Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gencebay, kampanya yıldızı olduğu Vodafone’a, “Siz bana sponsor olun, ben de insanlardaki merakı gidermek için şu kadar konser vereyim” dese, “Hayır” mı diyecek ona, koskoca firma


Orhan Gencebay’ı sahnede şarkı söylerken görmeden ölürsem, gözüm açık giderim” diyenlerden değilim. Orhan Gencebay’ı sahnede, hem de gazino sahnesinde şarkı söylerken görmüş ve duymuş az sayıdaki şanslılardan biriyim çünkü.
Yanılmıyorsam 80’li yılların ortasıydı.
Şimdilerde yerinde bir market ve fastfood olan Vatan Caddesi’ndeki Lunapark Gazinosu’nun gala gecelerinden biriydi.
Programın assolistini hatırlamıyorum, ama assolistten önce sahneye çıkan türkücü o zamanlar cebinde sevgilisinin verdiği ‘polis kimlik kartı’ olan Hülya Süer’di.

Vodafone’u var sponsor arıyor
Süer, o gece gazinoyu şereflendirenler arasında olan Orhan Gencebay’ı da sahneye çıkartıp, ona şarkı söyletmişti.
1983’ten bu yana magazin gazeteciliği yapıyorum, Orhan Gencebay’ın o geceden başka sahneye çıkıp, şarkı söylediğini hatırlamıyorum.
Gencebay’ın bunca yıllık meslek hayatında aldığı onca cazip teklife rağmen bir kere bile olsun sahneye çıkıp, konser vermemesinin ciddi gerekçeleri olmalı.
Gencebay’ın bu anlamda ileri sürdüğü sebepler gibi, son olarak söyledikleri de bana inandırıcı gelmedi.
Gencebay’ın Pazar Vatan’dan Banu Duran’a bu konuda söyledikleri şu:
“Sahneye istediğim ortam oluşursa çıkarım. O da en fazla ama... Fazlası olmaz. Bunu da en görkemli şekliyle, en iyi sunumla ve en iyi hazırlıkla isterim.
Ve bu zamana kadar çıkmamış biri olarak ekonomik bakımdan en iyiyi isterim.
Güçlü bir sponsor olacak ve diyecek ki, ‘Ben Orhan Gencebay’ın her türlü arkasındayım’. Yoksa çıkmam, niye çıkayım?
Yoksa sahnede şarkı söylemekte ne var? Kimler assolistlik yapıyor, bu kadar yılın koskoca Orhan Gencebay’ı nasıl yapamayacak. Böyle komik bir şey olur mu?”
Gencebay bu sözleri sarf etmemiş olsaydı, durup dururken girmeyecektim bu topa.
Şimdi gel de sorma.
Gencebay, kampanya yıldızı olduğu Vodafone’a, “Siz bana sponsor olun, ben de insanlardaki merakı gidermek için şu kadar konser vereyim” dese, “Hayır” mı diyecek ona, koskoca firma.
Vodafone’la ‘Orhan Baba’ sosyal bir sorumluluk projesi için işbirliği yapsa ve düzenlenecek konserlerin bilet geliri de o projeye kalsa güzel olmaz mı?
Haydi Vodafone, haydi ‘Orhan Baba’!
Fikir benden, icraat sizden.


Fazıl Say’a ‘saydırmak’ işin kolayı
Twitter’da yazdıkları günlerce tartışılan Fazıl Say, Habertürk gazetesinden Kutlu Esendemir’e de yine tartışılacak açıklamalar yaptı.
Say’ın, “Sezen Aksu’nun söylediği 10 notadan 7’si kirli ve detone” şeklindeki sözleri hakkında fikir beyan edemem, çünkü müzikle ilgili akademik bir konu.
Ancak Say’ın “Arabesk nedir?” sorusuna verdiği yanıta dikkatinizi çekmek isterim:
“Arabesk bir ruhtur. Toplumsal bir ruh; bir çöküşün ruhu. Yılışıklıkla zaman geçirerek ölümü bekleyen o tembel ruh. Mesela Türkiye’de en önce televizyon arabesktir. Bütün gün yılışıklık seyrediyorsunuz, akşam haberler başlıyor: 35 şehit, 27 tutuklama, 62 cinayet, 78 kişi trafik kazasında öldü. 20 milyon insan işsiz, 10 milyon insan açlık sınırında, İsrail’le savaş durumu. ‘Türkiye çözüldü, Türkiye tükendi. Tuttuğunuz takım ön elemede elendi’ haberleri. Sonra haberler bitiyor ve yılışık programlar devam ediyor. Hiçbir şey olmamış gibi, seyrettiğiniz haberler anlamsızmış gibi. Göbek atanlar, kirli söylenen şarkılar, düzeysiz konuşmalar, saçma sapan espriler, bir cehalet okyanusu. O ruh işte bu; arabesk!
Düşünün ki, öğleden sonra yemek programı. Yemek yapanların tahammül edilemez laf salataları. Hiçbir şey öğrenemeyeceğimiz boş laf galaksisi içindeyiz. Ve ‘Televizyonda yemek yapanlar göbek atmaya başlıyor aniden. Hiçbir sebep yokken. Onlar göbek ata dursun, alt yazı geçmeye başlıyor, memleketin bir yerinde olan hazin ölümler altyazıyla geçiyor, sol köşede ise bir margarin reklamı. İyice vıcıklaşması için. Altyazı bedenlere sıkılan kurşunları geçiyor, görüntüdeki vıcıklık ise ruha sıkılan kurşunları.”
Fazıl Say’ın söylemini sert bulabilirsiniz, ama Türkiye adına dert yandığı konular için ‘yalan’ ya da ‘yanlış’ diyebilir misiniz?
Say’ın söyledikleri, şimdiye kadar birçoğumuzun dert yandığı bir konu değil mi?
Bunu başkaları söylediği ya da yazdığı zaman alkışlanıyor da, Fazıl Say gibi dünyanın pek çok ülkesinde adına müzik festivalleri yapılan başarılı bir klasik müzikçi söylediği zaman niye ‘tu kaka’ oluyor?
Fazıl Say’a, “Piyanonun çal, orada kal” ya da “Sen yerinde say, Fazıl Say” demek işin kolayı, aynaya bakınca gördüğümüz defoları yok etmek için çaba harcamak ise işin zor yanı çünkü.