Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Kadına yönelik şiddet nasıl ki, ABD Başkanı Obama’nın dahi mesajlarına girecek derecede, sınır tanımaz bir yaygınlık gösteriyorsa insanların cinsel tercihlerinden dolayı cezalandırılma vahşeti de aynı oranda global bir sorun. Bu acı hakikatin beyazperdedeki yansımaları yerlisinden yabancına türlü konularla ele alınmakta.

!f İstanbul Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve gösterim sonrası yönetmenleri M.Caner Alper ile Mehmet Binay’ın “Kadına yönelik şiddetin kökeninde, binlerce yıldır kendi evimizde baş tacı ettirilen erkeklik olgusu ve iktidara saygı geleneği var. Evdeki kralın tacını çıkaramazsak, sessizliğimizi bozmazsak, cinsler ve cinsiyet yönelimleri arasındaki barışı da sağlayamayız” şeklindeki mesajcılıklarıyla tanıtılan ‘Çekmeceler’, +18’lik bir film olarak, genç kız ve kadın cinselliğini şiirsel bir dille beyazperdeye aktarırken vizyondaki ‘The Imitation Game (Yapay Oyun) Enigma’ da bilgisayar biliminin babası sayılan Alan Turing’in İngiltere’deki yaşamından önemli bir kesiti işleyip onun maruz kaldığı ‘eşcinsellik cezası’ üstüne düşündürmekte.

Haberin Devamı

Aslında ‘The Imitation Game’ filmini ele alırken, genel itibariyle bir ‘İtibar iadesi’ de diyebiliriz. Zira bu film hem ‘Enigma’yı Amerikalıların çözdüğünü iddia eden tarzda filmler üreten Hollywood’a, 2. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirmedeki asıl onurun kendilerine ait olduğunu göstermek isteyen İngiltere’nin bir cevabı… Hem de büyük başarısına karşılık homoseksüelliğinden dolayı aşağılanıp ölüme yollanan ve ancak 2013 yılında itibarı iade edilen Alan Turing’e İngiltere’nin bir onurlandırma borcu!

Andrew Hodges tarafından yazılan ‘Alan Turing: The Enigma’ adlı biyografiden uyarlanarak sinemaya aktarılan ve En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen de dâhil olmak üzere 8 dalda Oscar adaylığı olan yapımda Alan’ın hikâyesini izlenir kılan ise Sherlock Holmes olarak tanıyıp sevdiğimiz başarılı oyuncu Benedict Cumberbatch…

GAY’LİĞİ DÜNYAYI KURTARMASININ ÖNÜNE GEÇEN DEHA

Her gün kullandığımız pek çok teknoloji ürününün kimlerin eseri olduğunu hiç aklımıza getirir miyiz? Günümüzde sosyal medya kullanımıyla herkesin vazgeçilmezine dönüşen bilgisayar mesela… Kaçımız bunun öncüsünü araştırmıştır? Ya da medyanın ve tarih kitaplarının yazdığı toplumsal olayların-savaşların derinliğinden, perde arkasındaki gerçek etkenlerden haberimizin olması ne derece mümkün?

Haberin Devamı

Şimdiye dek bu sorulara olumlu cevap verebilmek pek imkân dâhilinde değildi. Ama neyse ki, genellikle magazinsel yansımalara olanak tanıyan ve içerikleriyle değil de oyuncularıyla akıllarda yer eden kurgu dünyası bu tarz konulara el attı, gerçek kişilerin hayatlarından yola çıkarak yaşanmışlıkları beyazperdeye taşımaya başladı da… Bizler de yıllar boyu saklanan gizemli isimlerin başardıklarını ve karşılaşmak zorunda kaldıkları haksızlıkları öğrenir olduk.

Şimdilerde 13 Nisan’da New York’ta açık artırmaya çıkacak olan ve Enigma kodlarını çözerken kullandığı sanılan 56 sayfalık not defteriyle de adı anılan Alan Mathison Turing de, bu sinemasal yönelimin son kahramanlarından. Kendisi ‘deha’ olduğunu kabul etmese dahi gerek bilgisayar bilimine, gerekse 2. Dünya Savaşı’nın Müttefiklerin lehine gelişmesine ve kazanılmasına büyük katkısı olmuş biri…

Haberin Devamı

159 milyon Enigma ayarında şifre çözmenin 20 milyon yıl süreceği gerçeğinde olasılıkları denemek isteyen insan beyninin yetersizliğine karşın, geliştirdiği Turing testi ile makinelerin düşünme yetisine sahip olabilecekleri kriterini öne sürerek arayışa geçen Alan Turing’in matematik dehası ve insani yönü ‘The Imitation Game’ filminde buluşmakta.

Matematiğin özgür dünyasına sonuna dek sadık kalan ve bu sırada ‘kare bulmaca’ çözmenin önemini bir kez daha hatırlatan Alan Turing’in bilimsel çabasıyla kişisel acısını gözler önüne seren ‘The Imitation Game’, bu anlamda önemli bir yapım.

1966’dan bu yana, anısına bilgisayar biliminin Nobel’i sayılan Turing Ödülü de verilen ve Nazi Almanya’sının gücüne güç katan ‘Enigma’ denilen şifre makinesinin karşısına çare olarak kendi buluşu ‘Christopher’ını yaratan Alan Turing’in parlak yılları, Bletchley Park – İngiltere’de toplanan şifre çözücü ekiple birlikte olduğu savaş dönemine rastlamakta…

Hırsızın gazabına uğramış, laboratuar benzeri ev ortamının dağınık görüntüleri… Komşu ihbarıyla gelen polise evinden bir şeyin kaybolmadığını söyleyen bir profesörün reddeici umursamazlığı… Ve tüm bu tablo karşısında Manchester polisinin şüpheci tavrıyla gelişen hazin bir son!

Bilinmeyenleri bildiğini söyleyen bir adamın sözlerinde, trajik sonun başlangıcını hissettiren bir açılışla karşımıza gelip 1939 Londra’sının tren garına uzanarak Almanya’yla resmen savaşa girilen günlere götüren ‘The Imitation Game’, telsiz imalatının yapıldığı hükümet merkezindeki gizli çalışmaların sürecini izletirken tek bir zaman dilimine bağlı kalmayıp yıllar arasında geçişlerle Alan Turing’in özelini ve çalışma temposunu bizlere göstermekte.

Yapay zekânın babasının cinsel tercihindeki inceliği, itilip kakıldığı despotik okul yıllarına uzatarak bizi, tek arkadaşı-aşkı Christopher ile tanıştıran akış, ara ara savaşın hazin yüzünü de yansıtmayı ihmal etmiyor bu tempoda.

Ancak filmdeki hazinlikler arasında en beter olanı casusluğundan şüphe duyulan Alan Turing’in eşcinselliğinin, ‘Hırsız suratınıza tokat atsa onu yine bulamazsınız’ diyerek aşağılayıp gaza getirdiği, müfettiş tarafından deşifre edilmesi!

Cambridge Üniversitesi’nin 1948’e dek kadınlara diploma vermediği gerçeğinde İngiltere’nin yakın tarihlere dek sürdürdüğü ‘cinsiyetçilik’ merakını; kadınların çalışma hayatında ancak ‘sekreter’ görevine layık görülmesi, bilimin ‘erkek işi’ sayılması… Kadınların, erkeklerle aynı yerde kalmalarının hoş karşılanmaması ve aile baskıcılığı gibi detaylarla veren ‘The Imitation Game’de açığa çıkan bir diğer hazin durum, eşcinselliğin hapis veya kimyasal hadım yoluyla cezalandırılan bir suç oluşu…

Milyonlarca kişinin hayatını borçlu olduğu, belki de Almanya’nın galip çıkacağı 2. Dünya Savaşı’nın ‘yapay zekâ’ kahramanı Alan Turing’in dünyasını karartan da İngiltere’nin gay’liğe karşı 1967 yılına dek sürdürdüğü bu katı tavır işte!

