Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Milliyet 2000'in manşetinde dün çarpıcı bir yaşam öyküsü vardı. Boğaziçi Üniversitesi mezuniyet törenine tekerlekli sandalyeyle gelen Hakan'ın mücadelesini anlatıyordu. 17 yaşında felç olan ve sadece başı ile parmak uçlarını oynatabilen Hakan, tekerlekli sandalyede önce liseyi dışarıdan bitirdi. Ardından da iki üniversite diploması birden aldı. ABD'ye gitti. İşe girdi. Omurilik Felçlileri Derneği'ni kurdu...
       Ama herkes Hakan kadar azimli, çalışkan ve şanslı değil. Özellikle de okul ve hocalar açısından. İşte size Hakan'ın mutlu sonla biten öyküsünden farklı olarak acımasızca biten ayrı bir öykü. Ablasından dinleyelim:
       "Kardeşimin böbrekleri çalışmıyor. Henüz 16 yaşında. Bu yıl lise ikinci sınıfı ikinci kez tekrar ediyordu. Çünkü önemli sağlık problemi vardı. Kardeşimi tarif etmek gerekirse; yüksek tansiyonun yol açtığı görme bozukluğu, üre eksikliğinden kaynaklanan işitme azlığı, kemik erimesi ve en önemlisi de haftada üç gün zorunlu bağlandığı diyaliz makinesinden kaynaklanan protein eksikliğinin yol açtığı fizyolojik gelişimini tamamlayamamayı söyleyebiliriz.
       Kardeşim uzun süre okuluna devam edemedi. İki kez ölümle burun buruna geldi ve uzun süre hastanede yatmak zorunda kaldı. Hayatta kalma olasılığı diğer insanlara göre daha az. Onu hayata bağlayan en önemli etkenlerden biri de okulu. Ama okula gidebildiği zamanlar kendini derslere motive etmesi (duymayan kulak, görmeyen göz ile) istese de mümkün olamıyor...
       Biz onu hayata kazandırmak için mücadele veriyoruz. Öğretmenlerine durumu defalarca anlattık. O yardıma muhtaç, şu an için okuyup parlak sonuçlar alacak gücü yok. Okula devamı sağlansa, o da diğer yaşıtları gibi hareket edebilecek, herkes okula giderken o evde oturup bunalıma girmeyecekti. Çünkü hastalığını gurur meselesi yapıyor. Geçtiğimiz hafta not yükseltme sınavları vardı. Öğretmenlerinin bir kısmı anlayış gösterdi. Ama bazıları onun moral değerlerini hiç dikkate almadı ve köhne sistemin, köhneleşmiş öğretmenleri onu kapı önüne koydu...
       Bir taraftan zorunlu eğitimi 8 yıla çıkartıp ülke çocuklarını daha iyi eğitmek ve topluma faydalı birer insan yapmak için didiniyoruz, öte yandan çocuklarımızı eğitimden uzaklaştırıyoruz. Bu nasıl eğitim anlayışı?"
       Bazen öğretmenlerimizi anlamıyorum! Eğitimin temelinde sevgi yatar, eğitimin temelinde insanı harcamak değil kazanmak yatar. Ama nedense bazı öğretmenlerimiz bunu bir türlü göremiyor.
       Dün yine bir olaya canımız çok sıkıldı. Liseyi başarıyla bitiren, başarılı bir üniversite sınavı geçiren bir başka öğrenci, 1.5 günlük fazladan devamsızlık yüzünden sınıfta bırakılmış. Yani bir yılı, geleceği heba edilmiş. Eğer o da diğer yaşıtları gibi sahte raporların arkasına saklansaydı şimdi çok mutlu olacaktı. Ama onun evinde de matem yaşanıyor...
       Özetin özeti: Okular insanları mutlu etmek için var. Elbette not çok önemli. Ama ya özel durumlar ve moral değerler. Bunların hiç mi önemi yok!?.


Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr