Yazarlar 75. yılda esas unutulanlar...

75. yılda esas unutulanlar...

14.12.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

75. yılda esas unutulanlar...

75. yılda esas unutulanlar...

       Geçen hafta, 75. Yıl nedeniyle Ankara sivil bürokrasisinin üst ve en üst katmanlarınca ("Devlet") onay gören 72 + 13 kişi aniden Devlet Sanatçısı oluverdi.
       Kimi hak eden, kimi hiç hak etmeyen bu 72 + 13 kişiyi Devlet Sanatçısı yapmayı "hatırlayan" Devlet, acaba 75 yıldır (ve hala, ve daha da) Devlet'i korumak uğruna ölen ve yaralananların durumunu düzeltmeyi hiç "hatırlayacak" mı? Hem de, 1984 öncesinde ölen ve sakat kalanlar ile 1984 sonrasındakiler diye (ancak bilenlerin fark ettiği türden) bir ayırım yapmadan?
       Şu da var: Devlet Sanatçılığı konusu ne kadar mizah dolu ve gayrı ciddiyse, Devlet'in, ölen asker ve görevlisinin ailesini, yaralı kurtulan sakatını geçim sıkıntısı içinde bırakıp umursamaması da o kadar duyarsız bir vefasızlık.
       ***
       Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı, İstiklal, Kore ve Kıbrıs Savaşları'nda askerlik görevi sırasında, veya daha sonra terörle mücadelede yaralanıp sakat kalan veya şehit olanların dul ve yetimlerinin haklarını arayan koruyan 50 bin üyeli bir askeri dernek var: Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği.
       Derneğin üyelerinin tamamına yakını er ve erbaşların malulleri, şehitlerin dul ve yetimleri. Bu kitle sürekli para sıkıntısı içinde. Bunun en temel nedeni şu: Görev başında şehit olan ya da yaralanan askerin (ister er ister general olsun) maaş derece ve kademesi bir daha yükseltilmiyor. Böylece, o kişi enflasyon nedeniyle daima daha az maaş alıyor.
       Gazetelere ara sıra şöyle haberler yansırdı: Kore Savaşı gazisi dileniyor... 98 yaşındaki gazinin aldığı maaş (1996'da) 10 milyon lira... Kore gazisi, "Üç ayda bir 5.5 milyon lira ne ile alınır?" diye isyan etti... "Bir ayda 80 gazinin aldığı şeref aylığından fazla ücret alan sayın bakanlardan milletvekillerinden ilgi bekliyoruz." Artık basında bu tür haberler de çıkmaz oldu. Çünkü yaşlı gaziler birer birer ölüyor. Ortada haber kalmıyor.
       ***
       Verdiği zaten üç kuruş maaş olan Devlet, bir de 1984 öncesi - sonrası diye fiili bir ayırım yapıyor bu konuda. Terör şehit ve malullerine bir daire alacak kadar tazminat verilirken, daha önceki dönemlerde savaş ve görev şehitlerinin dul ve yetimlerine, malullerine böyle bir tazminat yok... Terör şehit ve malullerine, normal görevinde malul kalan emniyet görevlilerine, savaş ve görevde şehit olanların ailelerine faizsiz konut ve iş kredisi verilirken, savaş ve görev malullerine verilmiyor... Terör şehitlerinin aileleri ve malulleri için işe giriş önceliği sağlanırken, diğerlerine bu kolaylık yok.
       Neden? İkisi de Devlet'in korunması için yaşamını yitirmiş veya sakatlanmış değil mi? Bu ayırım, 75. yılda da neden hala sürüyor? "Sanatçılarımız" arasında ayrım yapamadığı için, ayıp olmasın diye 72 + 13 kişiye birden otobüs bileti dağıtır gibi Devlet Sanatçısı ünvanı verebilen Devlet, Devlet'i korumak için şehit / malul olanlara nasıl ayırım uygulayabiliyor?
       Onlar kendilerini feda etmeseydi biz olabilir miydik?
       Ülkemizde bu tür "vicdani" soruları soranlar azaldıkça daha da nasır vicdanlı olacağımız kesin.

       Sadece 93 gün hüküm süren 33. Osmanlı padişahı Beşinci Murat'ın kayıp iki bestesi yarın akşam ilk kez çalınacak.
       Sultan Beşinci Murat: 1840 - 1904. Abdülmecit'in büyük oğlu. İkinci Abdülhamit'in kardeşi.
       Abdülaziz tahttan indirilince, Beşinci Murat 1876'da hükümdar oldu. İçkiye düşkündü. Çabuk heyecana kapılırdı. Fazla duyarlıydı. Ruhsal dengesizliğe eğilimliydi. Mithat Paşa, Rüştü ve Hüseyin Avni Paşaların, amcası Abdülaziz'i tahttan indirip kendisini tahta çıkartacaklarını önceden biliyordu. Ama bu olayın, beklediğinden bir gece önce ansızın meydana gelmesi, onu fazlasıyla korku ve heyecana düşürdü. Ruhsal dengesi bozuldu. Abdülaziz'in kuşkulu ölümü (intihar mı, kaza mı?) de Murat'ın buhranlarını arttırmış olmalı.
       Murat'ı tedaviye uğraştılar. Viyana'dan doktor getirdiler. Ama iyileşemeyeceği anlaşılınca 93 gün süren padişahlığına son verildi. Yerine iki yaş küçük kardeşi Abdülhamit padişah yapıldı. Abdülhamit, hem kuşkucu kişiliği yüzünden, hem de "ne olur, ne olmaz" diyerek Jön Türklerle yakınlığını bildiği nörotik kardeşini (Özal dönemi restorasyonundan henüz geçip Araplaşmamış) Çırağan Sarayı'nda oturtmaya başladı.
       20 Mayıs 1878'te Ali Suavi'nin, Çırağan Sarayı'nı basarak Murat'ı yeniden tahta çıkartma girişimi başarısız kalınca Abdülhamit, kardeşini tam 28 yıl adeta kimseyle görüştürmeden saray hapsinde tuttu. Adının bile anılmasını yasakladı. Hatta gazeteler, başkalarına ait Murat adlarını bile çok defa "Mir'at" şekline çevirerek yazmak zorunda kaldı. O devirde "deli, mecnun" gibi sözler de onu hatırlatacağı için Abdülhamit'in ünlü yasak sözcükler listesinde yer aldı. Zavallı Murat, 1904'te 64 yaşında öldü.
       Murat, aşırı duyarlılığını kendi kendisiyle paylaşıp besteler yaparmış. Bizim, Osmanlı Dönemi'nin pek çok unsurunu yok saymamızın bir sonucu, bu besteler kağıt parçaları halinde oraya buraya sokuşturulup yok olmuş. Ama büyük rastlantı sonucu Dolmabahçe Sarayı'nda toz toprak arasından piyanist Nükte Uğurel'in bulduğu iki tanesi yarın akşam ilk kez Bayan Uğurel'in Tını Topluluğu tarafından çalınacak. Solda, bestelerden birinin kapağını görüyorsunuz... Yarın akşamki konserde ayrıca son halife Abdülmecid'in Osmanlı Marşı da var. Bu da Çelik Gülersoy'un Türk Turing arşivinden bulunup çıkartılmış... Geçmişimizi anlayarak, geçmişimize sahip çıkmaya 75. yıldan itibaren hız vermemiz şart. Bunun örnekleri tek tük görülüyor. Geçen hafta Ankara'da Tarih Vakfı'nın, 75 yıla ayırdığı kapsamlı kongresi, tarihçilerin, bu konuda en olumlu adımı atmaya cesaret edeceğinin kanıtı.

       Bilgisayar kullanan herkes 2000 Sorunu'nu duymuştur bugüne kadar. Bilgisayardan uzak olanları da halkı da çok yakından ilgilendirdiği halde bu konudan "sokaktaki vatandaş"ın haberi yok. Oysa 1 Ocak 2000 günü maaşını alabilecek mi? Bankadan para çekebilecek mi? THY uçakları o gün uçabilecek mi? Hatta telefonu elektriği çalışacak mı? Hastaneler çalışacak mı?
       Bütün bu soruların bize özgü bir yanıtı var: İnşallah.
       ***
       Bilgisayarlarda tarihle ilgili bilgiler tutulurken bellekte fazla yer kaplamasın diye yılın 4 rakamı yerine son 2 rakamı kullanılır. Bilgisayar 1945'lerde icat edildiği için program, 2000 yılı için 00 rakamını görünce bunu 1900 diye okur. Olmuaz tabii o zaman!
       Bu, çözümü hem çok basit hem son derece karmaşık zahmetli bir sorun. Basit, çünkü yazılımda ve hatta donanımda düzeltme yaparak 00'ı 2000 diye okuması sağlanabilir. Son derece karmaşık ve zahmetli çünkü kaç milyonlarca bilgisayarda kaç milyonlarca satır programın yeniden uyarlanması gerek.
       Geçen gün İstanbul'da The Strategic Review Group ve Dünya Bankası ortaklığında bu konuda yapılan toplantıdan ibret verici bir bilgi çıktı: Bizim kamu kuruluşları, sorunu henüz yeni fark etmişken ve 1999 içinde çözmek için bir Proje Yürütme Grubu'nu henüz oluşturmuşken, Genel Kurmay Başkanlığı bu soruna 1996'da el atmış ve o günden bugüne çözüp bitirmiş. Devlet Planlama Teşkilatı'nın eşgüdümünde kamu kuruluşları sözüm ona bir araya gelecek de "kamuoyunun duyarlılığını sağlamak için bilgilendirme toplantıları yapaCAK". Telekom'un, 2000 Sorunu toplantılarına temsilci bile göndermediği anlatıldı bu toplantıda!
       Soldaki böcek logosunu İngiliz hükümeti, konuyu kamuoyuna anlatmak için kullanıyor. Yabancılar, çözüm için milyarlarca dolar yatırırken, bizim kamu kuruluşları daha halkı aydınlatma aşamasında. 1999 Bütçesi'nde bir çok kamu kuruluşunun 2000 Sorunu'nu gidermesi için fon bile ayrılmamış. Kamu kuruluşlarına bağlı bir çok iş yapan özel sektör ise korkuyla Kamu'nun, elini çabuk tutmasını bekliyor. Çünkü Kamu, 2000 çözümünde ne kadar ayak sürürse özel sektörün de hızını kesecek.