcılığı görevini yapmış. Harem’in beni heyecanlandıran yanlardan biri de buydu. Aynı zamanda Osmanlı’nın tüm sentezini yapmış; kültürünün ve sanatının kuyusu olmuş, toprağı olmuş. Harem’e binlerce çeşit kadın girmiş, Alman, Fransız, İtalyan, Sudanlı, Faslı, Cezayirli, Özbek, Bulgar... Bunların hem etnik hem dinsel farkları var. Gelirken kendi kültürlerini de getirmişler. Harem’de oluşmuş kültüre kendilerini de katmışlar. Gözde olanları, Fransız asıllıysa mesela, hatırlarında kalanlar veya aldığı haberlerden, o dönemdeki Fransızların giyinişlerini doğulaştırmışlar. Osmanlı Haremi’nin bu özelliği çok etkiledi beni." Ayrıca Lale Devri’ni de kapsayan 17’inci yüzyıl ile 18’inci yüzyıl sonuna kadar olan dönemdeki desenler çok etkili olmuş bu koleksiyonun doğuşunda. “O desenler oturmuş, kendine has bir Osmanlı kültürüne ait çünkü" diyor Cemil İpekçi.

       Vatikan yolcusu
       Bugüne kadar 12 defile yapıldı Harem için. Sırada Trabzon ve Antalya defileleri var. Bir de Ekim’de Vatikan defilesi. Papa II. Jean Paul’ün, 9. Pius ve Türk dostu olarak bilinen 23. Jean’ı aziz ilan edeceği törenlere Cemil İpekçi de Harem koleksiyonunu sergilemek üzere davet edilmiş. İster istemez azizlikle Harem’in ne ilgisi var diye geçiyor aklımızdan. Açıklaması basit aslında. Harem sadece Müslüman kültürü değil bir dinler topluluğunun kültürü aynı zamanda. Bu sentez Cemil İpekçi tasarımlarında kendini hissettirdiği gibi; finalde sergilenecek gelinliğin baş süslemeleri Yahudiliği temsil eden yıldız, Hıristiyanlığı temsil eden haç ve Müslümanlığı temsil eden hilalle süslü. Cemil İpekçi bu kreasyonun Türkiye’de gördüğü ilgiyi ve bu daveti “Harem hissettiğim kadar doğruymuş" diye yorumluyor.

       Ekimde satışa çıkacak
       Müşteriler yakın yıllara kadar Cemil İpekçi’nin atölyesine gidip dergilerden seçtikleri modelleri diktirtiyorlarmış. “Burası bir atölye ve ben özel koleksiyonlarımı hazırlayabilmek için para kazanmak zorundayım" diye açıklıyor bu durumu İpekçi. Ama son yıllarda artık ‘mecmua devri’ kapanmış atölyede. Çünkü koleksiyonlarındaki tasarımlar talep edilmeye başlanmış. Tabii defilelerde sunulan haliyle değil, biraz daha sadeleştirilmiş çizgilerle. Harem koleksiyonuna gösterilen ilgi nedeniyle Cemil İpekçi sadeleştirilmiş 40 parçayı ekim ayında satışa sunmaya karar vermiş.

       “Modada trend devri kapandı"
       Cemil İpekçi, dünyanın başına bela olan alametlerden bir tanesini de moda olarak görüyor. O’na göre moda, insanların ruh sağlığını bozan, saygısını kaybettiren, lüzumsuz savaşlara ve lüzumsuz forma sokan ve tamamiyle para kazanmaya yönelik bir olgu. Üstelik parayı yanlışlarla kazanmanın yolu. Son zamanlarda dünyada trendlerin kalkmaya başlaması da bu yanlışın düzelmeye başladığının bir göstergesi. Cemil İpekçi, “Görülüyor ki son 10 yıldır moda trendi yok gibi. Yine de dünyada trendler konulmaya çalışılıyor ama artık ne insanlar, ne tasarımcılar dinlemiyor. Herşey moda. Kısa moda, uzun moda, renk moda, altın moda, gümüş moda... Çünkü doğrusu buydu, trend değildi doğru olan. Doğrusu, tasarımcıların istedikleri gibi birşeyler yapmaları, onları sunmaları; insanların da sunulanlar içinde kendisine uygun bulduklarını seçip almalarıydı. Nihayet bu çizgiye hızla yaklaşıyoruz. Modacılar için trend dönemi çok kolaydı. Çünkü 4 sene sonra kazanacakları parayı hesap edebiliyorlardı. Ama 4 sene sonra dünyada varolup olmayacağımızı bilmediğimize göre, bir sanatın böylesine kullanılmasını protesto etmişimdir hep. Onun için de trend beni hiç ilgilendirmedi" diyor.

