Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu’na laik olduğu için sahip çıkılıyor. Bir başkaları da bir başkasına dinci ya da cemaatten diye sıkı sıkı sarılıyor.
Doğru olan bu mu? Yoksa oturduğu koltuğun hakkını ne kadar verdiği mi?
Atatürk Türkiye’sinde bir insanın laik ve demokrat olmasından daha doğal bir şey olamaz. Olmamalı da. Ama nedense bu bir erdem gibi sunuluyor. Tıpkı Allah’la kul arasında saklı kalması gereken dini duyguların ayağa düşürülenleri gibi...
Çalışkan birisi için hırsızlık, dürüst birisi için tembellik, beceriksiz birisi için de laik ya da dinci olması sanki bir kusur değil de erdem gibi sunuluyor.
Böyle saçmalık olur mu? Hâlâ adama göre iş yaratma ya da aynı saflardaysanız başarısızı başarılı gösterme aymazlığı daha ne kadar devam edecek?
Tavuk yumurta misali politikacılar böyle de seçmenler farklı mı? Hangi birimiz oy verirken bu parti benim için, çocuğum için, ülkem için neler yaptı diye sorguluyoruz?
Kim olduğunu ne yapacaklarını bilmediğimiz insanlara körü körüne oy vermedik mi yıllarca? Politikacıların 4 yıl boyunca yatıp seçimden seçime halkı hatırlamaları bu yüzden değil mi?
Hangi politikacı, hangi bürokrat ya da hangi görevli için bugüne kadar performans değerlendirmesi yapılıp ona göre alkış tutuldu ya da eleştirildi.
Hâlâ hababam usulü gidiyoruz. Bir yandan eleştiriyor öte yandan da eleştirdiklerimizi bir bir gerçekleştiriyoruz!
Milli Güvenlik Kurulu ve pek çok isim son yıllarda laiklik dışı faaliyetlerin arttığına dikkat çekmedi mi? Artış oranının en fazla dikkat çektiği kurumlar da eğitim kurumları. Ama dışarıdan bakıldığında YÖK’ün de, Milli Eğitim’in de başında Atatürkçülüğüne, laikliğine toz kondurulmayan isimler var. Gürüz, üniversitelere türbanlı öğrencileri sokmazken yurt yerine devasa camilerin yapılmasını, cemaatçi kadroların oluşmasını seyretmedi mi? Milli Eğitim kadrolarında bugüne kadar çöreklenmiş isimler çalışmalarına aynı tempoda devam etmediler mi?
Bütün bunlar bir yana, Milli Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanı bir performans değerlendirilmesinden geçirilmelidir. Tıpkı öğrenci ve öğretim üyeleri gibi. Ama bu değerlendirme mutlaka objektif olmalı.
Yaptıkları güzel şeyleri ortaya koysunlar hep birlikte alkışlayalım. Ama yapamadıklarını da kamuoyunun bilmeye hakkı var!..
Özetin özeti: Eğitimde her şey iyiye, güzele gidiyor da bizim mi haberimiz yok? Kalite yükseldi de biz mi göremiyoruz? Eğer öyleyse bile bir söz var; anlatabildiğin karşı tarafın anladığı kadardır diye. İlgililere düşen şu göremediklerimizi bize göstermeleridir. Ama her satırını sorgulama hakkımız saklı kalmak kaydıyla!..

Ankara Devlet Konservatuvarı, başarılarını bu akşam bir kez daha taçlandırıyor. 2002 Aydın Doğan Ödülü’nü kazanan ADK, 100 kişilik koro ve senfoni orkestrası ile AKM’de İstanbullulara müzik ziyafeti çekecek. Klasik Batı Müziği Atatürk’ün bir tutkusuydu. Konservatuvarı o kurdu. O geliştirdi. Türkiye bu akşam Türkiye’de sadece bir gecede meşhur olan televole sanatçılarının değil gerçek sanatçıların da olduğunu görecek ve Atatürk’e bir kez daha şükran duyacak!..