Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Rektörlük krizinde ortada fiili bir durum var. YÖK başkanı kendini Cumhurbaşkanının da üzerinde görüyor. Posta koymadığı, bir tek cumhurbaşkanlığı makamı kalmıştı. Şimdi o eksiğini tamamlıyor. Hocaları, rektörleri, milletvekillerini, bakanları hiç saymıyoruz bile. Erbakan'ın başbakanlığı döneminde başbakana bile fırça çekmenin hazzını tatmıştı. O gün ona, bugün başkalarına. Gürüz işte bu. Hatta bir ara, ya o , ya ben noktasına gelmiş. İstifa söz konusu olunca, doğru yapanın kendisi, yanlış yapanın Çankaya olduğunu ima ederek, niye ben edeyim ki demiş. Söz konusu bir başkası olsa, örneğin Doğramacı olsa, kesinlikle bu sözü söylemez, o haddini bilir der ve geçip giderdik. Ama Gürüz için kızgınlık anına geldiyse söylemiştir demenin ötesinde aklımıza birşey gelmiyor...
       22 kişilik rektörler kararnamesi hafta içinde Çankaya'ya götürülecek. Bugüne kadarki uygulama: YÖK başkanı listeyi Çankaya'ya çıkartır ve bir kaç saat sonra da imzalanmış olarak geri alırdı. Listeler verilirken ya da alınırken bir Cumhurbaşkanı / YÖK Başkanı zirvesi mutlaka gerçekleşirdi. Oysa şimdi böyle bir görüşme olacağı yönünde hiç bir sinyal yok. Muhtemelen YÖK Başkanı listeleri Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne verecek, açıklama da yine Genel Sekreterlik'ten yapılacak...
       İzmir'de, Erzurum'da ve diğer tartışmalı illerde en çok oy alanlara yol açılması için istifalar olur mu? Şu ana kadarki eğilim olmaz yönünde. Örneğin Dokuz Eylül'ü ele alalım. 1'er oy olan her iki aday da birden istifa etmedikçe sorun çözüme kavuşmaz. Adaylardan birinin istifası halinde YÖK'ün tercihi en çok oy alan Emin Alıcı'dan değil, rektör İdiman'dan yana olacak ki, bu da işleri daha da karıştırmaktan öte bir işe yaramaz. Peki her iki aday da istifa etti ve en çok oy alan Alıcı rektör oldu. Ya Erzurum Atatürk ve diğer üniversiteler ne olacak? Anlayacağınız bu tartışmalar daha uzun süre devam edeceğe benziyor...
       Sorunu çözmesi gereken asıl makamın, yani Başbakan Ecevit'in olaya yaklaşımı ise çok ama çok ilginç. Ecevit, yasal bir düzenlemeyle soruna kesin çözüm getirmek için çaba harcayacağına, "lütfen beni bu işe karıştırmayın" diyor. Pes doğrusu. Ortada yasal bir kriz var ve Başbakan beni bu işe karıştırmayın diyor. Peki bu ülkede yasaları meclis değil de, kim yapacak?..
       YÖK 1981'de kuruldu. O günden bugüne hep tartışılıyor. Değiştirile değiştirile zaten yamalı bohçaya döndü. Ama yine de düzelmedi. Köklü ve aklı selim bir reforma ihtiyacı var. Son 15 yıldaki tüm seçimlerde tüm siyasi partilerin vaatleri arasında YÖK yasasının değiştirileceği de vardı. Ama hiç dokunulmadı. Sanki gizli bir el hep YÖK'ü korudu. Öyle olduğu için de YÖK başkanları, başbakanlara posta koyan, Cumhurbaşkanının duyarlılığını dikkate almayan konuma geldiler. Aslında kendi canavarımızı elbirliği ile kendimiz yarattık. Gürüz sadece bu rolü sevdi o kadar...
       Özetin özeti: YÖK krizinde, ne Ecevit'in ne de diğer liderlerin, bizi bu işe karıştırmayın deme lüksleri yoktur. Çankaya / YÖK gerginliği daha fazla tırmanmadan, kamuoyunun dört gözle beklediği yasal düzenleme bir an önce gerçekleşmelidir. Yoksa daha çok eyvah eyvah çekeriz...


Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr