Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Salep deyip geçip demeyin, kış aylarının olmazsa olmazıdır.

Karda kışta, hazırı değil de gerçeği ne güzel olur.

Hele bir de bakır semaverde kaynıyor ve buram buram kokusu ta uzaklardan geliyorsa.

Üzerine biraz tarçın dökmeyi de sakın unutmayın...

Peki ya bozaya ne dersiniz?

Tarçını ve leblebisi de yanındaysa sizi bilmem ama ben hiç hayır demem...

Bölgeden bölgeye değişen daha onlarca geleneksel içeceğimiz var.

Salep ve boza bunlardan en bilineni ve en farklı, en lezzetli olanı…

Kar, kış geldi mi ve hele bir de ne içersiniz diye soruldu mu, hiç düşünmeden, anında salep derim. Son bir ayda epeyce yer gezdim. Ve hemen her yer buz gibiydi.

Haberin Devamı

Yani tam da salep içilecek bir hava. Ama hiçbir yerde salep yoktu.

Bazı yerlerde hazır olanı teklif ettiler ama içmiş olmak için içmek istemedim.

Enteresan olanı, salep deyince en lüksünden en salaşına, tüm işletmelerde, garsonundan işletmecisine kadar hemen herkesin sanki Mars suyu istemişim gibi hayretle bakmalarıydı...

Bizim kuşak, salebi de, bozayı da biliyor.

Gençlerden pek çoğunun tattığını hiç sanmıyorum.

Çünkü gittikleri mekânlarda ara ki bulasın.

Hemen her taraf kahveci oldu. Her şey var ama salep ve boza yok.

Hatta pek çoğunda çay da yok.

Kahvenin ve sütlü kahvenin her türlüsünü ki bana göre salebin çakmasını yapanlar gerçeğini neden menülerine koymazlar anlamak mümkün değil.

Eskiden yerli malı haftaları vardı. Yerli ürünlerin, yerli tatların önemine vurgu yapılırdı.

Kaldırdık da ne oldu?

İşte bu oldu!

Bugün salep, yarın da kuru fasulye!.. Peki nereye kadar?..

Yerel ürünler?

Yok olan sadece salep ve boza değil.

Yerel tatlarımız da bir bir yok olup gidiyor.

Enteresan olanı ise bu işi yerel dinamiklerin hızlandırması!

Çok sık konferans teklifi geliyor.

Hepsine olmasa da bazılarına gidiyorum.

İlk sordukları, “Neler istiyorsunuz?” oluyor.

Belli ki başkaları çok şeyler istiyor.

“Karın tokluğuna gelirim ama yerel tatlar şart, neyiniz var, neyiniz yok, önce onun pazarlığını yapalım” derim. Tıkanıp kalırlar.

Çünkü yöresel yemek yapan lokantalar yok gibi.

Olanlarda da birkaç çeşidin ötesine geçilmiyor.

Haberin Devamı

Doğuda balıkçıya, batıda kebapçıya gitmeyi öneren çok oldu. Menüdeki yemek, tatlı ve içeceklerden hiçbirinin o kentle hiç alakası olmadığına çok şahit olduk.

Hele ki otel menülerinin yerel tatlarla uzaktan yakından ilgisi yok.

“Peki, belediyeler, turizm ofisleri, valiler, o kentleri seven dernekler bu işe neden müdahil olmuyor?” dediğim çok oldu. Ama maalesef bu durum kimsenin umurunda değil.

Oysa bizi biz yapan, kuşaktan kuşağa aktarılan değerlerimizdir. Mutfak da damak tadı da onlardan biridir.

Yaşadığımız topraklarda on binlerce yıldır bir şeyler yeniliyor, içiliyor ve ikramda bulunuluyor.

Böylesine zengin bir lezzet çeşitliliğini hiçbir ülkede bulamazsınız.

Onlar kendilerinin olmayanı, sanki kendilerininmiş gibi allayıp, pullayıp bütün dünyaya sunarken, bizim onlarca medeniyetin, binlerce yıllık değerlerini ve özellikle de damak tadını yok saymamız, kabul edilebilir bir durum değil.

Bugün yemeğine, içeceğine yabancılaşan, yarın başka değerlerine de yabancılaşır.

Haberin Devamı

Farklı tatlara karşı mıyız?

Asla.

Oralara gittiğimizde de oraların lezzetlerini tadar, beğendiklerimizi de kendi şeflerimize anlatır, esinlenmelerini öneririz.

Özetin özeti: Gelenek ile yenilik birbirinin yok edeni değil, tamamlayanıdır...