Gündem Yalan dünya fotoğrafları

Yalan dünya fotoğrafları

16.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Soma’daki faciada 14 şehit veren Köseler köyünde suskun erkekleri ve gizli gizli ağlayan kadınları görünce yüreğim yandı. ‘Köy Kardeşleri’nin aynı karede bulundukları ‘Yalan Dünya’ fotoğrafları köy kahvesinin duvarında asılı duruyor...

Yalan dünya fotoğrafları

Soma’daki kara depremde 14 şehit veren Köseler köyü bağlı olduğu Kınık’a 19 kilometre uzaklıkta, vadiyi tepeden gören bir konumda. Döne döne zirveye ulaşan yol sağlı sollu çam ağaçlarıyla dolu. Çiçeklerle renklenen yemyeşil zeminde keçiler, oğlaklar özgürce dolaşıyor. Zirveye yaklaştıkça artan oksijen oranı insanın başını döndürüyor...
Sen kalk, cennet gibi bu yeri bırak, 400-500 metre yerin altına kapkara bir dünyaya in, maskendeki son oksijenin tükendikten sonra karbonmonoksit zehirlenmesinden öl...
Kaderse bu kader işte... Nedeni de açık...
Bir avuç kömür karşılığı ekmek parası ve sigortalı olmak...
Çünkü 120 haneli 700 nüfuslu, Köseler’de artık hayvancılık ve tütün para etmiyor. Köydeki herkes de tek geçim kaynağı olarak yerin altını görüyor.

Yoksa burayı bırakıp da kim ocağa gider...
Dün köy meydanında cenazeleri beklerken hep bunları konuştuk. Zaten onlar da (Selahattin Kayrak, B. Ali Dağlı, Mustafa Dağlı, Muhsin Taş, Mehmet Yetim, Beytullah Çakır, Sadık Çakır, Şerif Gezgin, Ahmet Şen, Güngör Kayrak, Evren Sarı, Murat Gezgin, Niyazi İzmir, Nihat Kayrak) her gün köy ile ocak arasındaki yolculukta bunları konuşurlarmış. Saklı cennetlerine ebediyen dönmek için planlar yaparlarmış... O kara günde ocağa inmek üzere servis şoförü dahil vardiya 2 ekibi olarak 14 kişi beraberce yola koyulmuş, ancak dönen olmamış...
Köy meydanında toplanmış suskun erkekleri ve uzaktan gizli gizli ağlayan kadınları görünce yüreğim yandı...
Sonra, hep birlikte çam ağaçlarının gölgesindeki köy mezarlığına yürüdük. Omuzlarda taşınan “köy kardeşleri” yan yana açılmış çukurlara gömüldü. Ayak ve başuçlarına da isimleri yazılı küçük tahtalar çakıldı. Ayak tarafındaki tahtaya bembeyaz kefenin bir parçası bağlandı. Her birinin başuçlarına da kana kana içsinler diye su dolu testiler bırakıldı.
Bu arada “köy kardeşleri”nin aynı karede bulundukları “yalan dünya”daki fotoğrafları da bu mezarlığı tepeden gören köy kahvesinin duvarında asılı duruyor...