       Sünnetliklere tahammülsüz
       Cemil İpekçi’nin bu sözlerini kreasyonları da doğruluyor. O tamamen kendine özgü, içinden geldiği gibi tasarımlar yaratıyor. Mesela son dönemde damatlık ve sünnetlik kıyafet dikmeye başlamış. Çünkü ‘o münasebetsiz kılıkları’ hiç sevmiyormuş. Kendisine de giydirmeye kalkışmışlar 11 yaşındayken. “Halbuki" diyor, “Çok güzel Osmanlı sünnet giysileri var. Minik saten bir takke, üstünde ‘Bismillahirahmanirahim’ yazan, köylü gömleği dediğimiz ipek gömlekler, ‘Allah’ yazan küçük arma gibi işlemeler... Zavallıları tüylü müylü şapkalar, pelerinlerle palyaço haline sokuyorlar. Dayanamıyorum, isteyenlere ve benimle aynı fikirde olanlara sünnet çocuğu kıyafeti dikiyorum."

       Erkekte minimalizm
       Cemil İpekçi, damat kıyafetlerinde ise bütün çılgınlığına rağmen sadelikten yana. Klasik bir giysiyi sırf güncelleştirmek adına rengârenk kadife ceketli, yakasına brokarlar konmuş, askısı üstünde unutulmuş gibi vatkalı, süslü - püslü takımlara tahammülü yok. Zaten O’na göre erkek labirent gibi değil düz olmalı. Koruyucu, sahip olma duygusu olan ama esasında sahiplenilmek istenen bir varlık diye tanımlıyor erkeği. Cemil İpekçi “Gerektiğinde gücünü kullanabilen ama kadının gücünü kabul eden erkek, hakiki erkektir" diyor. Tanımladığı erkeğin de sade, minimal çizgilerden yana olduğuna inanıyor.

       “Kadınlar önce beyinlerini giydirsinler"
       Kadınlara gelince... Ünlü tasarımcı kadınları giydirmek üzerine kurulu hayatında, kadınların beden ölçüleriyle hiç ilgili değil. Aslında kılık kıyafetle de ilgili değil. O sanatını, kendini ifade biçimini, giysi tasarımlarıyla yapıyor olmasının dışında giysilerle arası yok. Üzerinde Merter’den aldığı kendi deyimiyle ‘ihracat artığı’ 2 milyonluk pantolon ve Yalıkavak Pazarı’ndan aldığı bir milyonluk tişört var. Ayakkabıları ise iki buçuk milyon lira. Koskoca Cemil İpekçi toplam beş milyon liraya giyinmiş işte! “Hoş ve iyi görünmek için çok para lazım değil" diyor İpekçi. Önemli olanın giysilerin biçimlerini ve renklerini kendi ruhunuza göre seçmek olduğunu vurguluyor. Daha da ileri gidip giyime verilen parayı, çok önemli günler haricinde, saçma buluyor. O’na göre, “Giyim eğlencedir, çok da ciddiye almamak lazım. Kadınlar bedenlerini giydirmek için harcadıkları parayı beyinlerini, gönüllerini giydirmeye verseler; sevgi denilen nosyonu çoklaştırmak için harcasalar, bence çok daha güzel, hoş insanların olduğu bir toplum haline geliriz. En pahalısını da giyinseniz, kafanız boşsa gözleriniz de boş ve anlamsız bakar. Gözler bizim tek aynamız. Boş bir kafanın içinden dolu gözle bakılamıyor. Dolu gözle bakmadığınız sürece sizin ne güzel, ne hoş, ne şık olmanızın imkânı yok. Ancak vitrindeki cansız manken olabilirsiniz, sizin de değeriniz insanlar için o kadar olabilir".

       Moda Fuarı’na özel gösteri
       Cemil İpekçi Türkiye’de moda fuarlarının gerçekleştirilmesini çok önemsiyor, “Dünyada bu fuarlar senede iki defa yapılır, bütün mağazalar gider bir sonraki sezonun siparişini verirler. Türk tekstil ve moda sektörü bu tür fuarlara gerektiği önemi vermiyor. Gerekçe olarak da modellerin çalınmasını gösteriyorlar. Oysa bu dünyada da böyle Türkiye’de de böyle olması lazım. Bütün sektörün katılımıyla gerçekleştirilen bir moda fuarı, sipariş verecek firmalar için bulunmaz bir fırsat. Hepsini bir arada görüp sipariş verecekler, öyle 10 kere Türkiye’ye gelip gitmeleri gerekmeyecek. Triko ve dericiler, hazır giyimcilerden çok daha çağdaş davranıyorlar fuara katılım konusunda" diyor.
       Cemil İpekçi, 14 - 17 Eylül tarihlerinde TÜYAP Beylikdüzü’nde gerçekleştirilecek Uluslararası İstanbul Moda Fuarı’nda modacı Arzu Kaprol, Özlem Süer ve Hatice Gökçe ile birlikte cuma, cumartesi ve pazar günleri saat 15.00’te IF Designer Show’u sunacak.