Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türk gençlerinden yüzde 70’inin bir fırsat bulduğu takdirde yurtdışına gitmeyi ve yaşamını orada sürdürmeyi düşündüğünü yapılan anketlerden biliyoruz.
Öğrenim olanaklarının kısıtlı olması, işsizlik, eksik demokrasi, yaşam koşullarının zorluğu, adam yerine konulmamaları gibi pek çok neden gençlerin bu yönde düşünmelerine neden oluyor. Nitekim fırsatını bulan da gidiyor. Kimi öğrenci olarak, kimi auper, kimi de kaçak işçi olarak. Sonuçta Avrupa’dan Amerika’ya, Japonya’dan Avustralya’ya kadar milyonlarca vatandaşımız yurtdışında yaşam mücadelesi veriyor. Kiminin keyfi çok yerinde, kimisi ise yabancı ve özellikle Türk olmanın getirdiği zor koşulların altında adeta eziliyor, dışlanıyor, aşağılanıyor ve gittiğine bin pişman hale getiriliyor.
Şu günlerde ABD’de yüksek lisans yapan bir A. Y. isimli bir kız öğrencimizin Meksika / ABD sınırında başından geçenler internet sitelerinde elden ele dolaşıyor. Mektup şöyle başlıyor:
Sizden ricam yazdıklarımı sonuna kadar okumanız. İnanın bunları zamanında öğrenmediğiniz için pişman olabilirsiniz!
29 Haziran 2002, Amerika - Meksika Sınırı. Meksika’nın Amerika sınırında yürüme mesafesinde bulunan sehri Tijuana’yi gezdikten sonra, kaldığım şehre San Diego’ya geri dönmek istiyorum. Türk arkadaşlardan biliyorum. Hep sorun olmuyormuş. Pasaportum hazır. Öğrenci belgem var. Normal görünüşlüyüm. Bayanım. Ve öğrenci olduğum her halimden belli.
Gümrükten geçerken pasaportumu verip Amerika’da Florida Üniversitesi’nde asistan olduğumu, yüksek lisans yaptığımı, şu an San Diego Kaliforniya Üniversitesi’nde araştırma asistanı olarak çalıştığımı söylüyorum. Görevli sadece pasaportuma bakıyor ve diğer sınır görevlisini çağırıyor. "Special Interest Country" (Özel İlgi Ülkesi)’nin sözünü duydum. Ne olduğunu anlamaya başladım. Beni birkaç görevlinin olduğu başka bir bankoya götürdüler.
Görevli diğerine sordu: Türkiye şüpheli ülke listesinde mi, diye kadın görevli listesine baktı ve evet dedi. Ve işte benim maceram böyle başladı... A. Y.’nin macerası öylesine bir başlıyor ki içerisinde ne ararsanız var. Yaşanılan olay çok yeni. Ama ABD’nin 11 Eylül paranoyası hala bitmediği için sık sık sapla saman karıştırılıyor. Elbette bu bir devlet politikası olamaz. Üst düzey ikili ilişkiler bunun tam aksi yönde. Ama sınır görevlileri anlaşılan bunun farkında değil.
ABD’de de böyle de diğer ülkelerde farklı mı? Kesinlikle hayır. Gelen ortak mesaj hep şu yönde: Türkiye yurtdışındaki vatandaşlarına sahip çıkmıyor. Onların haklarını korumuyor. Onlar için çaba sarf etmiyor. Bazen öylesi davranışlar içerisine giriyorlar ki yabancıların yaptıkları yanında hafif kalabiliyor...
A. Y. gözyaşı dolu satırlarını şöyle tamamlıyor:
Amerika değişiyor, milliyetçi politikalar, yabancı özellikle de Müslüman düşmanlığı, Amerika’ya karşı terör yaptığı şüphe edilen ülkelere saldırabilme kanunu! Bizler için hayatı yaşanılmaz hale getiriyor...
Benden bu kadar. Başımdan geçenleri Türk elçiliklerine, gazetelere, ulaşabildiğim her yere iletip sesimi duyurmaya ant içtim! Top sizde, bilinçli vatandaş olun, ülkenize sahip çıkın ve kimliğinizi koruyun! Kurmaca bir ürün olan Amerika rüyasının sırf Türkiye’den geldiğiniz için bazı cahil Amerikalılar tarafından kabusa dönüşebileceğini ancak Amerika’ya gelince anlayan çoğunluktan olmayın!!!
Mektubun tamamı çok uzun ve çok hüzünlü. Eminin hem Türk hem de ABD’li ilgililerin eline de ulaşmış ve gereği yerine getirilmiştir...
Yurtdışına gitme ve yurtdışında yaşanan sıkıntılar öylesine yoğun ki bu haftaki Genç Bakış’ta bu konuyu ele alacağız (Kanal D, saat 23.45)...
Özetin özeti: Yurtdışı macerası cennete dönüşebileceği gibi cehenneme de dönüşebiliyor...