Her yer polis her yer barikat
Soma’da polis ve jandarma barikatının olmadığı yer yok... Madenin çevresi, hastanelerin kapısı, cenazelerin konulduğu soğuk hava deposu, ilçe merkezleri...
Bu da zaman zaman öfke patlamaları ver tepkilere neden oluyor. Bunda Başbakan’ın sözleri, saldırgan korumaları ve bir anda ortaya çıkan bakan, milletvekillerinin etkisi büyük... Dün, bunlara Cumhurbaşkanı’nın gelişi nedeniyle olağanüstü önlem alan Amerikanvari askerler, keskin nişancılar ve SAT komandoları da eklendi.
Açıkçası kimlik ve “Yakınımı arıyorum” gibi bir gerekçe göstermeden bir yerden bir yere gitmek zorlaştı. O yüzden de halk oldukça tepkili. “Şimdi mi akıllarına geldi Soma?” diyor. Bu nedenle de Soma’da toplu cenaze törenleri yasak. Dev bir morga dönüştürülen soğuk hava deposunun önünde bekleşen aileler, megafondan adları okundukça çelik yelekli, kalkanlı polis duvarını aşarak yakınlarına ulaşıyor. Teşhis ettikten sonra da Ankara, Antalya, Balıkesir, Kütahya, Kuşadası, Alaşehir, Simav gibi yurdun dört bir yanından gelen ve sırada bekleyen cenaze araçlarından birine yükleyerek köyüne götürüyor. Hangisine denk gelirse...
Ardından da “kara” kömür ocağından çıkarılan madenciler sessizce “kara” toprağa veriliyor. Acılar da kalplere gömülüyor...

Haberin Devamı

Yalan dünya fotoğrafları

Tek geçim kaynağı madencilik olan köydeki kadınlar, kaybettikleri kocaları, eşleri ve kardeşleri için gözyaşları döküyor.

Yalan dünya fotoğrafları

Ölen işçilerin bazılarının da içinde olduğu bu fotoğraf köy kahvesinin duvarında asılı.

‘Vardiyamı beklerken patlama oldu’

18 yaşındaki delikanlı, Umut’u o barikatlardan birinin arkasında gördüm. Üç dört arkadaşıyla birlikte Soma Devlet Hastanesi acil girişi önünde bekliyordu. Hani duvarında “Bir avuç kömür için ömür verenlere” yazan yer var ya işte orası...
Aralarına katılıp, acılarına ortak oldum. Umut, adı gibi ailesinin umuduymuş. Ağabeyi ile birlikte 900 lira için madende çalışıyormuş. Hem de yüzlerce insana mezar olan o “kara” madende. Diğer erkek kardeşi ise engelliymiş... Faciada iki köylüsünü kaybetmiş, biri de kapısında durduğumuz hastanede can çekişiyormuş.

‘900 TL maaşım var’
Gecenin karanlığında bekleşirken konuşmaya başladık. Umut, “Ağabey o gün ben de aşağıya inmek için ocağa gelmiştim” diye söze girdi. Ardından da altı aylık madencilik yaşamını anlatmaya koyuldu: “İlkokulu bitirdikten sonra hayvancılık yapan babama yardım ettim. 18’imde de madenciliğe başladım. Zaten bizim köyde herkesin geleceği madendedir. Çünkü yapacak başka iş yok.”
- Madencilik nasıl bir iş?
- Çok zor, gece 11.00’de ocağa iniyoruz. Sabah 09.00’da çıkıyoruz. 10 saat aşağıdayız.
- Ne yapıyorsun ocakta?
- Ben kazıyorum, arkadaşım atıyor. O kazıyor, ben atıyorum. Ağabeylerimiz, amcalarımız ne emrederlerse onu yapıyoruz.
- Ne kadar kazanıyorsun, parayı ne yapıyorsun?
- 900 lira maaşım var. Bir kısmıyla babamın hayvanlarına yiyecek, kalanıyla da kendime kıyafet alıyorum.
- Bu iş için yaşın küçük değil mi?
- Olur mu, benimle aynı yaşta ocakta 100-150 kişi daha var.
- Yemek işini nasıl hallediyorsunuz?
- Hepimiz evden getiriyoruz. Yerin altında kömürün üstüne koyup yiyoruz.
- Molalarda, istirahatlarda televizyonda maç seyretmek var mı?
- Yok.
- Sen hiç top oynadın mı?
- Ufakken oynuyorduk.
- Olayın olduğu gün neredeydin?
- Boynumdaki sakatlık yüzünden 20 gündür istirahatliydim.
O gün işbaşı yapmıştım, ocağa inmek için vardiyamı bekliyordum. Sonra patlama oldu. Aşağıdan cesetler çıkmaya başladı.

Yazarlar