Böylece İngiltere yasaları sayesinde, bilime ve insanlığa inanılmaz katkıda bulunan bir dehanın ‘gay’liği, icadının da dünyayı kurtarmasının da önüne geçiyor.

İnsan izlerken inanamıyor doğrusu… Özgürlükler, haklar konusunda mangalda kül bırakmayanların kısa süre öncesine kadar bu denli bağnaz, ayrımcı ve kıyımcı olduğu gerçeği ‘The Imitation Game’de bir tokat gibi çarpıyor yüzünüze.

APPLE’IN ELMASI ALAN TURİNG’İN TRAJEDİSİNDEN Mİ?

Christopher ismini takarak adeta ilk aşkını unutamadığını ve eşcinselliğini haykıran Alan Turing’in, Almanların şifrelerini çözmek için Almanca bilmeye gerek olmadığını ispatlayarak, kahramanlaştığı savaş yıllarının sonrasında gelişen öyküsüne gelince… Tam bir gizem.

Yenilikçi Başbakan Churchill tarafından tam yetkili kılınarak Christopher’ini yaratmaya koyulan ve bu esnada bilim kadınlığını sürdürmesi için Joan Clarke ile nişanlanan Alan Turing, bu gizemli süreçte nelerle karşılaştı, nasıl öldü tam olarak net değil.

Savaşın bitmesiyle kendisinden şifre çözücü makinesi Christopher’i yok etmesi ve suskun kalması istenen Alan Turing, makinelerin de beyinleri olabileceğine, düşünebileceğine inanarak çalışmalarını yürütürken patlak veren ‘eşcinsellik’ skandalı da bu gizemin parçalarından zaten. Kendi itirafıyla eşcinsellik suçlamasından mahkûm olan ve kimyasal hadım yöntemi olarak kullanılan hormon ilaçlarını almaya başlayan Turing’in evinde yeniden yaptığı makinesinin elinden alınmasından korktuğunu, yalnızlıktan ürktüğünü görüyoruz.

2009’da İngiliz hükümetinin resmen özür dilediği, heykellerini diktiği ve 2013’te Kraliçe’nin verilen eşcinsellik cezasını affederek itibarını iade ettiği Alan Turing, 1954’te zehirlenerek ölmüş. Ancak filmde de işaret edildiği gibi, Alan Turing yere dökülen toz siyanürü toplarken dahi hayli dikkatli davranıyor! Buna rağmen polis kayıtları, siyanürü, elmayla birlikte alıp intihar ettiği yönünde.

Kısacası, gay’liği bahane edilerek öyle veya böyle 41 yaşında ölüme yollanan Alan Turing’in sonu tam bir trajedi… Onun bu ‘siyanürlü elma’ trajedisinden arta kalan ise her ne kadar reddedilse de, gay sembolü olan gökkuşağının renklerini taşıyan Apple’ın ilk logosuna ilham olma ihtimali!

Nihayetinde; Cinsiyetçilikle dramlaşan ‘Yapay Oyun’ sinema ve insanlığı hissetmek adına başarılı bir çalışma.

Hiçbir şeyi akıl edilemeyeceği sanılan insanların hiç kimsenin akıl edemeyeceği şeyleri yapabileceğini ispatlayan… Bulmaca çözmenin matematik dehası adına iyi bir şey olduğunun altını çizen… Ve insanların şiddeti ‘tatmin olma’ duygusu yarattığı için sevdiklerini, onları mutlu eden bu tatmini ortadan kaldırırsanız sevmekten vazgeçeceklerini savunan… Bu arada ince İngiliz mizahından da örnekler veren… Bilgisayarın babası Alan Turing’in öyküsü, İngiltere’nin bulduğu ama kaymağını Amerika’nın yediği bir buluşa imza atan matematik dehasının insan şiddetinden korunmayı başaramadığını gözlemlemek için izlenmesi gereken bilgilendirici ve düşündürücü bir yapım.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal